|
|
Siyasette ilginç gelişmeler
Siyaset mühendisleri işe karıştıkça, durum içinden çıkılması zor bir kargaşa yumağı haline geliyor. Yeni Oluşum, CHP'nin önünü keserse, Parlamento'ya, bir bakarsınız, sadece, AK Parti, DYP ve MHP milletvekilleri girebilmiş. Diğerleri baraja takılmış. Daha da kötüsü, Avrupa Birliği bayraktarlığını ele geçiren İsmail Cem, DYP'ye de zarar verirse ve Anap'ın yanı sıra, bu parti de Meclis dışında kalırsa, felâket iyice büyür. MHP, umut ettiğini bulamazsa, AK Parti'nin 550 milletvekili çıkarma ihtimali bile mevcut. Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliği yasaklanırsa, "Erdoğan Genel Başkan, Abdullah Gül / Bülent Arınç Başbakan" formülüyle, istenmeyen, böyle ters bir netice sandıktan çıkabilir.
Oysa, siyaset mühendisleri ellerini çekseler, Türkiye, Parlamento'da 3'lü veya 4'lü bir yapıya doğru gidiyordu. AK Parti, CHP ve DYP Meclis'e girecekti; MHP'nin de barajı aşabileceği söyleniyordu. Kemal Derviş'in tabiî mekânı CHP idi. Onun katılımıyla bu partinin oyları, biraz daha yükselecekti. CHP ile DYP'nin hükûmeti kurması mümkün görünüyordu. Şimdi, bütün dengeler alt üst oldu. Doğrusu İsmail Cem ile Derviş'i "gaza getirdiler" Derviş, gerçeği fark etti; verdiği sözden nasıl cayacağını hesap ediyor.
Derviş ve İMF
Aslında Kemal Derviş, Türkiye gerçeğine yabancı. Başındaki beni aldırmak için Amerika'ya gitmesi de, bunu bahane etmek suretiyle uzak bir diyarda kafa dinlemesi veya istişare yapması da, onun ABD ağırlıklı kişiliğini ortaya koyuyor. Peki Kemal Derviş başarılı mı? Henüz olumlu neticeleri göremedik. Görüp göremeyeceğimiz de kuşkulu.
Endişemizi dile getirmemizin sebebi, Osman Ulagay'ın yazdıkları: "İMF dünyada itibar kaybına uğradı. Derviş, İMF'nin bir dediğini iki etmeyip, uygulanan programa verdiği desteği korumaya çalışırken, İMF, kendi içinden çıkanların eleştiri okları altında kalıyor. Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz'in İMF'yi yerden yere vuran kitabının tartışması sürerken, yakın zamana kadar İMF'nin başekonomisti olan Micheal Moussa'nın, İMF'nin Arjantin'in çöküşündeki rolünü irdeleyen bir kitap yazması, İMF'ye yönelik kuşkuları arttırdı. Stiglitz ve Moussa gibi sistemin içinden gelen iktisatçıların bile İMF'nin yanlış üzerine yanlış yaptığını iddia ettiği bir ortamda, topluma bir de bedel ödeten İMF programını savunmak Türkiye'de giderek zorlaşacak" (Milliyet-Osman Ulagay- 22.7.2002)
Borç yükü
Zaten, ilk 6 ayın bütçe rakamlarına baktığımızda, ümitsiz bir durum ortaya çıkıyor. Borçları çevirebilmek için aldığımız İMF desteğini harcadık; fakat çarkları zenginlik üretecek biçimde harekete geçiremedik. Ocak-Haziran konsolide bütçe rakamlarına göre, 25.4 katrilyon lira vergi geliri, 28.4 katrilyon lira iç ve dış borç faiz harcaması (İç borç faizi, vergi gelirlerini aşıyor). Toplam gelir 35 katrilyon lira ve 28.4 katrilyon liralık faizler gelirin % 79'una tekabül ediyor. İlk 6 ayda gelirler % 56 artarken, faiz % 80.8 artmış. Bütçe harcamalarının % 59'unun faize gittiğini de bu arada hatırlatalım. Bütçe açığı ise 17.8 katrilyon lira. İlk 6 aylık rakamlarda hiçbir düzelme yok. 2001 yılı sonu itibariyle faizlerin vergi gelirine oranı % 108 idi; bütçe harcamalarına oranı ise çok yüksek bir rakam olan % 51'e çıkmıştı. Bu iki rakam, 2002 Haziran sonu itibariyle sırasıyla % 111 ve % 59 oldu. 2001ve 2002'ye Derviş'in damgasını vurduğu kabul edilirse.... 2000 yılı sonunda 36.4 katrilyon lira olan iç borç stoku, Haziran 2002 itibariyle 126.8 katrilyon liraya çıktı. 2002'de de, durum daha iyiye gitmedi. Halâ faizler düşmedi. Halâ dış piyasalarda değer kaybeden dolar, bizim ülkemizde tırmanma eğiliminde.
İç borcun bir bölümü, finans kesimini sağlına kavuşturmak için alındı, denilebilir. Nitekim Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Engin Akçakoca, Ceylan Otel'de yaptığı açıklamasında, 20 bankanın 7.5 milyar dolar borçla devralındığını ama, bu bankaların iflâsına gidilmeyip, bütün mükellefiyetler devlet tarafından karşılandığı için, 20 milyar dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kalındığını belirtti. Fon'a devredilen bankaların mevduatlarının yanı sıra, kredi portföyü de Fon'a intikal etmişti. Peki tüm mevduata tanınan devlet teminatı ne zaman kalkacak? Çünkü BDDK Başkanı, sadece 7.5 milyar dolarlık zararın, eski banka sahiplerinden alınacağını, geri kalan paranın, krediler tahsil edildikçe kapanabileceğini söyledi. Bu durumda, belki Fon'a devir çözüm gibi görünmüyor.
RTÜK Yasası
Son bir gelişme: Aydın Doğan Pamukbank'a talip olduğunu açıkladı. BDDK ve Fon yöneticilerini uyarmak isterim. RTÜK Yasası, bir televizyon kuruluşunda % 10'dan fazla hissesi bulunanların kamu ihalesine giremeyeceğini belirtiyordu. Bu açık hükme rağmen, bazı gazete patronları enerji dağıtım ihalesine girdiler. Aydın Doğan Petrol Ofis ihalesine de girdi. RTÜK'e gönderdiği belgede paravan isimler göstermişti. Sırf bu gibi işlemleri meşrulaştırmak için, Meclis üç hafta gece gündüz çalıştı ve televizyon sahiplerinin kamu ihalesine girme yasağını kaldırdı. Cumhurbaşkanı kanunu veto etti. Bunun üzerine Meclis kanunu aynen kabul etti. Cumhurbaşkanı, bu defa Anayasa Mahkemesi'ne yürürlüğü durdurma talebiyle birlikte dava açtı. Anayasa Mahkemesi, televizyon kuruluşlarında hisse oranlarını düzenleyen ve kamu ihalesine girme yasağını kaldıran (e) ve (d) bentleri hakkında -geçikmesinde sakınca olacağı gerekçesiyle- yürürlüğü durdurma kararı verdi. (12 Haziran 2002) Aydın Doğan, kanunî boşluktan istifade ederek, Pamukbank ihalesine katılmak istiyor. Oysa, Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçesi ve Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar bellidir. Zaten yeni çıkan kanun askıya alınınca, eskisinin geçerli sayılıp sayılmayacağı da hukukî tartışma konusudur. Evvelce muvazaa yaparak Petrol Ofis'i satın alanlara, yeni bir fırsat verilmeyeceği umudunu taşıyoruz. Anayasa Mahkemesi, RTÜK Yasası'nın 29'uncu maddesinin (e) ve (d) bentlerinin yürürlüğünü durdurmuştur. Eski kanunun ilgili maddesi, hem hisse oranını % 20 ile sınırlıyor, hem % 10'dan fazla hissesi olanların kamu ihalesine giremeyeceğini öngörüyor. BDDK'nın muvazaaya prim vermeyeceğine inanıyoruz. Pamukbank'a ilk el konulduğu günden itibaren, işin arkasında bir gazete patronunun bulunduğu iddia edilmişti. Söylentilerin hız kazanmaması için BDDK'nın azami itinayı göstermesi lâzım.
Özkan nerede?
Dikkat çeken bir başka konu, Hüsamettin Özkan'ın Yeni Türkiye'nin grup toplantısına katılmaması. Acaba Özkan, Derviş'siz partinin baraja takılacağını düşündü de, kendisine farklı bir çıkış yolu mu arıyor? Adalet Bakanlığı'nda bekleyen dosya ve benzerlerine karşı, dokunulmazlık zırhını kaybetme kaygısını mı taşıyor? Yoksa ellerinde dosya bulunduranlar tarafından tehdit mi edildi?
Ya Ecevit'in AK Parti ve Hadep hakkında söyledikleri. Belli ki, DSP lideri bir kutuplaşma yaratarak, "28 Şubat taşeronu" sıfatıyla yeni bir hamle yapmak niyetinde. TÜSİAD'ın araştırması, milletin gündeminde AK Parti'ye karşı bir çekingenlik bulunmadığını gösteriyor. % 28.1, "AK Parti'yi katiyen hükûmette görmek istemem" derken, bu oran Hadep için % 58.8, DSP için % 45.5 Tehdit rekoru Hadep ve DSP'de
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |