T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Biz bu 10 yılı niçin yaşadık?

Milliyet başyazarı Güneri Civaoğlu, dün, önemli bir komutanın ağzından bir 'Kuzey Irak' değerlendirmesi aktardı. Civaoğlu'nun deyimiyle 'doruktaki bir komutan', Kuzey Irak Kürtlerini "Bizim dolaylı akrabalarımız" olarak tanımlamış ve "Vuracak mıyız" sorusuna, "Neden?" şaşırtıcı itirazında bulunmuş. Bölgede bir Kürt devleti kurulmasına herkesten önce Arapların karşı çıkacağını belirten 'doruktaki komutan', Kuzey Irak'a Kerkük'ün başkent olacağı iddiaları için de şunu söylemiş: "Bu iddia yanlış; Kerkük Bağdat'ın yönetimi altında bulunduğu için Kürt bölgesinin başkenti olması mümkün değil..."

Bunlar, iki gün üst üste bu sütunda okuduğunuz değerlendirmelere ters düşmeyen, Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) üst düzeyinden gelmesi bakımından da endişelerimizi gideren tespitler... Son günlerde, "Kuzey Irak'taki sürpriz gelişmeler" biçiminde medyaya yansıyan, bazı politikacılar dinlendiğinde neredeyse 'savaşın eşiğinde' olduğumuz hissini veren haberlere TSK'nın ihtiyatla yaklaştığı anlaşılıyor. TSK, keşke, doğrudan 'görev alanı'na giren bir konudaki bu yatıştırıcı sözleri, kurumsal kimliği öne çıkartacak bir açıklamayla kamuoyuna yansıtsaydı...

Mesaj için Güneri Civaoğlu'nun aracı olarak seçilmesi de önemli. Sadece usta bir kalem olduğu için değil, 1990 Körfez Krizi günlerinden itibaren Kuzey Irak konusuyla yakından ilgilendiği bilinen, bildiklerini sütununda okurlarıyla, vaktiyle yaptığı tv programlarında izleyici kitlesiyle paylaşan bir yazar olduğu için de...

Körfez Savaşı sırasında önemli gazetecilik başarılarına imza atmıştı Güneri Civaoğlu. O sırada Sabah'ta yazıyordu ve bölgeye giderek ittifak cephesinde yer alan sivil ve askerlerle görüşmekteydi. Oradan yazdığı bir izlenimi hatırlamakta yarar var:

"Körfez Savaşı sırasında Dahran'daydım. Orada beni Amerikan kuvvetlerinin bulunduğu binanın üst katlarından birinde çok iyi Türkçe bilen bir albay ve yarbayın odasına aldılar. Daha evvel Sabah'ta bu köşemde yazmıştım... O albay ve yarbay haritanın Kuzey Irak yörelerinde avuçlarını gezdirmişler ve 'Burada savaş bitecek, geri çekileceğiz. Saddam'a o yöreleri yasaklayacağız... Saddam'ın bıraktığı silâhlara, havaalanlarına, cephaneliklere yöredeki Kürtler el koyacaklar. Orada bir Kürt devleti kurulacak. Sizden toprak isteyecekler... Ya vereceksiniz barış olacak... Ya da vermeyeceksiniz savaşacaksınız' demişlerdi." (Sabah, 27 Mayıs 1994).

Güneri Civaoğlu, 1991'den buyana birkaç kez okurlarına hatırlattığı bu sözleri, önceki akşam, Harp Akademileri Komutanlığı'nda katıldığı yemekte Kuzey Irak'la ilgili görüşlerini kendisiyle paylaşan 'doruktaki komutana' aktarmış mıdır acaba? Aktarmışsa, ne cevap almıştır?

Türkiye bu konuyu son on yıldır değişik zeminlerde tartışıyor. Güneri Civaoğlu, "Kuzey Irak'ta Türkiye'yi ne bekliyor?" sorusu ekseninde geçen bir tartışmayı, 1998 şubat ayı sonlarında, Kanal-D televizyonu için hazırladığı 'Durum' programına da taşımıştı. Konuklardan biri, genelkurmay başkanlığı, askeri darbe lideri olarak devlet başkanlığı ve ardından cumhurbaşkanlığı yapmış Kenan Evren'di. Programda konuşulanları bir gazete haberinden izleyelim:

"ABD'nin 1990'lardan bu yana, bölgede bir Kürt devleti kurulmasını istediğini ileri süren Kenan Evren, şunları söyledi: 'Bugün Irak'ın bütünlüğüne sâdığız. Kürt devletinin kurulmasını düşünmüyoruz. 1991 Körfez krizinden sonra 36. paralelin yasaklanması ile orada fiilen bir Kürt devletinin kurulmasını sağladılar. İsmen yok ama fiiliyatta var. Bunun için büyük devletlere güven olmaz. İsmet İnönü'nün büyük bir lâfı vardır. Her zaman onu söylerim: 'Büyük devletlerle bir yerde olmak, aynı yatakta kurtla yatmaya benzer.' Bu kadar tehlikelidir."

Türkiye Cumhuriyeti'ne en önemli hizmetleri geçmiş, 'ulusal savunma' görev alanı olan 'dorukta' kişilerin, bazı politikacılar ve medyanın savaş tamtamları çaldığı bir ortamda, havayı yumuşatmaya dönük açıklamalar yapmaları doğru. Açıklamaları için seçtikleri 'aracı' da işe uygun. Zamanlama ise mükemmel. Tek sorun, bugünkü durum değerlendirmesinin öncekilerden çok farklı olması; bu kadar keskin dönüş, hassas bir konuya böylesine farklı yaklaşım, ne zaman ve hangi mülâhazalarla yapıldı?

Bu sorunun cevabı için de aynı 'kanal' kullanılabilir; yeter ki, cevap alabilelim


16 Ekim 2002
Çarşamba
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED