AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bolu Dağı'nı 14 yılda delemeyen bir ülkenin evlatları olarak...

Bu ülkenin siyasetine 40 yıl damgasını vuran Süleyman Demirel'in kulakları çınlasın.

-Binaenaleyh, kimse karnından konuşmasın. 50 yıl önce nesi vardı Türkiye'nin şimdi nesi var?.

Böye girdi mi lafa dinleyin artık:

-Şu kadar yol yaptık, şu kadar okul, şu kadar fabrika...

Türkiye'yi hiç tanımayan biri dinlese,

"Vay be adamlara bak kısa sürede ne biçim kalkınmışlar" diye şaşırır.

Oysa kıyaslama sadece kendinle yapılmaz.

Başkalarıyla yap ki, farkı gör.

Sen 100 metreyi 15 saniyede koşarken onlar kaç saniyede koşuyor?

Neyse konumuz bu ama, uzatmayalım.

Size bugün bir beceriksizlik hikayesi anlatacağım.

Önce hatırlatayım:

Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen geçenlerde açıkladı.

"Bolu Tüneli'ni bitireceğiz"

Bunu söyleyen acaba kaçıncı bakan? Şimdi saymaya kalksam zaman alır.

En iyisi rakam verelim.

Şu ünlü ve bitmez Bolu Tüneli sanmayın ki, devasa bir yatırım.

Topu topu 3 kilometre.

Temeli Şubat 1990'da atıldı. 14 yıl geçti hâlâ bitmedi.

(Daha da beteri var gerçi. Ayaş Tüneli 28 yılda bitirilemedi.)

Şimdi şu kıyaslamayı kafanızda canlandırma çalışın.

İngiltere ile Fransa'yı denizin altından birleştiren Manş Tüneli'nin temeli 1987 Aralık ayında atıldı.

Biri geliş biri gidiş, biri de servis ve güvenlik olmak üzere tünel 3 tüplü.

Tünelin uzunluğu tam 50 kilometre.

Dahası, 380 kilometreyi bulan bağlantı yolları da var.

Şimdi bu tünel kaç yılda tamamlanmış dersiniz?

7 yılda.

Yanisi, biz 14 yılda Bolu Dağı'nı 3 kilometre bile delemezken, adamlar bunun yarısı kadar sürede, 50 kilometrelik bir tüneli bitirip hizmete sokuyorlar.

Sayın okurum...

Ne derseniz deyin.

İşte bu, uygarlık, gelişmişlik farkı..

Siyasiler atıp tutarken, bu gerçekler aklıma gelir ve o yüzden pek sinirlenirim.

Yolsuzluk, usulsüzlük, hesap soramama bizi bu hallere getirdi.

Bolu Dağı'nı 14 yılda delemeyen bir ülkenin evlatları olarak hepimiz tarihe geçtik.

Ekonomistler durumu nasıl görüyor

Hepimizin her gün tüm gazeteleri okuması mümkün değil. Ekonomiye ilişkin, farklı gazetelerdeki farklı görüşleri merak edenler için bir derleme yaptım.

Şu fikirler ortaya çıktı:

Deniz Gökçe (Akşam): "IMF ile bağı 2004 yılında koparacağız söylemi yanlış. İç siyasete dönük ve kolay gerçekleşmesi mümkün olmayan bir konu. Üstelik mahalli seçim de kokuyor."

Güngör Uras (Milliyet): Türkiye IMF olmadan yoluna nasıl devam edecek? IMF Türkiye'ye doğrudan parasal destek sağlıyor. Türkiye'ye kefil oluyor. 2002 ve 2005 yıllarında onar milyar dolar ödememiz lazım. Bunun için dış kredilere ihtiyaç var. Bu da IMF'siz olmaz."

Mahfi Eğilmez (Radikal): "Talep enflasyonu yeniden canlanıyor. Bunu önlemenin yolu insanları tüketimden caydırıp, tasarrufa yönlendirmektir. Bunun yolu da faizi cazip hale getirmektir. Artık tüketimi frenlemek lazım."

Hurşit Güneş (Milliyet): "TL'nin değerlenmesi pek hayra alamet değil. Enflasyonda yüzde 20'lik hedefin tutması zor. Yüzde 5 büyüme olabilir."

Ercan Kumcu (Hürriyet): "Kamu finansman sorunu çözülmediği takdirde, düşük kurlar ve göreceli olarak yüksek faizler bir tuzak olacaktır. Fiyat istikrarı sağlanmadan rehavete kapınılmamalı."

Öztin Akgüç (Cumhuriyet): "Kamu finansman açığı tehlikeli şekilde büyüyor. İşsizlik oranı arttı. Ekonomi iyiye gidiyor demek yanıltıcı."

Uğur Civelek (Radikal). "Türk Lirası'nı aşırı değerli hale getirmek, cari açığa rekorlar kırdırmak tehlikeli. Latin Amerika'da kriz bu yüzden çıktı."

Spor basını magazin basınından çok mu düzeyli?

Hemen belirteyim. Ben magazin haberlerini okurum.

Spor haberlerini de.

Bu tür haberler insanı günün gerçeklerinden biraz uzaklaştırıyor.

Ama, "Memnun musun?" derseniz, değilim.

Zaten bu köşede birkaç kez hem magazin hem de spor sayfalarını eleştirdim.

Dün Fatih Altaylı, köşesinde yine magazin basınını hırpalamış.

Altaylı, "Yoz bir grubun yaşam tarzını haber diye sunan" bu sayfaları ve programları düzeysiz olarak nitelendiriyor.

Gerçekten de halk deyimi ile ciğeri 5 para etmeyen kişiler bu programlarda cirit atıyor.

Örneğin, "Bu yıl güneşte fazla kalmayacağım. Cildime dokunuyor" dediği için sözde manken ana haber programında boy gösterebiliyor.

(Tabii ki bunları söylerken çıplak.)

Şimdi madalyonun öbür yüzüne geçelim.

Dünkü spor sayfaları yine transfer haberleri ile doluydu.

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın transfer etmek istediği isimler her gazetede farklı farklıydı.

Spor sayfalarına göre 3 büyük kulüp son bir haftada neredeyse 50'ye yakın transfer yaptı.

Tabii bunların bir ikisi hariç tümü yalan çıktı.

Bu sayfalarda, futbolcuların, teknik direktörlerin, kulüp başkanlarının yalanladığı demeçlerden de geçilmiyor.

Şimdi Fatih Altaylı'ya soruyorum:

-Bu içerikteki bir spor basını, sence magazin basınından daha mı düzeyli?

Fatih Altaylı'nın vereceği yanıtları tahmin ediyorum. Ve katılıyorum.

Ve diyorum ki:

-Magazin ve spor saygalarını kıyasıya eleştirirken, işin asıl patronu olan gazete ve TV yöneticilerini, acaba bu düzeysizlikten yeterince sorumlu tutuyor muyuz?

BİLGİ DAMLACIĞI

  • Otoyollarımızın toplam uzunluğu 1851 kilometre.

  • 1980 yılında ülkemizde sadece 27 kilometre otoyol bulunuyordu.

  • Devlet ve il yollarının toplamı ise 8 bin728 kilometre.

  • Bölünmüş yolların uzunluğu 3 bin kilometreyi geçiyor.


  • 24 Haziran 2003
    Salı
     
    ŞEMSİ YÜCEL


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED