|
|
Bana Uzun Mektuplar Yaz
Cihan Aktaş ilk romanını yayımladı: Bana Uzun Mektuplar Yaz (Pınar Yayınları, Eylül 2002, 462 sayfa). Güzel bir kapağı var kitabın. O kızlar, o saç biçimleri, o çekinik oturuşlar, nöbetleşe giyilen hırkalar. Hangi günler: Yetmişli yılların başları, CHP-MSP koalisyonu. Ve devamı MC hükumetleri. Roman bir kız öğretmen okulundaki hayatı anlatıyor. Evet, bir zamanlar "Öğretmen Okulları" vardı, yatılı-gündüzlü. Kaç nesil bu okullardan mezun olup "İrfan ordusu"na katıldı. Bir de Köy Enstitüleri vardı. Roman kahramanı Aslı'nın babası bu Enstitüler'den mezun olmuş. Sol ideolojiye mensup ve bu yüzden başına bin türlü belâ geliyor. Ve onun Alko Tahsin gibi sarhoş arkadaşları. Kemal Tahir "Bozkırdaki Çekirdek"te Enstitüler'in içyüzünü anlatır; buralarda el kadar köy çocuklarının nasıl çile çektiğini dile getirir. Maksat köylüyü köyünde tutmak ve rejime bir tür asker yetiştirmektir. Aslı da bir küçük taşra kasabasında ilkokulu bitirip babasının hatıralarını taşıyan öğretmen okuluna gider: Parasız yatılı olarak. O harap binalar, lavabolarda pijamalara sıçrayan çamurlu sular, kirli tuvaletler, küf kokulu, fare ilacı, DDT kokulu, uyuz kokulu yatakhaneler, sıva çatlaklarında saklanan sırtı parlak garip böcekler, soğuk, çatı aralığından battaniyelere yağan kar. Sıkı disiplin altında ezilen henüz ana kuzusu garip köylü kızlar. Üstüne üstlük iyicene gerginleşip kavgaya dönüşen bir ideolojik çatışma ortamı. Bir yanda Ergenekon, Bozkurtlar, Başbuğ ve Ülkü Ocakları ile vücut bulan Ülkücü hareket, öte yanda komünistler. Roman iki düzlemde ilerliyor: Dörtte üçü okul hayatı, dörtte biri evde geçen tatil günleri. O yaşta bir kız neyi sever, ne düşünür, hangi hayalleri kurar? Üzerinde bir ucu yanık kalp resimleri olan kilitli hatıra defterlerine neler yazılır? Bu defterler "aramalarda" nasıl ele geçer veya niçin kaybolur? Kaybolan bir deftere kaydedilmiş platonik aşk mektupları neyin işaretidir? Dedikodular, çekişmeler, öğretmen-öğrenci aşkları o karanlık-rutubetli koridorlarda, o sisli-yağmurlu günlerin geçmek bilmeyen saatlerine ne mâna taşır? Ergenliğe adım atan gariban kızlar bu atmosferde nasıl yetişir? Cihan Aktaş bütün bunları ayrıntıları önemseyerek içten bir üslupla dile getiriyor. Gücü samimiyetinde. Artık gerilerde kalmış o günlerin fanteziye, oyuna, gerçeküstüne yer vermeyen natüralist ifadesi bugünün okurlarına ne verebilir? Şudur: Aktaş dışta olup bitenleri naklederken aslında bir genç kızın iç dünyasını inşa ediyor: Endişeler, heyecanlar, yönelişler, öğretmenden ve babadan yenilmiş iki tokat, unutulmaz yatılı okul arkadaşlıkları ve özlemle beklenen uzun mektuplar arasında. Bunca baskı altında kalan küçük kalp şunu itiraf eder: "Arkadaşlarıma gönderdiğim mektuplarda iç dünyamın sadece bir kısmı yazılıdır." "Yatılı okul hayatı herşeyden önce bir müsamereye katılmak demektir" böyle diyor Aslı. Şu "müsamere" kelimesi bile ne acıklı şeyler ifade ediyor. Yıl sonu piyesleri, Akdeniz gezileri, geride kalan yıllar. Romanı bitirdiğimde içime bir acı tortu çöktü: Üniversiteyi bitirip yurttan ayrıldığım son günü hatırladım. Herkes gitmiş bir ben kalmıştım. Terkedilen o ıssız yurt odası. Yerlerde askılar, terlik tekleri, diş fırçaları, artist resimleri, kirli havlular. Evet, yakın geçmişte yaşananlar yeni nesillere nasıl aktarılmalı? O içedönük olmaya mahkum kızlar, o okullarda hangi örsün demirinde nasıl dövüle dövüle bu günlere ulaştılar? Hangi kızgın demirlerle dağlandı ruhları ve onları kim, ne, nasıl onarabilir? Daha ilk hikâyelerinin geniş oylumuna bakarak "roman yazmalısın" dediğim Cihan Aktaş'ın bu ilk eserini sevinçle karşıladım. Yenilerini yazması dileği ile.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |