|
|
Her bakan değişikliğinde kültür-sanat muhitlerinde yeni bir politika beklentisi oluşuyor. Sizin zihninizde farklı bir kültür politikası var mı?
Kültür, hayatı algılama biçimidir, bir yaşama tarzıdır. Ve kültür bir medeniyeti oluşturan değerler bütünüdür. Kültür politikasının ne olması gerektiği bu tanımda gizlidir. Bilim evrenseldir ve iki kere iki her yerde dörttür. Ama sosyal bilimlerde evrensel metod vardır ama ülkelere göre değişir. Her ülkenin kendine has bir kültürü vardır. Ama kültürün milli olması toplumun o ülkenin dünyaya antenlerini kapatması demek değildir. Kültürler arasında beslenme, etkileme ve etkileşim diye birşey vardır. Böyle olduğu için de saf bir kültür, saf bir mimari, saf bir musıkî bulamazsınız. Hatta, dinlerde bile birbirini etkileme sözkonusudur. İslam dininde bile, Müslüman olan bazı Yahudi alimlerin dine getirdiği İsrailiyat vardır. Madem ki kültür bir yaşama tarzıdır, sahip olduğumuz maddi ve manevi değerler bütünüdür o zaman bizi diğerlerinden ayrı kılan biz yapan şeydir. Genetik kodlar gibi, DNA'larımız gibi birşeydir.
Bu da kültüre yönelik mikro-cerrahi gerektiğini gösteriyor sanırım!..
Sorun bu. Böyle bir geniş çerçevede bir millî politika nasıl olacak? Bütün alt unsurları da değerlendirerek bir politika oluşturmamız gerekiyor. Bir de kültürel renklilik vardır ve bunların arasında bir ortak paydalar vardır. Türkiye'de eğer demokrasinin çoğulcu vasfını benimser ve hazmedersek bunun en rahat uygulanacağı alan kültür alanıdır. Türk milleti için meseleye baktığımız zaman din bizim ortak paydamızdır. Tarihimiz bir ortak paydadır, gelenek-görenek ve gündelik yaşam biçimi, folklor, etnoğrafya, yemek kültürü ortak paydalarımızdır. Bunlar kaybolursa kültürel dejenerasyon yaşanacağı için buna müsaade etmememiz lazımdır. Fransız şairi Valery'nin bir sözü vardır: Aslanın vücudu yediği hayvanlardan meydana gelir ama aslan, her zaman aslandır. Aslan sabah kahvaltısında tavşan yediği zaman kulakları uzamaz, öğle geyik yediği zaman boynuzları çıkmaz. İlahi kudret ona öyle bir mekanizma vermiş ki ne yese aslana dönüşüyor. Biz bunu dil meselesinde yapmışız. Bütün fiiller istisnasız Türkçe'dir. Birçok kelimeyi Farsça'dan Arapça'dan almışız. Gol'u gül, bolbol'u bülbül yapmışız. Damgamızı vuruyoruz yani. Mimariye bakın, Osmanlı mimarisinde Mağrip mimarisinin tesiri vardır. Ya da Orta Asya'daki çadır modelinin, Bizans mimarisinin etkileri var. Ama öyle bir terkip vücuda gelmiş ki bize has birşey olmuş. Zaten sanat ve üslüp dediğimiz dağınık olan malzemenin bir araya getirilmesidir. Ama biz bunu eklektik olarak değil, üslup üreterek oluşturduk.
Herhalde, dünyadaki bütün kültür bakanlarının ortak sorunu yerel kültürü global olanın etkisinden kurtarabilmek. Siz de bunu dert ediyor musunuz?
Bizim milli kültür politikamız vardır ama ekonomik globalleşmeyle beraber bir de kültürel globalleşme vardır. Bunun dışında olamayız, antenlerimiz dünyaya açıktır. Biz sadece etkilenmeye değil, etkileşime inanıyoruz. Güçlü olan tesir eder, zayıflar tesir altında kalır.
Hükümetler toplumların kültür hayatlarını etkileyebilirler mi? Toplum hayatında görünür bir etki yaratabilirler mi?
Tabiî yaratabilir. Bugüne kadar hep şunu söyledim. Kültür Bakanlığı bugüne kadar belli bir ideolojiyi dayatmak, halkı bu yönde etkilemek ve bu politikanın dikte ettirildiği bir mekanizma olarak düşünülmüş. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı da böyle düşünülmüş. Ama biz buna inanmıyoruz. Kültür hayatını daha da renklendiren bir anlayışla, binlerce yıllık kültür mirasımızın ayakta tutulması, halkın, turizmin, insanlığın ve gelecek nesillerin hizmetine sunulmasını bir görev kabul ediyor. Kültür Bakanlığı düzenleyen, teşvik eden ve yardımcı olan bir kuruluş olmalıdır yoksa belli bir ideolojiyi insanlara dayatan bir merkez değil. 70 milyonluk Türkiye neyse, Türkiye'deki zenginlik neyse Kültür Bakanlığı da buna hizmet etmelidir.
Şu halde, devlet geleneğinin ürettiği temel bir sorunla karşı karşıyasınız. Kültür Bakanlığı'nın, Milli Eğitim'in tek tip insan oluşturma projelerinde kalıcı tahribatlar gözlemliyor musunuz?
Olay şudur.. Uzun zaman insanları belli bir kalıba soktuğunuz zaman bazı şeyleri gerçekleştirmeniz zordur. Mesela, biz insanları iki tercih arasında bırakmışız. İnsanlara "ya şöyle olacak ya böyle olacak" demişiz, "veya"cı bir anlayışı hakim kılmışız. Ama demokrasi "ve"cidir. "Sen" veya "ben" olmaz, "sen ve ben" olacak. "Ya Türkiye'nin demokratikleşmesi ya da üniter devlet yapısı" da deniyor. Hayır! Hem üniter yapı hem de demokratikleşme olabilir, bu mümkün. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey budur. Siz insanlara zevk dayatmasında da bulunamazsınız. Bakın, uzun yıllar devlet arabesk müziğe yasak uyguladı, televizyonda bu müzik çalınmadı. Ama, geniş halk kitleleri arabesk dinlemekte ısrar etti. Kültür Bakanlığı birşeyin doğru ve rasyonel olduğu düşüncesine varırsa onu cezbederek halka anlatacaktır. Kültür Bakanlığı fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür insan yetiştirmek için vardır.
Şu anda insan malzemesini nasıl buluyorsunuz. Hür bir toplum için yeterli görüyor musunuz?
Bu bizim cumhuriyetimizin yapısıyla yakından ilgilidir. Biz Anayasamız'da cumhuriyetimizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirtmişiz. Demokratik bir cumhuruiyette dayatma, tek tipçilik ve insanlara cebretmek olmaz. Elbette, eğitimde talim ve terbiyede belli bir yaşa kadar demokrasi olmayabilir. İlkokuldaki çocuğa "istersen ders çalış, istersen internete gir chat yap" diyemezsiniz. Hürriyet bu değil. Mehmet Akif'in Süleymaniye Kürsüsü'nde bu durum çok iyi anlatılır. Kazanlı seyyah Abdülreşit İbrahim Efendi "Bir de İstanbul'a geldim ki inliyor çarşı pazar. Dedim nedir? Dediler hürriyet var. Onlar hürriyeti daha iyi kapmalı diye, mektepleri mektebi tekmil kapalı." Okulu kapamışlar, hürriyeti daha iyi anlasınlar diye. Hürriyet de demokrasi de kaos değildir. Ama, belli bir olgunluktaki insanlara "senin yerine ben düşünürüm" derseniz bu olmaz. Bizim asli görevimiz de bunu yıkmak ve çok sesliliği sağlamaktır. Bizde Kültür Bakanlığı denince herkesin aklına opera, bale, resim, müzik gelir. Bu değil... Türk cumhuriyetlerinde kültür bakanlıklarının adı Medeniyet Nazırlığı'dır.
Kültürel çoğulculuğa çok önem veriyorsunuz ama görevinizi ilgilendiren alanda, sanatta, edebiyatta müthiş bir ideolojik hegemonya var.
Bir kesimin diğer bir kesim üzerinde hegemonya kurması bizim kesinlikle kabul edebileceğimiz birşey değildir. Bunun sanatı, edebiyatı geliştirmesi de mümkün değildir. Engeldir hatta...
Hükümetin Irak savaşı konusunda yapacağı tercih de bir medeniyet sorunu mu sizce?
Ben burada olayı bir medeniyetin bir başka medeniyete karşı olan saldırısı olarak görmüyorum. Çünkü ortada bir rant var. Bence mesele sadece haklı-haksız ekseninde tartışılmalı. Başından beri, bu savaşın hiçbir haklı gerekçesi olmadığını söylüyorum. Amerika ta binlerce kilometre öteden gelip Irak'ı vurup gidecek. Biz ise bu ülkeyle bir arada yaşamaya devam edeceğiz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |