|
|
Reklamcılığın en önemli isimlerinden birisiydiniz, sektörde zirvedeydiniz. Birdenbire herşey yerle bir oldu. Suçunuz neydi?
Bana atfedilen suçlar tamamen ticari suçlar mantığı içerisinde değerlendirilmesi gereken suçlar. Teferruata girmem, yani savunma yapmam doğru olmaz çünkü mahkeme devam ediyor. Ama bu suçların muhteşem bir çeteci iddiasıyla, bir çeteye mensupmuşum gibi ta DGM'lere kadar götürülmesi o dönemin büyük bir şanssızlığıdır.
O dönemde, bankaların grup kredisi uygulaması olayının çok yaygın olduğu anlaşıldı. Siz de bundan dolayı itham edildiniz...
İtham edilmek başka, suçlu olmak başka. Biz ne kimseye grup kredisi pas ettik, ne böyle bir operasyon içerisine girdik. Ben 9 ay sonra mahkemeye çıktım, ardından ikinci mahkeme oldu ve çıktım. Bunu hakimlere anlattık. Biz herkesle iş yapan bir ajansız. Medyayla da sizin gazetenizle de iş yapıyoruz. Hürriyet'le de Sabah'la da iş yapıyoruz.
Siz ve sizinle aynı dönemde tutuklananlar, hepiniz çok önemli isimlerdiniz. Bizim bildiğimiz, böyle insanlar suç işlese bile kayırılırlardı. Bu kural değişti mi?
Yoo, değişmedi. Gerçekten suç işleyenlerin hâlâ korunmaya devam ettiğini görüyoruz. Hâlâ korunuyorlar. Ama iyi niyetimi koruyorum. Bu da değişir bir gün. Gerçek suçlular cezasını bulur, suç işlemedikleri halde suçlananlar da temize çıkar. Bir taraftan da İlahi adalet var. Bunun da tecelli edeceğine inandığım için gönlüm rahat. Hayatım boyunca da Nail Keçili korunur, kayırılır gibi bir mantık içinde olmadım.
İlahi adaletin varlığını başınızdan bu olaylar geçtikten sonra mı anladınız?
Hayır, hayır... Ben öyle bir tarzı olan bir adam değilim. Son derece modern mantıklı, çağdaş dünyayı yakından takip eden bir adam olmakla birlikte inançlarım yüksek boyuttadır. Eskiden de böyleydi, şimdi de böyle. Ve ne kadar doğru olduğunu, Allah'ın varlığına, dinime sevgi, saygı konusunda çok doğru düşündüğümü ve doğru yolda olduğumu eskiden beri inanarak hissediyorum. Ve İlahi adaletin de her zaman tecelli edeceğine ciddi şekilde inanıyorum.
Siz açıkçası, imparator gibi birisiydiniz. Bu acı tecrübeden sonra kendinizi biraz tebalaşmış gibi hissediyor musunuz?
O gün neysem, bugün de oyum. Öyle bir imparatorluk falan gibi bir şey de hiç hissetmedim. Hayatımda da bir şey değişmedi ama şunu kabul etmek lazım ki, o bir buçuk senelik okul insana çok büyük tolerans ve sabır veriyor. Gerçekten, Türkiye'yi tanımadan ahkam kestiğimiz o günlerde ne kadar büyük bir hata yaptığımızı bugün görüyorum. Eğer bugün ya da ilerde çocuğum olsaydı en azından bir ay cezaevinde yaşamasının, ona çok artı değerler getireceğini düşünüyorum. O apayrı bir dünya. Dünyada yaşanan son seviye, ondan sonrası da ölüm. Ben, o ölüme yakın 1,5 sene yaşadım. Çok değerli dostluklar kurdum, devletin kıt imkanlarıyla o cezaevlerini yöneten çok değerli yöneticileri tanıdım. Dünyanın değerini, çiçeğin kokusunu, insanın dostluğunu her şeyi çok daha farklı görmeye başladım. İstanbul'dayken, Amerika'da okumuş bir kardeşimizle kaldım. Ondan çok şey öğrendim. Özellikle Osmanlı tarihi, insanlık ve din konularında inanılmaz büyük yararlar gördüm. Dinimin derinliklerine indim. Ne kadar büyük bir dine sahip olduğumuzu bir kez daha farkedip kendimizle iftihar ettim. Böylelikle de Medrese-i Yusufiye'yi bitirdim...
Murat Demirel'le diyalogunuz oldu mu orada? Ya da şu anda..
Hayır, hiçbir diyalogum yok. Murat Bey, iş hayatımda tanıdığım ve her müşterime verdiğim hizmetleri sunduğum birisidir. Çok güzel ve çok başarılı işler yaptık, güzel günlerimiz geçti. Ama onu maalesef uzun zamandır görmedim... Gazetelerde yayınlanan resim de bir bayi toplantısında çekildi. O resimde devlet ricalini temsil eden önemli bir insan da vardı. Yayınlarken onu kesmişler, sanki ikimiz özellikle poz vermişiz gibi göstermişler. Ama, hiçbirine hatta bu hadiseyi benim başıma açan kişilere dahi kırgın değilim.
Sabır ve bağışlayıcılık güzel ama sizin böyle kimseye kırgın olmamanız, insanların aklına bir suçluluk psikolojisinde olduğunuz düşüncesini getirmez mi?
Ne yapmamı istiyorsunuz, Donkişot gibi elime kılıç alıp kafalarını mı keseyim. Zamanı geldiğinde onların kafalarını kesecek mekanizmalara güveniyorum. Bu hesabı soracak olan adalettir. Ben orta yaşı geçmiş bir adamım. Kimsenin yaptığı ihanet kimsenin yanına kâr kalmaz. Bunun hesabını mutlaka ödeyecektir. İstediği kadar dindar, istediği kadar erkek rolü içerisinde görülsün hiç farketmez, hesabını ödeyecektir. Ben, koca dünya içerisinde minicik bir nokta olarak şövalye gibi elimi kılıcımı alıp sokağa çıkacak kadar ne safım, ne tecrübesizim, ne de gücüm var...
İhanet deyince... Siz bu arada, ticari olarak ihanete de uğradınız...
Muhteşem!... İhanetin muhteşemi olduğunda çok ağır oluyor biliyorsunuz. Biz grup olarak 18 şirketle faaliyet gösterirken tahliye olduğum zaman elimde 3 şirketim kalmıştı. 15'i tasfiye oldu ve kapandı. Üç şirketim de hastalıklı haldeydi. İhanete uğradım, evet. Amerikalı ortağımız Grey'in ayrılmasına sebep teşkil eden ne yazık ki benim emniyet duyduğum, en çok bağlılık hisleriyle çalıştığım birkaç tane elemanım. Hem ortağın ayrılmasına sebep oldular hem de Amerikalılar'ın kurduğu şirkete yüksek paralarla geçerek bana ihanet etmişlerdir.
Prensler mi!...
Yok prensesler...
Desenize, Hürrem Sultanlar...
Evet, Hürrem Sultanlar. Size bir şey söyleyeyim. O bahsettiğiniz Hürrem Sultanlar dönemiyle bugün arasında sizi temin ederim ki hiçbir fark yok. Aynı o saraydaki entrikaları yürüten insanlar var. Benim hakkımda Grey'e çok şey söylemişler. Tabiî Grey'in mensupları çok terbiyeli, hepsini söylemiyorlar bana. Galibe portföyümüzü de taşıma gibi vaatlerde de bulundular ama bunu başaramadılar. Ben işin başına geldikten sonra -ki bir nevi danışman gibi bir pozisyondayım- şirketimiz kafayı kaldırdı. Amerikalı ortaklarımız hadisenin gerçek boyutunu öğrendikten sonra yeniden ortak olarak döndüler. Bir süre hem ortak hem de ayrı ayrı faaliyet göbstereceğiz
İş dünyası gibi çok güçlü ve imtiyazlı bir sınıfa aitsiniz. Onlar, bu olayda sizi tuttular mı, dayanışma gösterdiler mi?
İş dünyasında ilişkiler aynen Dallas dizisinde olduğu gibidir. Bunun benim gibi özel şeyler yaşayan insanlar çok daha iyi anlıyorlar. İş dünyasında affetmek, acımak yoktur. Siz de bilirsiniz bunu. Yalnız, o tarihte Reklamcılar Derneği Başkanı olan Faruk Atasoy ziyaretime geldi. Sağolsun, kardeşimdir, aynı mektepliyiz. Çok değer veririm ona. Ya bakın, aslında söylentileri medya büyüttü ve maalesef medyanın infazı çok gaddar oluyor.
Ama hepsi sizin en yakın dostlarınızdı. Bir anlamda hepsinin en büyük gelir kapısı sizin ajansınızdı? Sizi neden haksız yere infaz etsinler?
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Bugün de ben hâlâ hepsiyle çok iyi dostum ama bu konuyu konuşmuyoruz. Medya sahipleri ve idarecileri benim çok iyi dostlarımdır. Allah onların hepsine iyilik versin.
Cezaevindeyken hiç, haraç falan isteyen oldu mu sizden? Ya da tehdit edildiniz mi?
Sözkonusu bile olmadı, ona cesaret edemezler. O kadar pabuç bırakacak insanlardan değiliz.
Başınıza gelenleri geçmişinizde yaptığınız bir şeye bağladınız mı?
E tabiî, benim başarım, önder faaliyetlerde bulunmamın ödülünü verdiler bana. Ajansımın, onbinlerce şirket arasında dünya 78.'si ilan edildiği günün ertesinde ben tutuklandım. Başarının ödülü bu oldu. Türkiye'de dönem dönem olur bu, biliyorsunuz. Ben tabiî neyin nasıl yapıldığını biliyorum ama bunu ortaya çıkıp söylemeyeceğim. Adalet yerini bulacak nasıl olsa.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |