T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
N A R - I B E Y Z A | 8 KASIM 2005 SALI | ||
|
Nuh Tufanı'ndan bugüne binlerce yıl geçti, ama Nuh'un torunları binlerce dilde, binlerce millete bölünmüş halde. Herkesin kendi Babil Kulesi var artık.
Pakistan' da eksi yirmi derecelere varacak kış bastırırken Keşmir'de deprem mağdurlarının kaçı soğuktan donarak ölecek, Azerbaycan'daki seçim sonuçları Hazar petrollerinin geleceğini nasıl etkileyecek, göçmen protestolarıyla yanan Paris'i Seine nehrinin suları söndürebilecek mi, yıllarca dikta altında kalmış Arjantin'deki özgürlük ve barış çığlıkları nereye varacak, Amerika Suriye'yi vuracak mı, Türkiye'de neler olacak? Öyle çok haber ve bilgi bombardımanı altında ki insanlık, birbirleriyle aynı dili konuşmadan, ne çözüm üretebiliyor, ne de insanlığın ortak dili Esperanto'nun yerine İngilizce'yi koyabiliyor ve böylece birbirlerini bir başka dil üzerinden anlamaya çabalarken daha büyük anlaşmazlıklar doğuyor. Esperanto, tüm dünyada insanların aynı dili konuşarak anlaşmasını sağlamak üzere geliştirilmiş bir ortak dil projesi. Geleneksel değerlerin gerisinde kalan proje, ne yazık ki başarıya ulaşamadı dünyamızda. Ama, insanlığın aynı dili konuşarak anlaştığı fikri, Esperanto projesinden çok daha eski. İnsanlığın kayıp dili Rivayete göre, dünyadaki tüm insanlar çok eskiden, aynı dili konuşurlarmış. Kitab-ı Mukaddes'e göre, Yaradan'ın insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir konuşmak ve başlangıçta bütün dünyanın "dili bir, sözü bir"di. Ancak insanlar, gökyüzüne ulaşsın diye Babil Kulesi'ni yapmaya kalkışınca, Rab insanların dillerini böldü ve o zamandan beri insanların birbirini anlamasına engel, binlerce dil çıktı ortaya. Yaradan'ın insanların ortak dilini 72'ye böldüğü söylenir, birçok dile yerleşmiş, "yetmiş iki millet" deyimi, Babil'e dayanır velhasıl. İlk yazının da yine Babil şehrinin toprakları Mezopotamya'da M.Ö. 4000'li yıllarda ortaya çıktığına bakılırsa, işgal altında olanın Irak toprakları değil, Yaradan'ın dilleri ayırdığı coğrafya olduğunu da düşünebiliriz. Anlaşmazlık, binlerce yıl öncesine dayanıyor belki de. İnsanlığın kayıp ortak dilinin yerini, Mezopotamya'nın Babil'inde ve tüm dünyada İngilizce alabilecek mi, zaman gösterecek. Dünyaca ünlü sanatçı Mel Gibson da, belki unutulan bir dili diriltme hayalinin peşinden koşarak, Hz.İsa'nın Çilesi, Tutku adlı filmi, İngilizce yerine, Aramca ve Latince olarak çekmişti birkaç yıl önce. Gibson'ın 14 Kasım 2005'te çekimlerine başlayacağı yeni filminin adı ise, Apocalypto, Yunanca'dan çevirisiyle, "Yeni Başlangıç". Filmin adı Yunanca olsa da, Gibson yine insanlığın artık konuşmadığı, kayıp bir dilin ardına düşüyor ve yaklaşık 500 yıl öncesinin Orta ve Güney Amerika halkı Mayalıların öyküsünü anlatacak bu kez. Maya dili lehçelerinden biri olan Yucatec'in konuşulacağı filmde, sinema tecrübesi olmayan Meksikalılar rol alacak. Film eleştirmenlerine göre, Gibson'ın Yucatec dilinde çekilecek yeni filmi de, tıpkı Aramca ve Latince konuşulan Tutku gibi, İngilizce konuşulmadığı için Oscar alamayacak. Ama Mel Gibson, kayıp dillerin izini sürmeye devam ediyor ve hiçbir eleştiriyi umursamıyor. Bir anlamda, kendi "Esperanto"sunu oluşturuyor, kendi Babil'ini yeniden inşa ediyor. Dünyada son Aramca Dünyanın en eski dillerinden biri olan Aramca'yı, Hz.İsa'nın yaşam öyküsünü sinema perdesine yansıtırken kullanan Mel Gibson, bu unutulmuş dili gündeme taşımıştı. Hz.İsa'nın hayattayken konuştuğu dil olan Aramca, günümüzde sadece Suriye ve Lübnan'ın birkaç köyünde konuşuluyor. Ama Suriye'nin Maalula köyünde, Hz. İsa'nın ha-yattayken konuştuğu lehçe günümüze kadar 3000 yıla yakın zamandır aynen korunmuş. Hz. İsa'nın konuştuğu dilin İbranice olduğunu sanıyor birçok kişi ama Aramca, ne İbra-nice'ye ne de Arapça'ya benziyor. Maalula sokaklarındaki sohbetlere kulak kabartınca, binlerce yıl öncesine yol alınıyor ve Aramca, hiçbir dile yerini bırakmaya niyetli görünmüyor. Dünyanın dört bir yanında, birbiriyle aynı dili bile konuşamayan insanlar her gün birbirini yerken, belki de bir kayıp dilin esaretiyle bunca savaşın içine giriyorlar. Dünyada savaşların ortak dili İngilizce oldu. Açlık, deprem, katliam gibi faciaların ardından, Malayca, Hintçe, Arapça, Habeşçe, İbranice, Türkçe, Yunanca ve daha yüzlerce dilde çığlıklar yükseliyor, kimse kimsenin acısını, sıkıntısını, derdini ana dilinde anlamıyor. Hatta dünya öyle bir hale geldi ki, aynı dili konuşup, yanyana duran, gözgöze bakan, birbirine dokunacak kadar yakın olan insanlar bile iletişim kuramıyor, birbirini anlamaya çalışmaktan aciz, susuyorlar. Susmak, hiçbir kayıp dilin yerini tutmuyor oysa. Konuştuğumuzu sandığımız yaşayan dilleri, susarak susturuyor ve sessizlikte kayboluyoruz. Kaybediyoruz. Hz.İsa, "Kalıcı olan üç şey vardır. İman, ümit ve sevgi. En kalıcı olansa, sevgidir" derken, Aramca konuşuyordu 2000 yıl önce. Acaba insanlar, artık Aramca anlamadıkları için mi sevginin herşeyin başlangıcı olduğunu unuttular? Öyleyse, herkes kendi Babil Kulesi'nde hapis demektir. Değilse, dünya harikası sansak bile, içimizdeki kuleleri yıkmak gerekir. Hiçbir söz, sonsuza geçerli değildir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |