AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Nicolas'ın evleri

Hem Türkler hem de Rumlar, hem Ankara hem de Atina yıllardır Kıbrıs sorununu nasıl çözüleceği üzerine onlarca tezi tartıştı ve ortaya binlerce sayfa belge çıktı. Çözüme nasıl ulaşılacağı ya da nasıl bir çözüme ulaşılacağı konularında bir noktaya varmak şöyle dursun; zaman zaman iki tarafta, aslında bir Kıbrıs sorunu olmadığı dahi söylendi. Sonunda iki tarafın halletme becerisi gösteremediği sorun, iki tarafa rağmen sayılabilecek bir sürece, Avrupa Birliği perspektifine oturmaya başladı.

Bundan sonra iki tarafın atacağı ya da atmaktan imtina edeceği bütün adımların referansı AB süreci olacak. Nitekim, Yeşil Hat'tın açılmasından, Kıbrıslı Rumlar'ın Türkiye'ye vizesiz girişlerine izin verilmesine kadar yaşanan aşamaların bu süreçten bağımsız olduğu düşünmek de yanlıştır. Öyle olmadığının son delili, Türkiye'nin "sürpriz" yaparak Loizidu Davası'nın tazminatını ödemeyi kabul etmesidir.

Ancak, bütün bunlardan çok daha önemli olan birşey ya da şeyler var...

Öncelikle kabul etmek lazım ki, iki toplum arasındaki ilişki veya çelişkilerin ancak bir düşmanlık tezi temelinde değerlendirilebileceği yaklaşımı çökmüştür. Bu çöküş, Denktaş'ın "kimbilir ne düşünerek" açılmasına rıza gösterdiği Yeşil Hat'tın iki tarafta coşku yarattığı anda ilan edilmiştir.

Dahası da var...

Kıbrıslı aydın ve çözüm fikrinin önemli savunucularından Dr. Okan Dağlı, Yeni Düzen gazetesindeki köşesinde bizzat yaşadığı bir sınır ötesi öyküsünü aktardı. Bu şaşırtıcı öykü, adadaki sorunun on yıllardır nasıl yanlış sosyolojik argümanlar temeline oturtulduğunu ortaya koyuyor.

Dr. Dağlı'nın bu yazıya da mihmandarlık yapan "Nicolas'ın Evleri" başlıklı yazısı şöyle:

"Bu süreçte (hattın açılması süreci...MK) benim de payıma birkaç dostluk ve anı düştü elbette. Bu dostluklardan bir tanesi Nicolas ve onunla yaşadıklarım oldu. Hayatının 1974'e kadar olan kısmını Londra ve Magosa'da (Aşağı Maraş'ta) geçirmiş, aynen bizler gibi Londra-Magosa arasında gel gitleri yaşamış bir ailenin oğlu Nicolas. 74 sonrası ise Lefkoşa'ya yerleşmiş aileleri, Londra'dan da bağlarını koparmadan... Şimdilerde devlette mühendis olarak çalışmakta Nicolas... Magosa sevgisi onu 29 yıl sonra bile bu aşkından koparamamış, kapıların açıldığı gün dayanmış Magosa Aşağı Maraş'taki evinin kapısına. İkiz evlerinin birinde Türkiye kökenli bir aile, diğerinde Türkiyeli bir mühendisle evlenmiş Magosalı yeni bir çift oturuyor.

Magosa'daki evine kardeşleri ile ilk gelişinde Türkiyeli ailenin polis emeklisi reisi Hüseyin açmış kapıyı... Rum aile, duvardan hâlâ daha indirilmemiş aile fotoğraflarını görünce ilk şoku yaşamış. Hüseyin onlara "Ev sizin, anahtarlar da burada. Ne zaman isterseniz gelin" demiş! Nicolaslar hemen 1974 'Ağustos'unda giderken garaja kilitledikleri eşyaları ve piyanolarını sormuşlar Hüseyin'e... Aldıkları cevap, "bilmem" olmuş. Polis emeklisi Hüseyin, "Çünkü, ben orayı hiç açmadım, arabamı da garaja değil, asmanın altına koyuyorum!" diyerek bir kez daha şaşırtmış 'Nicolas'ları. Sonuçta, 1974 'Ağustos'unda koyduklar kilidi açmak yine Rum aileye nasip olmuş, eşyalarını da koydukları gibi yerinde bulmak da!. Piyanoları da hâlâ daha üzerine dokunacak sahibinin parmaklarını araya dursun, Nicolas Hüseyin'den "olur"u almış ama yine de bana soruyor "piyanomu alıp evime götürebilir miyim" diye?..."

İki profilin yıllardır karşı taraflardan nasıl göründüğüne bir bakalım.

Bir yanda, yıllardır düşmanlık perdesinin arkasında saklanan, iyi yetişmiş ve kazandığı bol parayla her şeyi satın alabileceğini sanan "tehlikeli bir Rum"... Öte tarafta, o Rum'un malını gasbeden "işgalci", üstelik "Türkiye kökenli" ve üstelik bir polis olan "işgalci bir Türk!" Bir arada asla yaşanamayacağına ve tarafların birbirine asla hoşgörü gösteremeyeceğine dair en uygun iki örnek gibi görünüyorlar. Ama, hayır. Tam tersine; hiçbir otoritenin müdahalesi ve yönlendirmesi olmaksızın, en olumsuz şartlarda bile bir arada yaşama formülünün bulunabileceğini gösteriyorlar.

O küçük ve sorunlu ada üzerinde böyle asil insanlar yaşıyor işte. Daha yüzyıllarca yaşacaklar da... Yeter ki, buldukları çözüme saygı gösterilsin.


24 Haziran 2003
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED