|
|
'Merkez' takiyyesi...
Neyse ki, söz verdikleri tarihte kurdular: Yeni Türkiye... İçinde hiçbiri 'yeni' olmayanların, 'yeni' hiçbirşey söylemeden kurdukları parti. Kendilerine seçtikleri isimde 'parti' sözcüğünün geçmemesi de 'yeni' değil. 21 Aralık 1994 günü kurulan Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) da, tam da şimdikilerin öne sürdüğü aynı gerekçeyle parti sözcüğünü adına eklememişti. Şimdikilerin kuruluş gününde 'yeni' bir gelişme var yine de: 'Sanal troyka'nın ikisi ortada yok. Birinin olmayacağı, merkez medyada hala bir nebze devam eden iman tazelemeye rağmen belliydi: Kemal Derviş. Diğeri Hüsamettin Özkan. Geceyarısı son dakikada binbir rica-minnet üzerine ismini Kurucular Kurulu'na koydurmuş. Ama ne kuruluş gününde, peşine takıp sürüklediği arkadaşlarının arasındaydı, ne de yeni kurulan partinin yönetim organında yer aldı. Cem Boyner'in deyimiyle 'müstafiler topluluğu'nun dışarı yaydıkları Hüsamettin Özkan'ın, Kemal Derviş'le birlikte, günü geldiğinde, 'Genel Başkan Yardımcılığı'nı üstleneceği. O gün, galiba hiç gelmeyecek. Çünkü şu sorunun 'mantıklı' bir cevabı yok: Bu 'oluşum'un candamarı addedilen Kemal Derviş, niçin, parti kuruluş dilekçesi verilmeden 48 saat önce yurtdışına gitti? Derviş şu sırada İngiltere kırsalında kafa dinliyor. Oradan, İsviçre'ye geçecek (annesi orada yaşıyor) ve oradan Amerika'ya geçecek. Amerika'ya gidiş sebebi, alnındaki lekeleri aldırmak. Kemal Derviş'in alnındaki lekelerin, Türkiye'deki siyaset dengeleriyle doğrudan ilişkisi yok. Bekleyemez bir tıbbi durum da söz konusu değil. Öyle anlaşılıyor ki, Kemal Derviş, bugünlerde Türkiye'de kalsa, 'troyka'nın bir bölümüyle ilgili dosyaların alnında leke bırakması ihtimalinden uzaklaşıyor. Yeni Türkiye adını alan partinin dünkü doğum şekli, 'sezaryan'la yapılan bir sağlıklı doğumun tam tersine, Hüsamettin Özkan'ın dahi ayak sürümesiyle, tam anlamıyla bir 'raşitik doğum' oldu. Çocuk, sakat doğdu. Bazı (ve hayati) organları eksik. Şimdilik, İstanbul medyasının kendisi için hazırladığı 'kuvöz'de yaşatılmaya çalışılacak. Cem Boyner'in dün bu medya çevresinde yer alan ve iç sayfalara gömülen değerlendirmesini buraya taşıyalım: "Buraya kadar hiçbir yeni yanları yok. Bu oluşumun şu haliyle bir şey vereceğine inanmıyorum. Cem ve Özkan yıllardır oturdukları partiden ayrıldılar. Bu haliyle müstafiler topluluğundan başka hiçbirşey değil. Derviş girerse önemli bir kimlik kazanır. Ama ondan sonra da siyasetin neresinde yer alacaklarına karar vermeleri gerekir." Devam ediyor: "Benim tek çabam yeni oluşumun siyasetin sağında ya da solunda değil, merkezinde yer alması. DSP ve CHP'nin kenarından beslenecek bir sola ya da ANAP'ın ve DYP'nin kenarından beslenecek bir sağa ihtiyaç yok. Merkezde sağ ve solun ilerici kesimlerini toparlayacak grupların yanyana gelmesi konusunda heyecan duyuyorum. Ortada bir yüzde 55'lik kararsızlar partisi var. Hepimiz buna üyeyiz. Oyumuzu verecek parti bulamıyoruz." Demek oluyor ki, 'sanal' da olsa yüzde 55'lik bir 'seçmen tabanı' olan 'Kararsızlar Partisi'nin önemli lider figürlerinden Cem Boyner için, YT, bu haliyle ihtiyaca cevap vermediğine göre, Boyner'in sözleri YT açısından, 'doğum günü verilmiş ölüm fermanı' gibi algılanabilir. Cem Boyner, "İş alemi Türkiye'yi AB'ye taşıyacak güçlü bir merkezi oluşumu istiyor. O da bugün Kemal'in içinde olduğu bir merkez siyasetidir" demiş. Ve, demek ki, belirli bir 'İstanbul -belki de Anadolu- çevresi' açısından Kemal Derviş ismi ile 'merkez siyaseti' eş anlamlı kullanılır hale geliyor. İsmail Cem, bu çevreden gelen homurtudan ürkerek, dün yaptığı konuşmada, kendisinden istenen 'takiyye'yi yaptı ve YT'nin 'sosyal demokrat kimlikli' olacağından hiç söz etmeyerek, doğum günü 'kimliksiz bir doğumu' kabullendi. Ama kesmiyor. 'Kemal'siz olmuyor. Olmayacak. O da girmeyecek. O yüzden, YT olmayacak. Niçin girmeyeceğini Kemal Derviş'in adımlarını yakından izleyerek görebilmek mümkün. Çünkü: Kemal Derviş'in önceliği 'ekonominin düze çıkarılması'. Bu önceliğinden yola çıkarak, 'siyasi belirsizlik'in ekonomiyi çökerteceği noktaya yol aldığını gördüğü anda, 'seçim tarihi belirlensin' çağrısı yaptı. Ekonomiyi korumak için. Bu, mevcut hükümetli bir siyasi sahnenin devam edemeyeceğini, etmemesi gerektiğini ifade ediyordu. Hüsamettin Özkan'ın istifasıyla tetiklenen gelişmelerin mevcut hükümeti sona erdireceğini, İsmail Cem başkanlığında yeni bir hükümet kurulacağını tahmin ederek, 'yeni oluşum'la beraber hareket etti. Kendisine çizdiği 'siyasi kariyer', bu kişilerle birlikte; kendisinin İsmail Cem'in altına, Hüsamettin Özkan'ın yanıbaşına yerleşeceği bir 'yeni parti kuruluşu' değildi. Hiçbir zaman olmadı. İşin ta başından beri, 'solda geniş birleşmeler', 'merkez-sol ittifaklar'dan yana olduğunu boşuna mı söylüyor? Hükümet düşmeyince, 3 Kasım gibi bir 'erken seçim' tarihi ortaya atılıp, 'siyasi belirsizlik' dağılır gibi olunca ve 'yeni oluşum'un aslında 'müstafi DSP'liler hizbi'nden öteye gidemeyeceği belli olunca; Kemal Derviş için 'YO'nun 'YT'ye dönüşmekte olan 'cazibesi' de pek kalmadı. 'YO'cular 'YT'leşmek için didinirken 'sanal troyka'nın en önemli adamı, niçin, hem de Genel Merkez'de CHP lideri Deniz Baykal'la görüşsün? Seçimlere doğru önlenemez bir ivmeyle hareket halinde olan bir ülkede, YT'vari 'mecburi ve tabansız çıkar birliktelikleri' de, siyaset sahnesinin solunu ve sağını yok ederek 'dekorsuzlaştıracak' yani 'depolitizasyon'a güç verecek içeriksiz 'merkez arayışları' da fanteziden ibaret kalır. Örgütsüz organizmalar, ister adını YT koyun; ister 'merkez siyaseti', dalsız, yapraksız kuru ağaçlara benzerler. Bu sıkıntı M.Ali Bayar'ın Yavuz Donat'a anlatımında yansıyor. M.Ali Bayar'ın 'durum analizi' şöyleymiş: "Siyaset inandırıcılığını kaybetti ve itibarsız hale geldi. Merkez sol dağıldı. Merkez sağ itibar erozyonuna uğrayıp küçüldü. Siyaset, uçlara taşındı. Makul çoğunluk ise uçlardan, kavgadan, dayatmadan rahatsız. Şimdi yeniden, merkezde siyaset arayışları var." Bu 'durum analizi'ni İsmail Cem ve Kemal Derviş'le ilgili söyledikleriyle yerli yerine oturtabileceğiz: "(İsmail Cem'le) birkaç defa konuştuk. Partileşmede acele ediyorlar. Aslında Cem daha geniş bir yelpaze, bir siyasi açılım düşünüyordu. Ve, bu bir fırsattı. Ama. Zaman Cem'i sıkıştırıyor. (Kemal Derviş'le) en son, ABD'ye gidişinden önce konuştuk. Uçakta. Bir saat... Derviş farklı ve yeni bir şey yapmak istiyor. Büyük sorunları geniş mutabakatla çözmek. Buna ben de katılıyorum. Ama nasıl olacak? Onun hukuki mekanizması yok." Doğru. Temel sorun da zaten tam burada. Bu 'sihirli fotoğraf'ın yapısı yok, örgütü yok. M.Ali Bayar'ın örgütü ise var ve yok. Varolan örgüt, Türkiye'nin en kirli organizmalarından biri. İktidar sayılabilecek bir konumda girdiği seçimde (1999) yüzde 1 dolayında oy aldı. M.Ali Bayar'ın bu örgütü diriltmesinin imkanı da yok; gereği de. Öyle bir örgüt, şu seçim ortamında başındaki her kimse, onu mahveder ve 'baraj şansı' sıfır. O nedenden ötürü, M.Ali Bayar'ın -şayet acelesi varsa; dört-beş yıl sonrasını düşünerek, düşünsel ve yapısal bir merkez inşaı ile uğraşacak vakti yoksa- Boğaz'ın iki kıyısında ve medya merkezlerinde oluşturulan 'merkez fotoğrafı'na bir yerden girmekten başka çaresi yok. Eğer, M.Ali Bayar ve partisi, müthiş bir rüzgar yakalayarak 'iktidar yürüyüşü'nde koşar halde olsa, böyle bir 'özgüven'i bulunsaydı; bu dille konuşur muydu? Hiç sanmıyoruz. Zira ortada dağılan bir merkez sol da yok; 'uçlara taşınan siyaset' de... CHP'yi nereye oturtacaksınız? Bu 'YO-YT' fantezisi başlamadan önce -şimdilerde de- oy potansiyeli yüzde 15-20 arasında seyrediyordu. Seçimlerle birlikte bunu tırmandırma şansı da mevcut. CHP, merkez sol sayılmıyor mu? Sayılmıyorsa, niçin sayılmıyor; bu, inandırıcı biçimde söylensin, biz de inanalım. Merkez sağın durumu hazin. Bu, doğru. ANAP'ın barajı aşma ihtimali çok yüksek görünmüyor. DYP, daha hallice. MHP, merkeze doğru yol almak istediğini iddia etti, olmadı. Ama benzer bir çabadaki Ak Parti, yüzde 20'lerde seyrediyor. 'Siyaset uçlara taşındı' derseniz: 1. Ak Parti için Bülent Ecevit'le aynı dili kullanmış, 'öcü politikası' gütmüş olursunuz. Bu, yakışık almaz; 2. Merkezin hemen sağını toparlayacak bir cazibeyi henüz ortaya koyamadığınızı itiraf etmiş olursunuz. Ayrıca, bütün bu değerlendirmeler, 'sizin' ve yakın çevrenizin 'özel durumu'nu ifade ediyor. Türkiye'de merkez solun dağıldığını ve Ak Parti'nin güçlenmesi nedeniyle 'siyasetin uçlara taşındığını' değil. Kaldı ki, niçin Kemal Derviş'in de 'takiyye' yapmasına, tanımı olmayan bir 'merkez' uğruna 'kimliksizleşmesi'ne gayret gösteriliyor? Kemal Derviş, 'sosyal-liberal sentez' diyerek, bugün Bill Clinton'dan Tony Blair'e, Gerhard Schröder'e birçok Batılı şahsiyetin 'üçüncü yol' diye bilinen 'uluslararası sol akım'daki bir 'cereyan'ı ve 'yeni sol teori'yi benimsediğini söyledi. 'Siyasi yelpaze'nin neresinde durduğunu Türkiye'de görev aldığı ilk aylarda da dışarıya vurmuştu. Türkiye'de olan bir 'Kemal Derviş sorunu' değil; Kemal Derviş'i 'paylaşamama' sorunu ve bu da onu paylaşamayanların 'siyasi aczi'ni ortaya koyuyor. Seçim güzergahı, 'mevcut'ta 'geniş birleşmeler'i sağlayabilir. İnsanlar, kendileri için merak edebilirler tabii ama kimse Türkiye'yi merak etmesin. Türkiye'nin -şu dönem açısından mevcutların bir bölümüyle de olsa- bir 'temsil yenilenmesi'ne ihtiyacı var ve bunun ilacı seçimdir...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |