AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Haşmetli bir soru

Şu sıralar Portekiz'deyim. Sizi bugüne hazırlamak için yakın tarihe bir dönüş yapalım. Bugün 17 Aralık 1994 tarihli Kulis'i okuyun.

LİZBON- Portekiz Cumhuriyet Meclisi'nin binası, bir manastırdan bozmaymış; imparatorluğun manastırı görkemini hâlâ yansıtıyor. Gök kadar yüksek tavanlar, kristal şamdanlar, boy aynaları, her zevki yansıtan dev resimler... Yuvarlak toplantı salonunun arkalarında, vaktiyle o sıralarda oturan şimdi ölmüş kişilerin büstleri var... Cumhurbaşkanlığı ikametgâhı olan Ajuda Sarayı ise, tahmin edilebileceği gibi, manastır bozması Meclis'ten de gözalıcı; servisi yapan hizmetlilerin kıyafetlerine bakılırsa, 14. Louis Dönemi Fransasını canlandıran tarihi bir filmin dekorundayız sanki...

Oysa; 1994 yılı bitmek üzere ve Türkiye Cumhurbaşkanı'nı Akdeniz'in bu ucuna doğru yola çıkartan katı gerçek herkesin zihinlerinde: Avrupa Birliği ile gümrükleri birleme anlaşması yapma arzusu... Avrupa'nın bu en uzak, en fakir ve demokrasiye en son geçmiş ülkesinden insan hakları dersi almak ise beklenebilecek en son sürpriz... Oysa, ev sahibi Portekiz Cumhurbaşkanı Mario Suarez, bir yandan Türkiye'nin arzularını dikkate alacaklarını söylerken, bir yandan da, "İnşa etmekte olduğumuz Avrupa sadece bir serbest ticaret bölgesinden ibaret değildir" diyor... Ya nedir? Bir özgürlük, hoşgörü ve dayanışma alanı, sosyal adaletsizliğin düzeltildiği, azınlıkların ayrımcılığa tabi tutulmadığı ve insan haklarının saygı gördüğü bir coğrafyadır... İnanmayacaksınız ama, "Endonezya, işgali altında tuttuğu, Doğu Timor'dan askerlerini çekmelidir" de diyor Cumhurbaşkanı Suarez...

Yenilen nefis balığın tadını kursakta bırakacak bir başka gelişme de, aynı gün, Strasbourg'taki Avrupa Parlamentosu'nun aldığı, "İnsan hakları konusunda duyarsız Türkiye ile gümrük birliği yapılmasını tavsiye etmiyoruz" kararı... Cumhurbaşkanı Demirel, yemekten sonra, ayak üzeri yaptığımız sohbette, "Bu, dünyanın sonu demek değil elbette; kaldı ki, böyle bir yetkileri de yok, 19 Aralık'ta müzakerelerin başlaması, AET ile daha 1964 yılında imzalanmış Ankara Anlaşması'nın gereği" diyor...

Doğru. Ancak, bir başka doğru da şu: Ankara Antlaşması, 1986'da, Türk işçilerinin Avrupa'da serbest dolaşımını ve iki mali protokolla Türkiye'ye 600 milyar Ecu'lük yardımı da öngörüyordu; Birlik, antlaşmanın serbest dolaşımla ilgili bölümünü askıya aldı, mali protokolü bir türlü yürürlüğe koymuyor... Aynı antlaşmanın gümrük birliği bölümü de ertelenebilir veya askıya alınabilir... Tabii Avrupa Parlamentosu'nun bu itirazına rağmen, AB'nin yetkili organları Türkiye ile gümrük birliğine girme sürecini başlatabilir de...

Askeri darbeler defterini kapatalı çok olmamış Portekiz'den, nezaket sınırlarını zorlayan böylesine bir tavır, Türkiye'nin bundan böyle başının çok ağrıyacağına işaret ediyor. Devlet yetkilileri, nereye gitseler, kınayıcı, küçük düşürücü sözlerle karşılaşabilecekler. Türkiye, hızla, ancak olağanüstü dönemlerde yaşanan bir içine kapanmışlık ruh haline doğru yolalıyor.

Bu, son zamanlarda dozunu artıran bir sıklıkla, 21. yüzyıla yalnız başına gitmenin, bir ülkeyi Yeni Dünya Düzeni'nin paryası konumuna düşüreceğini yazıp duruyoruz. Uluslararası sistemin dışına itilmek, her türlü azarlanmaya ve yaygın biçimde itilip kakılmaya yol açar... İran, Irak ve Libya'nın düşürüldüğü gibi ekonomik, askeri ve siyasi ambargoların eşliğinde sürekli dışlanmak, o ülkeler için bir tür tarihin sonu anlamına gelecek... Türkiye, Batıcı kadroların elinde, 200 yıldır peşinde koştuğu Batı'nın dışına ve paryalığa doğru itiliyor... Daha birkaç yıl önce, 21. yüzyıla dünyanın öndegelen 10 ülkesinden biri olarak girme iddiasına yürekten inanan bir millete yaşatılan ne büyük bir hayal kırıklığı bu!

Bütün bunlar neden oluyor? Türkiye'nin Batılılaşma macerasına; kendi çıkarlarına hizmet ettiği için sarılan; her olumlu yerel ve tarihin mirası özelliği Batı ve Batıcılık adına yokeden, ancak peşlerine takıldıkları Batı, besledikleri siyasi yapıyı altüst etmeye yolaçacak köklü bir değişikliği dayatınca, ülkeyi tezil etme hatta parçalama pahasına buna direnen bir avuç insanı biraz daha musluğun başında tutmak için... Türkiye; onlara da, bu rezilliğe de müstehak değil...

Portekiz Parlamentosu ve Ajuda Sarayı'nın görkemli koridorlarında dolaşırken, insan düşünmeden edemiyor. Alın size haşmetli bir soru: Lizbon, bir büyük imparatorluğun başkentiydi, şimdi 'en geri Avrupa ülkesi'ne başkentlik yaparken bile mağrur; bizim sıkıntımız acaba, kendi imparatorluğumuzu dağıtırken, başkentimizi bir kasabaya taşımakla mı başladı?
17 Aralık 1994


24 Haziran 2003
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED