T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sorun balık dağıtmak değil balık tutmasını öğretmek

Türkiye'de Tanzimat'dan bu yana toplum devletten, devlet de Avrupa'dan balık istedi. Hem devlet, hem de toplum yardımla üretim gücünü büyütülebileceğini sandı. Cumhuriyet döneminde de bu zihniyet değişmeden devam etti. Toplum devletten balık istedi. Politikacılar da enflasyon pahasına topluma balık dağıttı. Hem politikacılar, hem de toplum devletin kaynakları deniz diye düşündü.

Türkiye'de hâlâ kimsenin aklına balık tutmasını öğrenmek ve öğretmek gelmiyor. Çünkü Türkiye sanayileşme devrimini yaşamadı. Toplumun ve ülkenin üretim gücünü artırmanın acılarını, toplumsal ve bireysel alanda duymadı. İnsan gücünün yerine, makinaların geçmesiyle başlayan sanayi devrimi, herşeyden önce bir üretim patlamasıydı. Üretim de, sosyal bilimcilerin değil, mühendislerin işidir.

Anadolu insanı, mühendislerin gücünü altmışlı yılların sonunda, yetmişli yılların başında Devlet Planlama Teşkilatı'nın kadrosunda gördü. O dönemde demir, bakır ve alüminyum gibi sanayinin ana girdilerini oluşturan ürünlerin üretimi için büyük yatırımlar yapıldı. Ardından sürükleyici bir sektör olan karayolu taşıtları üretimi geldi. Onları da tekstil, beyaz eşya ve diğerleri izledi. O yıllarda Turgut Özal Planlama'nın müsteşarıydı.

Seksen sonrasında Özal planlama tecrübesini politikaya taşıdı. Türkiye mühendislerin iktidarını Özal'da gördü. Özal üretimi artırma işinin, maliye ve hukuk işi olmadığını biliyordu. İktidar olur olmaz ilk işi Maliye Bakanlığı'nı dağıtmak oldu. Başta Maliye olmak üzere önemli bakanlıkların başına mühendisleri getirdi. O Türkiye'nin sorunlarının üretim güçsüzlüğünden ve döviz darboğazından kaynaklandığının farkındaydı. Bunun için de, her alanda üretim ve ihracat seferberliği başlattı.

Özal'dan sonra, Türkiye üretimde küme düştü. Ekonomisi neredeyse yarı yarıya daraldı. Onun ölümüyle Türkiye'de mühendislerin iktidarı sona erdi. Üretmeden tüketen, politikacıların elinde Türkiye yeniden IMF'ye muhtaç bir ülke haline geldi. Üretmeden tüketen kesimlerin başında gelen politikacılar, devleti hiçbir zaman iflas etmesi sözkonusu olmayan bir kurum olarak gördüler. Bu yüzden de herkese balık vaadettiler.

Türkiye'de devletin kaynakları kurudu. Artık kimseye balık dağıtacak durumda değil. Toplumun üretim gücünü artırmadan, devletin iflasının önüne geçilemez. Üretim gücünü artırmak için de, uluslararası standartlarda üretmesini bilen mühendislere ihtiyaç var. Artık mesleği ne olursa olsun herkes balık istemeyi bırakıp, balık tutmayı öğrenmek ve öğretmek zorundadır.

Türkiye'de ideolojik partiler gibi, ideolojik hükümetlerin de dönemi kapandı. Türkiye'nin üretim gücünü Avrupa ülkelerinin seviyesine çıkarabilecek teknokrat partilere ve teknotrat hükümetlere ihtiyacı var. Artık her kurum ve kuruluşun üretimi artırmanın bilimi olan mühendisliğin dilini çok iyi öğrenmesi ve öğretmesi gerekir. Dünyada kimse kimsenin ideolojisine bakmıyor. Herkes için yanılmaz ölçü, üretimdeki başarı derecesidir.

Uluslararası standartlarda ürün ve hizmet üretmesini bilmeyen kurum ve kuruluşlar uluslararası standartlarda bilgi ve politika üretmesini de bilemezler.

Denizdeki balık, yeraltındaki maden cevheri, verimli ova ve dağdaki orman servet değildir.

Mühendislik kaynakları değerlendirmesini bilmektir.


16 Ekim 2002
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED