|
|
Kendinden geçmek ile kendinden vazgeçmek arasındaki fark, sadece ekranları değil hayatı kapladı. Bu toplu hipnoz hali, tüm dünyanın derdi aslında.
Türkiye, Yemen, Hollanda... Bu ülkeleri birarada düşünmek pek mümkün görünmüyor uluslararası ilişkiler açısından. Ama yanyana gelmelerinin, Türkiye gündemini meşgul eden ve "sözde magazin" olarak anılan tecavüz, ölüm, cenaze üçlemesiyle derin bir bağlantısı var. 23 yaşındaki bir mankenin "uyuşturucu etkisi altında" tecavüze uğradığı iddiası, 24 yaşındaki televizyon yarışması tanınmışı bir gencin "yüksek dozda uyuşturucu sebebiyle" ölümü, aynı gencin cenazesinde, "izleyici" sıfatlı kadınlarımızın, erkeklerimizin "cenazede gülen yüzleri", toplumumuzun da bir tür uyuşturucu etkisi altında olduğu izlenimini doğuruyor. Beyinleri boşalmış gibi anlamsız gözlerle etrafa gülücükler saçan bu insanlar, herhangi bir kamera tarafından "keşfedilmeyi" bekliyor. Ama keşfedilen, tek eğlencesi televizyon olan halkımızın genel bir "ecstasy" etkisi altında beyazcamda kişilik bulmaya çalışmasından ibaret. Uyuşturucu haplara adını veren ecstasy sözcüğünün anlamı "kendinden geçme". Kendinden vazgeçenlerin, kendinden geçmesi halinin örneklerini izliyoruz günlerdir. Tıp dilinde, bir hastanın hayatını kaybetmesini de, "x , eks oldu" diye açıklar hekimler. "X olan" yoktur artık. Tarihe karışmıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atv'de katıldığı canlı yayında, "Medya düzelmezse, nesillerimizi kaybederiz" dedi geçtiğimiz günlerde. Acil önlemler alınması gerektiğinin altını çizen Başbakan'ın olan bitenden rahatsızlığı açıktı. Nesilleri kaybetmemek için derhal tedbirler alınmalı ama nereden başlamalı? Sahte sıradanlığı "sözde kahraman" ilan etmeden, "gerçek sıradanlığın" en büyük erdem olduğunu nasıl anlatacağız? Görsel ve yazılı basın aracılığıyla insanlarımıza "dünyanın kendisini" anlatmakla mı acaba?
GAT BİTKİSİYLE UYUŞAN ÜLKE YEMEN
Yemen, Batılıların yüzyıllardır "Arabian Felix", yani "Mutlu Arabistan" diye tanımladıkları bir ülke. Arap yarımadasının en güneyindeki bu topraklar, Saba Melikesi Belkıs'ın dillere destan güzelliğini gördü, Hz. Süleyman'ın ziyaretine tanıklık etti, kutsal kitaplarda adı geçti. Kahve, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Yemen'den geldi, İstanbul'dan Viyana'ya kadar ulaştı. Bugünkü ünlü Viyana kahvelerinin temeli, Yemen'de atıldı velhasıl. Ancak günümüzde, Yemen'de kahve bulunmuyor pek, çünkü yetiştirilmiyor. Nedeni ise, kahve yerine "gat" adı verilen bitkinin tüm ülkede yaygınlaşması. Gat, "catha edulis" olarak biliniyor botanik bilimciler tarafından. Narkotik uzmanlarına göre ise, uyuşturucu. Kahve ağaçlarının yerini hızla gat çalılarının almasının asıl nedeni ise, Yemen'de kadın, erkek, çoluk çocuk herkesin, bu bitkiyi çiğnemesi. Taze olarak tüketilen gat bitkisinin üst kısmındaki yeşil yapraklar her gün toplanıyor, kurulan "gat meclislerinde" itinayla çiğneniyor, insanların yanakları yumruk kadar otla doluyor ve Yemen'de her öğlen, hayat duruyor. Gat meclisleri akşama kadar sürüyor. Yarı baygın gözlerle dolaşan Yemenliler, herşeyi unutuyor böylece. Dünyada olan biteni hiç umursamadan, uyuşturulmuş beyinlerle, sürekli gülümseyen ifadeleriyle, mutlu mesut yaşayıp gidiyorlar. Yoksulluk, açlık, eğitimsizlik gat çiğneyince hiçbir önem taşımıyor. Yemen'de sadece devlet televizyonu var ve bu televizyondaki şarkılı türkülü programları gat çiğneyerek izliyor Yemenliler. Uyuşmak ve unutmak öncelikli, dünya batsa umurlarında değil. Hatta, 1978 yılından beri iktidarda olan Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in de gat meclisleri düzenlediği söyleniyor. Salih'in gat meclisine katılmak ve birlikte "takılmak", kimi Yemenliler için büyük onurmuş. Ey gat, sen nelere kadirmişsin diyesi geliyor insanın. Bir otun uyuşturmasıyla, koskoca ülke yönetiliyor Mutlu Arabistan'da, Yemen'de. Belki de bu yüzden, gat bitkisinin ülke dışına çıkarılması, büyük suç.
AMSTERDAM'IN ÜNLÜ KAHVELERİ
Mutlu Arabistan'dan Avrupa'ya uzanırsak, küçücük ama çok önemli bir ülkeyi, Hollanda'nın kahvelerini ziyaret etmek gerekli, konumuz uyuşmak ve unutmak olunca. Özellikle başkent Amsterdam'da, "coffeeshop"ların dünyanın her yerinden müdavimleri mevcut. "Coffeeshop"ları açıklamak gerek elbette. Birebir çeviri yaparsak, hem kahve içilen, hem de satış yapılan yer demek en doğru tanım. Bu kahvelerden içeri girip masanıza oturuyorsunuz, ne içsek diye menüye bakıyorsunuz ve farklı etkiler içeren marijuana, yani esrar çeşitlerinden birini seçebiliyorsunuz. Garson uyuşturucuyu masanıza servis yapıyor ve bu doğal işleyiş, bana hayli tuhaf geliyor. En ilginç nokta ise, Yemen'de tükenen kahve, Hollanda'da mekanların vazgeçilmezi durumunda. Kahve eşliğinde, birkaç nefes esrar çeken gençler, uyuştukça, unutuyor Kuzey Avrupa'nın büyük liman şehrinde. Hollanda'da, belli ölçüde uyuşturucu kullanmak ve satmak serbest. Ülke, sırf bu özelliği nedeniyle, milyonlarca genç turisti çekiyor. Hollanda'ya giden gençlerin çoğu, ünlü peynirleri yemek, Amsterdam'da müzeleri dolaşmak, yeldeğirmenlerini görmektense, serbest uyuşturucu kullanımını tercih ediyor ne yazık ki. Dünyaca ünlü Hollandalı ressam Van Gogh'un kulağını kesmesi gibi, bir tür delilik halinde uyuşturucuya sarılarak, hayat damarlarını kesiyorlar kanallar ülkesinin kahvelerinde. Tüm dünyada, medyanın gücü elbette büyük. İnsanları haberdar etmek, eğlendirmek, eğitmek, yönlendirmek, yüceltmek, yerin dibine ve hatta mezara sokmak kitle iletişim araçlarının nasıl kullanıldığına bağlı. Ama gelişmiş ve iyi eğitilmiş bir toplumda, medyanın gücü zayıflar, bireyler kendi kararlarını alır, insanların yararına, yine kendileri uygular. Ülkemizde yaşanan toplumsal histeri, televizyonlarda, toplu terapi programlarının yapılması gerektiğine işaret ediyor sanki. Ana haber bültenlerinden sonra, psikiyatr ve psikologların canlı yayınlarda halkı tedavi etmesi mi gerekiyor? Yemen, Hollanda, Türkiye ve dünyanın dört bir yanında, milyonlarca uyuşturucu bağımlısı kendileriyle ve hayatla mücadele ediyor ne yazık ki. Kullandıkları maddelerin doğurduğu sonuçlar değişkenlik gösterse de, bu sahne gösterisinin arkasında başta eğitimsizlik, mutsuzluk, aile dramları, yoksulluktan kurtulmak ve kendini bilmeme hali var. Biz bir türküyle analım, kendinden geçen ve vazgeçenleri yine de...
Havada bulut yok, bu ne dumandır
naribeyza@hotmail.com
|
|