|
|
Derviş ve Erdoğan
"Türkiye'yi Derviş kurtaracak, Derviş'i de fiilen IMF kurtarıyor!!!" (Lider) Mesut Yılmaz Derviş'e tutunmaya çalışıyor, çünkü barajın altında kalmaktan korkuyor. (Lider) İsmail Cem'in umudu Derviş, çünkü Derviş'siz YTP'nin barajın altında kalmasından korkuyor. YTP'ye, bir zamanların "umut lider"i Mehmet Ali Bayar'ın DTP'sini de eklemek lazım. Çünkü o da fena halde baraj korkusundan mustarip. DSP de Ecevit'in rezervlerine rağmen bu formüle tutunmalı, çünkü DSP'nin oyları yüzde 3'lerde dolaşıyor... Dahası var... Baykal'ı eğip bükmeli, CHP liderliğinden vezgeçirmeli, onunla birlikte, CHP'yi barajın üstünde gözüken nadir partiler arasına sokmayı başaran kadrolara müthiş bir nefis terbiyesi yaşatmalı, herkesi Türkiye'nin yarınları için Derviş'in olmazsa olmazlığına ve ardından "Çatı başbakanlığı"na razı etmeli... Derviş'in başbakanlığına, başbakanlığı Özer Çiller'e bile güvenmeyecek olan Tansu Hanım'ın razı olması asla mümkün olmaz ama, en azından ondan da, "Derviş'li bir formülün fena olmayacağına" dair bir beyanat almalı. Hatta Demirel'e bile bir kaç beyanat patlattırılarak bu hamurun oluşmasında su taşıtılmalı. Bakın dahasını da söyleyeyim: Hani şu, vebalı gibi herkesin yanyana durmaktan kaçındığı HADEP kalksa, "Biz de Derviş'i umut olarak değerlendiriyoruz, Amerika ile ilişkileri böylesine iyi bir insan, bizim için de umutlar getirebilir. Ne de olsa Amerika, bizim sorunlarımızı en iyi anlayan, bunun örneğini Kuzey Irak hassasiyetiyle ortaya koyan bir ülke. Amerika'nın sevdiğini biz de severiz" diyerek Derviş'e destek vereceğini açıklasa, "çatı"nın altına alınır mı bilmem ama, "akreditasyon" suyu ile vaftiz edileceğinden emin olabilirsiniz. "İttifaka açık oldukları"nı açıklayan HADEP liderleri, ben bunu yazdıktan sonra bakarsınız, Derviş hareketine gülücükler göndermeye başlamış bile... Gülmeyin! Acaba Tayyip Erdoğan kalkıp "Biz de aslında Derviş'in seçimden sonra en belirleyici rolde bulunmasına karşı değiliz" dese, hemen, anında, yasaklardan kurtulup, meşru bir lider haline gelmez mi? Ayrıca Derviş ekseninde bir oluşum için Amerika'yı, Avrupa'yı seferber etmeli... Amerika, "Derviş olmazsa IMF'nin yüzde 14 faizli kredilerini alamazsınız, bu kredileri onun yüzü suyu hürmetine veriyoruz, Türkiye falan fasarya, Arjantin'i, Brezilya'yı ve son olarak Uruguay'ı unutmayın" demeli, Avrupa adına Gunter Verheugen, seçimlerden hemen önce, tıpkı Evren'in seçimlerden önce Sunalp'a verdiği destek gibi "Bir çocuğunuz oldu, Kopenhag kriterlerine ek çıktı, o da seçimlerden Derviş'in başbakanlık ettiği bir iktidar çıkarmak" diye bir açlama yapmalı... İlave etmeli: "Sakın ola, bizim dilimizi anlamayan, bizimle diyalog kuramayacak olan, bizim kuşku duyduğumuz birisini başbakan yapmayasınız" demeli. Hatta elinde testere ve keser, Ankara'ya gelip "çatı"nın inşasında bizzat rol almalı... Derviş nerede duracak, İnönü nerede, Ecevit, Baykal, Yılmaz ve Bayar nerelerde... ana kiriş kim olacak, kiremitler nasıl dizilecek vs... Ve medyamız her zamanki gibi çöpçatanlık yapacak... Karşılıklı iyi sözler getirip götürecek. Korkutacak, sevindirecek, umut verecek, tehdit edecek... Yalnız bütün bunlar, gene de sandık meselesini çözemeyebileceği, halkımız, böyle durumlarda "inadına" hareket etmek gibi bir haslete sahip olduğu için, bir başka şeyi daha yapmalı... Muhtemel tehlikeleri bertaraf etmeli... Nedir o? Düşünmeye bile gerek duyulmadan söylenebilir ki bu, Tayyip Erdoğan'lı bir AKP'dir. Öyleyse denklem şöyle kurulmalı: 1-Derviş eksenli, ideolojik çerçeveleri olabildiğince törpülenmiş, kıymet-i harbiyesi olan her şeyin altına girebildiği bir çatı oluşturulmalı 2-Tayyip Erdoğan seçimlere sokulmamalı. Bakın Derviş çöpçatanlığını ısrarla takip eden grupların medyasına, Tayyip Erdoğan'ın yasaklılık süreciyle çok yakından ilgileniyor, daha ötede, yasaklılığın sürdüğüne dair haberlerden büyük sevinç duyuyorlar. Yasağın sürdüğüne dair haberler "Tayyip'in ipi çekildi" türünden başlıklarla veriliyor. AKP'nin seçimden birinci çıktığı bir Türkiye değerlendirilirken, hemen peşinden Avusturyalı Heider'in akıbeti ve AİHM'nin Refah Partisi ile ilgili değerlendirmeleri hatırlatılıyor... "Kopenhag Kriterleri" istikametinde yasal düzenlemeler yapılıyor, demokratikleşme yolunda devrim çapında değişiklikler olduğundan söz ediliyor, özgürlükler genişliyor, Abdullah Öcalan'ın idamdan kurtuluşu için kurbanlar kesiliyor, ama Tayyip Erdoğan'ın boynundaki urganda gevşeme olmaması için AB tutkunu bir çevre, Olympos'a yakarışta bulunuyor... Tayyip Erdoğan seçimlere giremesin!!! Menderes'i astı bu ülkede bir çevre... Hukuki gerekçe buldu! Demokrasiyi kurtardığına inandı! Devlet Özal sayesinde iade-i itibarda bulundu ama, şu anda bile bir çevrenin zihninde Menderes hâlâ aklanmadı.... Yürekleri fanatizmin çemberinde kalakalmış bir çevre, AB kriterleri gereğince çıkan özgürlük paketinden bile, bir yasaklılık çemberi oluşturmaya yönelebiliyor. Tek sorun halk... Bu çevrenin Tayyip Erdoğan seçimlere sokulmadığında da halkın "mağdurun yanında yer almak" adına "inadına" AKP'ye yöneleceği kaygısından kurtulamadığı da bir vakıa... Onun için ben bu çevrenin, daha şimdiden sandık bozgunundan sonra, "halk anlamıyor kardeşim" demeye hazırlandığını görür gibiyim... Demokrasi, sandıktan kendi istedikleri sonuç çıkıncaya kadar... Ondan sonrası fasa-fiso...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |