|
|
Yeni dünya Amerika'da, Eylül artık hüzün, acı, kayıp demek... Ve Eylül, tozdan çamurdan sıyrılıp herşeye baştan başlamak demek.
Birleşmiş Milletler'in bu hafta yayınladığı iki rapor, tüyler ürpertici rakamlar içeriyor. İlk raporda, dünyada bir saatte tam 1200 çocuğun öldüğü açıklandı. Kimi açlıktan, kimi tedavi edilebilir hastalıklardan dolayı tam 1200 çocuk, her geçen dakikada, önlenebilir nedenlerle ölüyor üstelik. Yani bir günde, 28 binden fazla çocuk ölüyor dünyamızda. Demek ki dünyada artık kimse yanıbaşındaki ölümleri bile umursamıyor. Çocuklarını umursamayan dünya ahali, yine Birleşmiş Milletler'in ikinci raporuna göre, kendi ülkelerini bırakıp, daha gelişmiş ülkelerde daha iyi bir hayat sürmek için göç ediyor. Kofi Annan'ın açıkladığı raporda, 175 milyonu aşkın insan bir başka ülkede göçmen statüsünde. Bu yeni göçmenler, daha iyi bir hayat kurmak için geldikleri ülkelerde, belli bir süre çalışıp, kendi ülkelerine dönmek istiyorlar. Göçten sonra yerleşik düzene geçebilenlerin oranı çok az.
Katrina kasırgasının yerle bir ettiği, New Orleans'ta, ülke kurulurken, çoğunlukla Batı Afrika'dan köle olarak getirilenlerin torunları, felakete elbirliğiyle göğüs germeye çabalıyor. Göçmenliğin "yerleşikliğe dönüşmesi", artık geri dönecek bir yerleri olmaması, sular altında kalmış toprakları tekrar yaşanır hale getirmenin gücünü arttırıyor bu insanlarda. Onbinlerce kişinin öldüğü bölgede, açlık, tecavüz, şiddet kol gezerken, New Orleans çamurlar arasından, yeniden doğmaya çalışıyor. Tıpkı, dev toz bulutunun içinden çıktıkları 11 Eylül 2001'de olduğu gibi. İkiz kulelerin yerle bir edildiği gün, ben de tozlar içinde, Mısır çöllerindeydim. Kavurucu sıcaktan kaçıp, "çölde çay" içmek üzere bir Bedevi çadırına uğramıştım. Bahariye vahasındaki çadıra girince, içerideki Mısırlıların televizyonun başında toplanmış, hararetli tartışmalar içinde olduklarını gördüm. İlk izlenimim, bir filmin etkisinde kaldıkları yönündeydi. Çünkü ekranda, bir tür aksiyon filmiydi gördüğüm. Büyük harcamalarla çekilmiş, yüksek bütçeli filmi ağzı açık izliyor Mısırlılar diye düşündüm. Uçaklar New York'ta kulelere çarpıyor, kuleler yerle bir oluyordu. İki saniye sonra, aynı görüntünün tekrar edildiğini görünce, beynimde şimşekler çaktı. Film mi? Hayır, çölün ortasındaki Bedevi çadırında, "Yeni Dünya, yeniden kuruluyordu!." Eski Dünyalı bizler ise, olan biteni şaşkınlıkla izliyorduk! Televizyonun sesini açmalarını isteyince, Mısırlı Bedeviler, "Eyvah, teröristler Mısırlıymış, şimdi Amerika Mısır'ı vuracak" diye bağırışmaya başladı. Tuhaf bir andı. Tüm dünyanın can derdine düştüğünü o an anladım. Uçsuz bucaksız çölün ortasındaki çadırda, televizyonun asıl gücünü görmek bir yana, iletişim ağının dünyayı ne denli ufacık ve savunmasız kıldığına keskin biçimde tanık oldum. Şaşkınlığımı atmaya çalışırken, artık sırada reklamlar vardı ve yeni programlarla devam edecekti yayın. Etti de. Afganistan, Irak vesaire, vesaire...
Dünyanın en büyük "göçmen devleti" Amerika, bugünlerde bana Roma İmparatoru Sezar'ı anımsatıyor. Sezar'ın en akılda kalan sözü, kendisini arkasından bıçaklayan Brütüs'e sarfettiğidir; "Sen de mi Brütüs!" der koca imparatorluğun Sezar'ı, kanlar içinde yere yığılırken. Eylül ayını sevmiyor artık Amerika. Eylül, Amerika'nın Brütüs'ü sanki. Terör, doğal afetler, hüzünlü bir Eylül yaşatıyor eski göçmen, yeni yerleşik Amerikalılara. Sonbahar, New York'ta, New Orleans'taki birçok evde yasla geçecek artık. Amerika Birleşik Devletleri, eminim yaralarını saracak, kanayan yerlerine pansuman yapacak ve kısa sürede insanlar yine "normal" hayatlarına dönecek. Dönmeli de. Dünyada her ülkenin göçmenleri var. Kimi ikiyüzyıllık kimi iki günlük göçmenler, bir yerlerde hayata tutunma derdinde. Yine bir Eylül ayında, Ayvalık'tan Midilli'ye çocukken göçen 82 yaşındaki Panayotis amca, dünyanın tüm göçmenlerinin sözcüsü sanki. Hayatın sırrını bulmuşcasına gözbebeklerini parlatan bir tek cümle sarfediyor, "Mutlu musunuz burada?" soruma karşılık. -"Bu dunya çarkifelek, aşk olsun çevirene!"
naribeyza@hotmail.com
|
|