|
|
Ankara ısınıyor
Ankara her zaman siyasi sürprizlere açık bir kenttir; ancak 'erken seçim' beklentilerinin dengeleri bozduğu Ankara'ya şu sıralarda tam bir belirsizlik egemen. Hemen her köşede farklı bir senaryonun yazıldığı, güvensizliğin kol gezdiği, 'komplo' sözcüğünün çok rahat kullanıldığı bir kente dönüştü Ankara. Üç partili koalisyonun ortakları birbirlerine güvenmiyor; herkes herkese karşı temkinli. İtiraf etmeliyim: Benim sevdiğim Ankara bu. Türkiye'de siyaset epeyden beri çaptan düşmüştü. Ekonomisi IMF ile Dünya Bankası'nın, dış politikası Washington'un, iç politikası ise Strasburg ile Brüksel'in güdümüne bırakılmış bir ülke gibiydi Türkiye. En temel konularda kararları sivil siyaset almıyordu. Meclis'in yetkilerini hükümet, hükümetin yetkilerini de koalisyonu oluşturan partilerin liderleri üstlenmiş görünüyordu; hemen her konuda son sözü ise Milli Güvenlik Kurulu (MGK) söylüyordu. Böyle bir ortamda siyaseti gözlemlemek, tahmin edilebileceği üzere, tam bir işkencedir. Siyasi aktörlerin güçsüzleştiği, hükümetin iktidar olamadığı, muhalefetin denetleme görevini yerine getiremediği, dengelerin yanlış oluştuğu bir ortamda neyi gözleyeceksiniz? Söylediği anlam taşıyan, sonuç belirleyen tek bir odak kalmıştı; ona kulak vermek kendi varlığınızı inkâr etmek anlamı taşıdığı için, şaşkınları oynamak zorundaydınız... 'Güven' hissinin ortadan kalktığı dengesiz bir ortama güzelleme yazmak değil amacım; bunun bir anlamı da yok. Zaten, "İşte benim sevdiğim Ankara bu" demekten muradım da, karmaşayı sevmem değil. Söylemeye çalıştığım şu: Siyasi satrançta taşların bulunduğu kareler ve tarafların hamleleri, uzun yıllardan beri ilk kez bir anlam taşımaya başladı. Belirsizlikler bütünüyle ortadan kalmış değil. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 'erken seçim' ile yaptığı çıkış hayranlık uyandırıcı bir hamleydi; dünkü "3 Kasımda seçim yoksa, biz de hükümette yokuz" sözleri de öyle. Ancak, Bahçeli, bu tavrını partisinin yetkili organlarında tartışarak belirlemiş değil. Arkasında derin düşüncelerin yatıyor olması gereken hamleleri kimlere danıştığı meçhul MHP liderinin... Oysa, oynanan siyaset oyununda bugün için en önemli 'ayrıntı' bu... Bir bilinmeyen unsur da, oluşma biçimiyle hiçbir 'farklılık' ortaya koyamayan yeni oluşuma medyanın verdiği inanılmaz destek. Bu destek, siyasetin dağınıklığı bugünkü gibi devam ederse, mevcut partilerin seçim şanslarını azaltır ve AKP'nin önünü açar... Herhalde istenen bu değil. Bu durumda, dün kurulan Yeni Türkiye Partisi, seçimin 3 Kasım'da yapılacağını varsayarsak, nasıl bir işlev üstlenecek? Yoksa, hesaplanan, 3 Kasım'da seçim kararıyla birlikte ittifaklara zemin hazırlayacak, böylece sağda ve solda toparlanmayı getirecek bir yasal düzenleme mi? İttifakları mümkün kılacak bir düzenleme... Ak Parti, kendi seçim başarısını sınırlayacak böyle bir girişime destek çıkar mı? Yoksa, AKP ve SP'nin desteklerini sağlamak için Tayyip Erdoğan ile Necmettin Erbakan'ın 'siyaset yasağı' bir pazarlık unsuru olarak mı kullanılacak? Dün, DYP ve AKP tarafından olağanüstü toplantıya çağrılan TBMM, diğer partiler ilgi göstermediği için, toplanmadan dağılmak zorunda kaldı. MHP 29 Temmuz'da toplantıya çağırdı TBMM'yi. 22 Temmuz ile 29 Temmuz arasında ne fark var, neden 29 Temmuz da 22 Temmuz değil? O iki tarih arasındaki haftada MGK ve Yüksek Askeri Şura toplantıları yapılacak; MHP, erken seçim kararının, Meclis tarafından, bu toplantılardan önce alınmasını mı istemedi yoksa? Neden? Ankara, bu ve benzeri onlarca sorunun yüzlerce senaryoyla cevaplandırıldığı bir kent görünümünde. Her köşe başında yeni bir soruya muhatap olmak, her soruya aklınıza hiç gelmeyen cevaplar duymak mümkün... Henüz tek tek milletvekillerinin bu tabloya bir katkısı yok; onlar da bizler gibi etraflarındaki gelişmeleri gözlemlemekle yetiniyorlar. Meclis bir açılsın, milletvekilleri kendilerinin de birer 'siyasi güç' olduğunu keşfedeceklerdir. Ankara sıcak, ama bu sıcağa katlanılır...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |