|
|
Azerbaycan dünya gündeminin ilk sırasına yerleşmek üzere. Hazar'dan fışkıran petrolün talibi o kadar çok ki, iktidar savaşı hayli kanlı geçecek gibi... Azerilerin deyişiyle, bu bir "neft" yani petrol savaşı...
6 Kasım 2005'te yapılacak Azerbaycan seçimlerine iki hafta kala, ülkede iktidar savaşı alevlendi. Aslında beklendiği gibi gelişiyor olaylar. Baba Haydar Aliyev'in ardından iktidar koltuğuna oturan İlham Aliyev, soyağacını Azeri siyasetine ve Azeri petrol kuyularına, nefti yeşille kazımakta kararlı. Geçtiğimiz günlerde, 5 bakanı görevden alıp ikisini tutuklayan Azerbaycan hükümeti, aslında ülkesel iktidar gücünün ardında gizlenen, dünya petrolüne hakimiyet hesapları içinde elbette. Zira, Hazar petrolleri Azerbaycan ekonomisinin yanısıra, henüz tüketilmemiş dünya petrol varlığının da ana kaynağı. Bu bölge üzerinde, iktidar savaşlarında çekilen kılıçların keskinliği, dünya çapında arzulanan güçten kaynaklı. Aliyev'in, kendi bakanlarını ve tüm muhalifleri uluslararası komplo teorileri içinde değerlendirmesi, Azeri petrolünün tüm vanalarında söz sahibi olmak istemesi gibi görünüyor. Üstelik Irak petrolünün A.B.D. işgalinden sonra dünyanın hizmetine açılmış olması, Kafkaslar'daki siyasi petrol savaşını sertleştiriyor. Fakat ne ilginçtir ki, Azeri petrolünün Azerilere neredeyse hiçbir faydası dokunmuyor. Tüm bu siyasi trafik içinde gözden kaçtı ama, Azerbaycan adına Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Gıda Programı'nca bir açıklama yapıldı. 1994'te Ermenistan'ın Azeri topraklarını işgali sonucu yurtsuz kalan Azerilere yapılan gıda yardımının üç hafta içinde tamamen duracağını bildiren bölge direktörü Emir Abdulla, Azeri göçmenlere gıda yardımının devam edebilmesi için acilen 4 milyon dolara ihtiyaç olduğunu bildirdi. Aksi takdirde, Karabağ'dan kovulan Azeri göçmenlerin felaket boyutunda açlıkla karşılaşacağını da ekledi sözlerine. Görünen köy kılavuz istemiyor işte, Azerbaycan petrolünün kendi halkına faydası dokunmuyor. Karabağlı Azeriler açlık ve yoksullukla kendi başlarına mücadele etmeye çabalıyor. Petrolü yiyip içemiyorlar çünkü. VAGON EVLERİN AZERİLERİ Ermenistan işgalinin ardından, Azerbaycan'ın farklı bölgelerinde tam on yıldır hayatta kalmaya çalışan Azeriler, yani "Karabağ kaçkınları", hâlâ göçmen muamelesi görüyor anavatanlarında. Kimileri çadırlarda, kimileri tek göz odalarda ve hatta vagonlarda yaşıyorlar. Hepsi hasret ve ayrılık türküleri dolamış diline, devletin yaptığı birkaç manatlık yardımla ayakta kalmaya çalışıyor. Çoğu iş bulamıyor çünkü yerleştirildikleri kasabalarda, çalışabilecekleri yer yok. Zaten, Karabağ göçmenlerinin, Azericesiyle "kaçkınların" çoğunun erkekleri savaşta ölmüş. Kadın ve çocuklardan oluşan toplam ikiyüzbin Azerinin, yaklaşık ikibini, Berde'deki vagon evlerde tabir-i caizse, savaştan kaçarak sığındıkları anavatanlarında çamur içinden yeniden doğmaya çalışıyor. Berde, Ağdam reyonu 122 sayılı kaçkın mektebinde eğitim-öğretim sürüyor sürmesine ama, mektep bir vagondan ibaret. Vagonlarda yemek yiyor, uyuyor, eğitim görüyor, yaşıyorlar velhasıl. Vagonların içinde banyo, tuvalet, mutfak yok tabii. Banyo dışarıda yapılıyor, çamaşırlar vagondan vagona gerilen iplerde kurutuluyor. Çocukların oyun alanı vagonların altlarındaki raylar. Raylarda saklambaç oynuyorlar, çocuk dünyalarını talan eden savaşın gölgesinde, kim ebe kim sobe belli olmuyor. Herşeye rağmen çocuklar işte, babalarını savaşta kaybetmiş, annelerine sığınmış, Karabağ'daki evlerinden sürgün edilip, vagonlarda yaşamaya mahkum bırakılmış olsalar da. Anneleri "yardımla dolanmak çetindir" diyor, Azerbaycan hükümetinin 10 YTL'lik aylık desteğini kastediyorlar. Bir de elbette, bugünlerde her an kesilebilecek Birleşmiş Milletler'in sağladığı bir kilo un ve şekerle geçmiyor günler. Vagon evlerin dışı bizi, içi Karabağ göçmenlerini yakıyor. Görmek, dinlemek, anlatmak, yazmak yetmiyor ne de olsa... İçinde yaşamadıktan sonra... Ateş düştüğü yeri yakıyor eninde sonunda. Berde'den küçük bir kız çocuğunun şiiri uğurluyor bizi. "Yurdum, yuvam, meskenimsen/ Ana doğma vatanimsen/ Ayrılar mı könül candan/ Azerbaycan Azerbaycan"..." Karabağlı çocuklar için bu kadar çetin olmamalı hayat. İster kaçkın, ister yerleşik Azeri halkının naifliği, neft yeşilinden neft karasına bulanmasın. Azerbaycan seçimlerinin sonucunda, Hazar petrollerinin kumandanı kim olursa olsun, bir Azeri türküsü dolansın dilimize. "Küçelere su serpmişem/ Yar gelende toz olmasın/ Ele gelsin ele gelsin/ Aramızda söz olmasın." İlahe bebek İlahe, babaannesinin "kelem dolması" diye sevdiği Berde'deki vagon evlerde yaşayan göçmen bir çocuğun adı. Adının İlahe olması tesadüf müdür bilinmez, ama sadece bakarak ve dokunarak iletişim kurması, adı gibi yüceltiyor çocuk ruhunu. Gözlerinde, yaşanan tüm acılara direnen bir ışık parlıyor. Babaannesi bana "apar bu bebeyi, İstanbul'a apar" diyor. Alıp götüresi geliyor insanın ama, anne babasından ayırmak olur mu hiç. Babaanne, İlahe'yi vagon evlerden, belirsiz gelecekten kurtarmak için, İlahe'nin elini sıkı sıkı tuttuğu sarışın kadına yalvarıyor neredeyse. İlahe, gözlerinin en içine ışıl ışıl bakıyor önce ve kaçıveriyor kadının elinden. Babaannesi de ardından. Ayağındaki kırmızı plastik potinlerle, çamurda bata çıka koşuyor İlahe. Bir çift kırmızı potinin azadlık yani özgürlük hikayesinde, Azeri kaçkını İlahe'nin sarışın kadınla ettiği sessiz yemin, hâlâ geçerliliğini koruyor. İlahe bebek, Azerbaycan vagon evlerde ve adını andıkça, sarışın kadının içinde büyüyor.
naribeyza@hotmail.com
|
|