|
|
HAKAN GÖKTEPE ANKARA
İngiltere'ye lisan öğrenmeye gittim. Bir lokantada çalışmaya başladım. Çıraklıktan ustalığa kadar her işi yaptım. İyi bir kebapçı şefi oldum. Adres sorana al şu dönerin tadına bak, ondan sonra adres söyleyeceğim diyordum. İngilizler'e kebabı ve döneri tanıtmaya çalışıyordum. Artık kendi dükkanımı açmak ve kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyordum. Ben oradan ayrılırken patronuma, "Bak gidiyorum gel ortak olalım seninle burası çalışsın. Ben kendi yerimi açacağım. Ortak olursak burası çalışır, olmazsak burasını çalıştıramazsın" dedim. "Yok yahu sen çek git, ben çalıştırırım" dedi. Ben de çektim gittim. İlk açtığım dükkanda altı ayda on misline çıkardım işi. İlk çalıştığım lokantayı satın aldım daha sonraki yıllar. Çünkü ben çalışırken orada iş yapıyordu, ben ayrıldıktan sonra iş yapmaz hale geldi. Kapandı. İleriki yıllarda o dükkan başkasına satıldı. Bunu duyunca iki misli paraya ben satın aldım patronumdam.
'Yemekleri bir anne gibi yapıyorum'
Müşteri ne isterse onu mu veriyorsunuz menüde? Hayır bizim demokratik düzenimiz var! Ben neyi seversem, onlar da onu yer. Bunu Londra'da uyguluyorum, dikkat edin herhangi bir Türk lokantasında değil. Ben müşteriye yemek yapmam, kendime yaparım yemeği. Aşçı değilim çünkü, herkes müşteriye yemek yapar, ben kendime yaparım... Bir anne gibi, bir ev hanımı gibi o yaptığım yemeklerimi de müşterilerimle paylaşırım. Beğenmediğim bir yemeği müşterime vermem. Geçenlerde bir canlı yayında bana, işadamı şeklinde hitap ettiler. İtiraz ettim; ben işadamı değilim, lokantacıyım. Mezar taşıma lokantacı Hüseyin Özer yazdıracağım. Bu bir sanattır ve ben sanatçı Hüseyin Özer oluyorum o zaman. İşadamı deyince, para oluyor ilk hedef. Lokantacı olunca para öncelik olmuyor.
'Turistleri Türkiye'ye gönderiyorum'
Bize Sofra London zincirinden bahseder misiniz? Londra'da 11, Helsinki'de 1, Türkiye 3 olmak üzere 15 dükkanım var. Tamamı 15 adet. Dubai, Katar, Avustralya gibi birçok yerden teklif geliyor ama açmadık. Biraz da savaş ortamının geçmesini bekliyoruz. İlk Sofra London'u 79'da Mayfair'de açtım Özer serisi ise üç yıllık. Biz sofraları açtıktan sonra Türk ihracatı arttı. Daha önce kebabın bütün mamülü İngiltere içinden alınıyordu. Sofra zinciri kurulduktan sonra bütün malzeme Türkiye'den geliyor. Turistlerin sayısına bakarsanız o da arttı. Ben turistleri yedirip içirip Türkiye'ye gönderiyorum. Ve de Türk kültürünü tanıtıyorum. Ben aslında paramı değil, bunları sayıyorum. Bunlardan gurur duyuyorum. Dükkanları takip için ömrünüz yolda mı geçiyor? Hayır Helsinki, Türkiye ve Londra arası, zaman zaman Türkiye'ye geliyorum. Ben asıl mekiği, Londra'daki dükkanlar arası dokuyorum.. Türk kilimi gibi oldu, rengarenk. Değişik lokantalar var, Granita var, Sofra var, Özer var. Değişik mahalleye göre değişik menüler ayarlayabiliyorum. Personelimiz ağırlık olarak Türk, bir kısmını oradan buluyorum, bir kısmı da Türkiye'den geliyor. Burada yetiştiriyorum onları.
'İngiliz gizli servisi ve kraliyet ailesi en iyi müşterilerimden'
Saraya sizden yemek gittiği doğru mu? Kesinlikle doğru ama isim vermek istemiyorum. Onları rencide etmek olur... Bizim isim listemiz o kadar geniş ki onlara saygısızlık olur. Mayfair'deki lokantamız kurşun geçirmez camlarla kaplı. Müşterilerimizin korumasını da biz üstlendik. Bachingam Palac'ın hemen yanı. İngiliz MI5 (İngiliz istihbaratı)ndan adam getirip güvenliği beraber tasarladık. Güvenlik sistemini ona göre kurduk.. Ünlü James Bond filminin aktörü Sean Connery bizim en iyi ve devamlı müşterilermizdendir. Gerek Lordlar Kamarası ve kraliyet ailesi, en iyi müşterilerimiz arasında. İngiltere müzesinde ses kayıtlarınız var. Bir hoca geldi, öğretim görevlisi Türkler'in içinde beri örnek seçmişler. Niye Londra'ya geldin? Niye göç ettin? Niye para kazanmaya geldin? Ben de dedim ki, hiç alakası yok dedim. Para kazanmaya İngiltere'ye gidilmez ki. Ya Türkiye'de kalınır, ya Almanya'ya gidilir. O zaman Almanya'ya gidilirdi, şimdi Türkiye'ye gidilir para kazanmaya. Türkiye'nin kuralları belirsiz. Burada çok para kazanılır. İngiltere'de kurallar belli, para kazanamazsınız fazla. Ben de öğretim görevlisine, Londra'ya keyif almaya geldiğimi anlattım. Ben Londra'yı bir bayana benzetiyorum, dünya güzeli bir bayana. Ben de onunla flört ediyorum her Allah'ın günü. O kadar seviyorum Londra'yı, o kadar çok seviyorum ki, deme gitsin... Onun için teyple iki saat kadar konuştum öğretim görevlisi ile. O konuşmamızın ses kayıtlarını 'Museum Of London'a koydular... Çok beğenmişler sohbeti.
Bakarsınız ilerde tez konusu olursunuz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |