AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

G Ü N D E M

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Doğulu Batılılık hali

Felaketler yüzyılının içindeyiz. İyimser olmak, insana değer vermek, sevgiden, aşktan bahsetmek eskide kaldı. Ama dünyanın ibresi hâlâ, Batı'ya dönünce mantığı, Doğu'ya dönünce duygusallığı gösteriyor.

Dünya gezegeni de geçici konukları da yorgun bir yüzyılın içindeler... Her gün, yeni felaket haberleriyle doğuyor artık. Bali'de patlamalar, Pakistan'da deprem, New York'ta terör korkusu, Irak'ta yeni katliamlar, Afrika'da açlıktan kırılan çocuklar, analar, babalar ve ölüm ve ölüm... Yüzlerce insan ölüyor dünya gezegeninde her geçen dakika. Ve bizler, ekran başına kurulup canlı yayınlarda izliyoruz ölümleri. Hiçkimsenin hiçkimseyi umursamadığı bir dünyada yaş alıyor, yaşlanıyoruz. Hiçkimsenin bir diğerini dinlemeye dahi vakit bulamadığı günler bunlar. Herkesin, "hiçkimse"leştiği günler.


Halil Cibran'ın "İlahi Dünya"adlı resmi
Çinli bilgeler, yüzyıllar önce "İlginç bir çağda yaşayasın emi" diye beddua ederlermiş kızınca. Görünen o ki, çağımızın insanları, Çinli bilgelerin ahını almış halde yuvarlanıp gidiyor hayatın içinde. Çok kötümser olmamalı tabii, yaşlı gezegenimizde, herşeye rağmen iyilik de kazanabiliyor ender zamanlarda.

Geçtiğimiz günlerde, Nobel Barış Ödülü'nün bu yılki sahibi açıklandı. Ödüle layık görülen isim, Muhammed el-Baradey. Nükleer silahların yayılmasını önlemek için gösterdiği çabalar, Uluslararası Atom Enerjisi Başkanı Baradey'i dünya barışının sembolü yaptı bu yıl. 10 Aralık'ta ödülünü alacak olan Baradey, Mısır kökenli. İşte bu noktada, Batılıların tabiriyle, "Near East", Yakındoğu veya "Middle East", Ortadoğu kökenli kimliklerin, "şarklı" olmayan dünyalılara, genellikle "insan, barış ve sevgi" üzerine verdikleri dersler geliyor aklıma. Lübnanlı sanatçı Halil Cibran ise, "tüm insanları sevmeyi" kendine düstur edinmiş Ortadoğulu kimliklerin başında geliyor. Öyle ki, John F.Kennedy bir söylevinde Cibran'dan alıntıladığı sözlerle Amerikan halkına seslenmiştir; "Vatan benim için ne yapabilir diye değil, ben vatanım için ne yapabilirim diye sorun."

Doğunun limanları, Fenikelilerden bu yana, Avrupalıların "insan duyarlılığıyla" tanışmasını sağlayan gemileri yolcu etmiştir Batı sahillerine. Bu yolculuklarda, bilgi, belge, fikir alışverişi Akdeniz limanlarından zamanında "barbar" diye bilinen günümüzün "medeni" Avrupa halklarına ulaşmıştır. Ve daha sonra Amerika'ya. Lübnanlı sanatçı Halil Cibran'ın öyküsü de böyledir. 1883'te Lübnan'da doğar, ailesiyle Amerika'ya göç eder, tekrar Beyrut'a döner, El Hikmet Medresesi'nde yükseköğrenimini tamamlar ve bir daha dönmemek üzere ayrılır Lübnan'dan. Paris'te yaşar, resim yapar, Rodin'den dersler alır. Rodin, Cibran'ın resimlerini ünlü İngiliz sanatçı William Blake ile kıyaslar. Tekrar Amerika'ya dönen Cibran, 1918'te ilk kitabı "Ermiş"i yayınlar ve tüm dünyada tanınır. 48 yaşında, New York'ta bir çatı katında, yoksulluk ve hastalıktan vefat eder. Ve ölümünden kırk yıl sonra, çiçek çocuklarının baştacı olur. 1968 kuşağı ve sonrasında Halil Cibran, dünyanın her yerinde fikirleri yüceltilen bir sanatçıdır artık.

Cibran'ın sanatçılığı, "insan"a odaklıdır. "Eğer başınıza bir despot geçmişse, bunun sorumlusu sizlersiniz. Yüce Yaradan, alnınıza diktatörler yazmamıştı, bunu sizler kendi kendinize yazıyorsunuz" der. Ermiş'in Bahçesi adlı eserinde ise, "Ne yazık o ulusa ki, bölük pörçük olmuştur ve her bir parça, kendini bir ulus sanır" diyerek, sanki Lübnan'ın ve dünyanın geleceğini görmüştür.

3 Ekim'in gerginliğini atlatmaya çalışan Türkiye'nin, Yakındoğulu kimliğinin sorgulandığı bugünlerde, Halil Cibran tüm dünyaya büyük "düşünür"lüğünü ispat etmiş varlığıyla anımsanmaya değer bir kimliktir. Üstelik, son derece az kitap okunan ülkemizde, Tüyap Kitap Fuarı'nın ziyaretçi beklediği bugünlerde, Cibran birkaç meraklının ilgisini çeker umudu içindeyim. Tüyap Kitap Fuarı'nın bu yılki ana teması "Avrupa'daki Türkiye, Türkiye'deki Avrupa" olsa da artık yüzümüzü "dünya"ya dönme vaktidir. Dünya gezegeninin uzaydan çekilmiş fotoğraflarında, Türkiye toprakları, "dünyanın kalbi" gibi görünür. İnsanı, sevgiyi, aşkı, inancı önemsemek, bizim gibi "Doğulu" ve "duygusal" olmakla itham edilen toplumlarda dile gelir, yüceltilir. Sevgi, doğu edebiyatında gerçek anlamını bulur, aşk bu topraklarda sınır tanımaz. Aşk, sadece bu topraklarda, insandan Yaradan'a ulaşmaya vesiledir. Zaten ötesi de yoktur.

Bir adam bir düş gördü ve uyandığında yorumcuya giderek düşünü kendisi için yorumlamasını istedi. Ve yorumcu adama dedi, "Bana uyanıkken gördüğün düşlerle gel ki, anlamlarını sana söyleyebileyim. Ama uykunun düşleri, benim bilgeliğime de senin hayalgücüne de ait değildir."
Halil Cibran'ın Gezgin adlı kitabından alınmıştır.

...
Yenilgi, yenilgim, başkaldırım ve de benim kendimle tanışmam!
Sayendedir ki, hâlâ ben
ayağı yere basan ve solmuş defneler peşinde koşmayan
bir insan olduğumun bilincindeyim.
...
Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim
Sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz;
Ve biz ikimiz,
derin mezarlar kazacağız içimizde ölmekte olanlara;
Ve tutunacağız, tüm gücümüzle güneşin karşısında;
Ve de tehlikeli olacağız.
Halil Cibran'ın Deli adlı eserinden alınmıştır.


Beyza Güdücü'nün diğer yazıları
  • AVRUPA HATIRLIYOR MUSUN?

  • Uyuşan dünyanın ölüleri

  • NEA EVROPA, YENİ AVRUPA

  • Amerika'nın Brütüs'ü Eylül

  • PARİS YANIYOR!

  • Uçmalı mı uçmamalı mı?

  • Dağı dağa kavuşturmak

  • KOPYA MISIN GERÇEK Mİ





  • 10 Ekim 2005
    Pazartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

     BEYZA GÜDÜCÜ


    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED