AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cehennemden notlar: "Kendisini ve bizleri ölü zannediyordu..."

Ümit Fırat ile son karşılaşmamızın üzerinden bir aydan fazla zaman geçti. Fırat bu karşılaşmamızda bana yayınladıkları bir dergiden söz etmişti. Adı "Serbestî" olan aylık siyasi bir dergi. Peki bu sohbet niye mi açılmıştı? Onu da anlatayım: Ben Fırat'a ve masada birlikte olduğumuz diğer ikinci Kürt'e, Özgür Gündem gazetesinden bahisle, yayınlarını niçin haddinden fazla "Stalinci" bulduğumu açıklayıp, Kürt meselesine ilişkin farklı yayınların gerekliliğinden söz ettiğim için.... İşte bu sözlerim üzerine Fırat da bana "Serbestî " bahsini açmış ve bir yıla yakın süredir sürdürdükleri bu derginin eski sayılarını göndermeyi vadetmişti.

Neyse, çok gecikmeden dergiler geldi. Bütün sayılara henüz göz atamamış olsam da besbelli ki "Serbestî "(ne güzel bir dergi adı) kendini okutan bir dergi. Bakın mesela, derginin "QUO VADİS ÖCALAN?" adlı dosyaya ayrılmış sayısında Yayın Yönetmeni Mehmet Sanrı ne diyor: "dosya kapsamındaki hemen tüm makaleler, Abdullah Öcalan'ın liderlik sultası ile PKK'nin totaliter yapısının Kürt sorununun çözümünde, somut talepler olan, insan hakları ve demokrasiyle bağdaşmadığına dikkat çekilmektedir."

Masada bu konular konuşulurken, söz dönüp dolaşıp "Diyarbakır Cezaevi"ne de gelmişti. Hani şu, hakkında epeyce hikaye dinlediğimiz 12 Eylül döneminin "Diyarbakır Cezaevi".... Bu konuda da, Mehdi Zana'nın birkaç yıl önce Fransa'da (sonra İngilizcesi de çıktı) Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel'in önsözüyle yayınlanan hapishane hatıralarını ("Prison 5") hatırlatarak Fırat'a şöyle demiştim: Bu "dosya"yı şöyle derli toplu bir biçimde yayınlamayı düşünmüyor musunuz? "Diyarbakır"ı hatırlatmamın sebebi de şuydu: Benim okuduklarım ve dinlediklerim, PKK'nın 1984 sonrası "patlaması"nın temel nedenleri arasında bu cezaevinde yaşananlara ısrarla dikkat çekiyordu.

"Serbestî "nin son sayılarını görmedim; dergi bu "dosya"yı yayına koydu mu bilmiyorum. Ama bu arada, Radikal'den Neşe Düzel, dünkü "Pazartesi Konuşmaları"nda "bomba"yı patlatıverdi... Düzel dün yayımlanan röportajını 1981'de "Diyarbakır Cezaevi"ne giren ve orada üç yıl geçiren Selim Dindar ile yapmış. Hepimizin, herkesin mutlaka tamamını okuması gerekli bir röportaj bu. Kimseden saklayacak halim yok, ben kendi payıma bu haddinden fazla öğretici röportajı birçok yerde gözlerim yaşararak okudum. Talim Terbiye'nin yerinde olsam, okullarda belletilen bütün "Hayat Bilgileri"ne, bütün "Yurttaşlık Bilgileri"ne bu metnin hiç değilse bazı bölümlerini mutlaka sokardım. Sokardım, çünkü isterdim ki çocuklarımız insanoğlunun sırasında insanlıktan ne derece uzaklaşabildiğini, "hayat"ı ve "yurttaşlığı" nasıl askıya alabildiğini de öğrensinler....

Şimdi bu röportajdan bazı bölümler aktarıp, üzerinde hep birlikte düşünmeye çalışalım (Ama söz verin; bu metne bir biçimde ulaşıp, tamamını okuyacaksınız.):

Selim Dindar'ın üç yılını geçirdiği yer bir hapishane değil aslında; orası bir cehennem... Bu hapishanedeki görevliler "gardiyan" filan da değil aslında; onlar birer "Zebani"....

Sanmayın ki bu benzetmeleri ben yapıyorum. Bu benzetmeler (daha doğrusu, biraz sonra okuyacağınız gibi bunlar birer "benzetme" de değil) Dindar'la birlikte "cehennem"i paylaşan ve o zamanlar 50'sinde olan Mehmet Salih Besen'e ait. İşte size Dindar'ın sözleriyle "Diyarbakır Cezaevi"ndeki "Salih Amca"nın içinde bulunduğu dünyayı tasviri: "50 yaşlarındaydı. TKİ'de memurdu. Kendisini ve bizleri ölü zannediyordu. 'Biz ölüyüz, şu anda kabirdeyiz' diyordu. Biz 'Amca, yok öyle bir şey, gercek hayattayız' desek de, koğuşun aslında bir mezar olduğunu öyle mantıklı savunuyordu ki, ben dahil bazılarımız ölü olduğumuza inanmaya başlamıştık. Mesela cuma günleri görüşme günümüzdü. Bize soruyordu. 'Bizi ziyarete gelenlere biz dokunabiliyor muyuz? Hayır. Bize uzaktan bakıyorlar ve ağlıyorlar ve gidiyorlar. Çünkü onlar bizim kabrimizi ziyaret ediyorlar. Cizre'de biliyorsunuz kabir ziyareti cumalarıdır' diyordu. Gardiyanların da Zebani olduğunu söylüyordu. Gerçekten de koşuğun camları boyalıydı. Biz dışarıyı göremiyorduk, koklayamıyordik, duyamıyorduk. Bu durum uzun sürdü ve ona yaşadığımızı bir türlü ispat edemiyorduk. Bir gün mazgal açıldı ve 'Mehmit Salih Besen hazırlansın, tahliye oluyor' dendi. Ben şahadet getirdim. Dedim ki, 'Biz yaşıyoruz...!' "

Önce kendi fikrimi söyleyeyim de size sonra sorayım: Ben bugüne kadar böyle bir şey ne gördüm ne duydum ne okudum. Peki ya siz, siz karşılaştınız mı? Bir "devlet"in, kapısında adının yazdığı bir hapishanede tutuklu ve mahkumlara "dünyalarını şaşırtması" ile bugüne kadar hiç karşılaştınız mı?

Peki "Salih Amca"nın tahliye edildikten sonraki hikayesi nasıl? Düzel'in "Peki o yaşadığına inandı mı?" şeklindeki sorusuna cevaban yine Dindar anlatıyor: "Hayır. 'Seyidim beni gönderme. Sen bana sahip çıkıyordun. Şimdi tek başıma mahşere hesap vermeye gidiyorum' diye ağladı. (Hadi siz de ağlayın) Sonradan onunla birlikte tahliye olan gençten öğrendik ki, onları Siirt'teki sivil cezaevine götürmüşler. 'Eğer beni hanımımla, çocuklarımla konuşturursan ölmediğime inanırım' demiş. Cezaevi müdürü de telefon etmelerine izin vermiş. Genç, Salih Amca'nın evini aramış, karşısına hanımı çıkmış. Telefonu Salih Amca'ya vermiş. Salih Amca, hanımına 'Ben sağ mıyım, ölmedim mi?' diye sormuş. Ve ahize yere düşmüş. Salih Amca, içerideki vahşeti görünce, oradan sağ kurtulacağına inanamadı. Sağ kurtulduğunda ise buna kalbi dayanmadı."

"İçerideki vahşet".... Yarınki yazıda da bundan söz edelim...

Fakat isterseniz bugünü, "Diyarbakır Cezaevi" hikayesinin buraya kadarki bölümünü bir kez daha hatırlayıp, "ifade" olmasa da "düşünce hürriyeti"mizi sonuna kadar kullanarak "Salih Amca"ya "dünyasını şaşırtan" gaddarlara karşı içimizden geçenleri sessizce birkaç kez mırıldanmadan da kapamayalım....


24 Haziran 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED