Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaretiyle İsrail’in uluslararası mahkemelerde yargılanabilmesi için girişimler başlatılmıştır. Sadece İstanbul 2 No’lu Barosu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesi başvurusuna imza atan avukat sayısı 3 bini geçmiştir. Bunun yanında avukatlar bireysel olarak da davalar açmaktadırlar. Kimileri bunun bir anlam ifade etmediğini düşünebilir ancak İsrail medyası onlar gibi düşünmüyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurul’unda alınan bir kararla 29 Kasım günü, 1978’den bu yana her yıl Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü olarak kutlanmaktadır. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin, tarih boyunca olduğu gibi bugün de devleti ve milletiyle Filistinli kardeşlerinin yanında olduğunu bir kez daha haykırmıştır.
Yoğun dezenformasyon faaliyetlerinin aksine Ankara, Filistin’in haklı davasına destek vermeyi her platformda sürdürmeye devam etmektedir. Başkenti Kudüs olan 1967 sınırlarında özgür bir Filistin devletinin kurulması için çok boyutlu girişimler durmaksızın yoğun ve güçlü bir şekilde sürdürülmektedir. İki aydır devam eden acımasız İsrail saldırılarıyla büyük acılar yaşayan Filistinliler her şeye rağmen izzetlerinden, asil duruşlarından asla taviz vermemektedir.
İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİ YOĞUNLAŞTI
Bu süreçte Türkiye insani yardımlarını da yoğunlaştırmıştır. 12 uçak ve 1 gemi dolusu yardım malzemesi Mısır’ın el-Ariş limanına sevk edilmiş, 1.500 ton insani yardım malzemesi taşıyan ikinci bir gemi daha gönderilmiştir. Ayrıca Gazze’den şu ana kadar yapılan dördüncü tahliye operasyonuyla 114 hasta, 86 refakatçi olmak üzere toplamda 200 kişi Türkiye’ye getirilmiştir. Bunun yanında Mısır’da bulunan Türk sağlık ekipleri Gazze’ye geçerek kurulacak 3 yeni sahra hastanesi için yer tespitinde bulunmuştur. Böylelikle hasta ve yaralılar yerinde tedavi edilme imkanına kavuşacaklar. Bu bağlamda İsrail medyasında aynen şu cümle kullanılmıştır:
“Türkiye, insani yardım tırları gönderen ve Gazze’ye sahra hastanesi kurulmasını öneren ilk ülke olurken, hızlıca Hamas’ın ve Gazze halkının yanında yer almıştır.”
7 Ekim’den sonra İsrail işgal güçlerinin hedef gözetmeksizin Gazze’yi bombalamasıyla çoğunluğu bebek, çocuk ve kadınlardan oluşan binlerce Filistinli masum katledilmiştir. Gazze’de sınırlı zamanda ateşkes edildiğinde, İsrail işgal güçleri Batı Şeria’da katliamlarına devam etmişlerdir. Ateşkes günlerinde yapılan arama kurtarma çalışmalarında sadece Şifa hastanesinden 300 Filistinlinin cenazesi çıkarılmıştır. Filistin Sivil Savunma Birimi Gazze’deki El-Kudüs, El-Rantisi ve El-Nasr hastaneleri çevresinde de çok sayıda şehidin olduğunu belirtmektedir. İsrail işgal güçlerinin ateşkesi bozup saldırılara yeniden başlaması, yardım faaliyetlerinin kısıtlanmasına neden olmuş, Türkiye’nin sahra hastanesi kurma faaliyeti de zorlaşmıştır. Öte yandan Ankara’nın sağlam duruşundan rahatsız olan İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef almıştır. “Cumhurbaşkanı Erdoğan, öldürülmeyen, etkisiz hale getirilmeyen ve Gazze’den kaçan Hamaslıları ülkenizde ağırlamaktan memnuniyet duyarsınız.” Bu hadsiz söyleme anında cevap veren Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Filistinlilere baskı uygulamayı ve onların temel özgürlüklerini yok etmeyi sürdürdükçe, kolektif ve bireysel haklarını savunan Filistinli sayısının daha da artacağını ve İsrail’in daha fazla direnişle karşılaşacağını vurgulamıştır.
İsrail takas anlaşması sebebiyle serbest bırakacağı esirleri teslim etmeden önce işkence etmiştir. Kolu kırılan çocuklar, çıplak aranan ve dövülen kadınlar… Oysa Kassam Tugaylarının serbest bıraktığı rehineler teşekkür mesajları yazmıştır. Onlardan biri de Emilia ve annesi Danyal’dan:
“Emilia için ebeveyn gibiydiniz, istediği zaman onu odalarınıza davet ediyordunuz. Kızım hepinizin onun arkadaşı olduğunu, sadece arkadaşı değil, gerçekten sevdiğini hissediyor. Siz ve yol boyunca tanıştığımız diğer nazik insanlar sayesinde kızım Gazze’de kendini kraliçe gibi hissetti...”
İsrailli esirlerin evlerine dönerken yaptığı açıklamalar İsrail hükümetini fazlasıyla rahatsız etmiş söz konusu durumun tekrar yaşanmaması için tedbirler alınması kararlaştırılmıştır. Zira İsrail’in katliamları perdelemek adına yapmış olduğu propaganda faaliyetleri yerle bir olmuştur. Tüm dünyada İsrail karşıtı kitlesel protestolar gün geçtikçe -yoğun katılımlı bir şekilde artmaktadır.
ANKARA İSRAİL’İN YARGILANMASI İÇİN HAREKETE GEÇTİ
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana uyguladığı tüm eylemler Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) yargılanması gereken apaçık bir soykırım suçudur. Ankara da bu kapsamda çalışmalar yürütmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaretiyle İsrail’in uluslararası mahkemelerde yargılanabilmesi için girişimler başlatılmıştır. Sadece İstanbul 2 No’lu Barosu’nun UCM başvurusuna imza atan avukat sayısı üç bini geçmiştir. Bunun yanında avukatlar bireysel olarak da davalar açmaktadırlar. Kimileri bunun bir anlam ifade etmediğini düşünebilir ancak İsrail merkezli yayın kuruluşu Haaretz gazetesinin kıdemli yazarı Zvi Bar’el bu davalarla Tel-Aviv yönetimin zorda kalabileceğini yazmıştır:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i savaş suçu işlemekle itham etmesi ve UCM’de yargılanması çağrısında bulunması, Gazze’deki Filistinlilere desteğini ifade etmek için yaptığı içi boş bir açıklama değildi. Geçtiğimiz hafta, İstanbul Barosu’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu ile birlikte üstlendiği bir eylem planı haline geldi. Perşembe günü İstanbul Barosu’ndan bir temsilci, İsrail’in savaş suçu işlediğine dair kanıt teşkil ettiği iddia edilen fotoğraf, video ve basın haberleriyle dolu kalın bir dosya sundu. Grup, davada yer alan delillerin mahiyetini açıklamak ve soruşturma sürecinin ve talepleri üzerine müzakerelerin hızlandırılmasını talep etmek için UCM savcılığından üst düzey yetkililerle bir araya geldi. UCM’nin Türkiye’nin talebini nasıl ele almayı planladığı henüz belli değil, ancak diğer ülkelerin de çağrıya katılmasıyla bu talep ivme kazanabilir.”
ERDOĞAN’DAN TARİHİ YANIT
Ankara’nın, terör ve işgal politikası yürüten İsrail’e karşı net tavrı karşısında askeri ve siyasi bedel ödetmek isteyen sözde NATO müttefiklerinin varlığı da inkâr edilemez. Bu noktada ABD’nin Terörizm ve Mali İstihbarattan Sorumlu Hazine Müsteşarı Brian Nelson’un ülkesinin Rus kuruluşlara yönelik yaptırımları ve Hamas’ın faaliyetlerine ilişkin Türkiye ziyareti zamanlama açısından oldukça manidardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE dönüşünde yapmış olduğu açıklama bir nevi Nelson’un dolaylı tehdidine de cevap niteliğindedir. “Hamas’ın dışlanması, yok edilmesi gerçekçi bir senaryo değil. Şu anda ben aynı yerdeyim. Hamas’ı kim ne derse desin, bir terör örgütü olarak asla kabul edemem. Böyle de tasvir edemem.”
Diğer yandan Beyaz Saray yönetimi Kongreyi bahane ederek F-16 savaş uçağı satın alınması ve mevcudun modernizasyonu ile ilgili anlaşmayı ötelemektedir. İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya tarafından üretilen 40 adet Eurofighter jetin alımına da Almanya karşı çıkmaktadır. İsrailli analistler bu durumu şu sözlerle izah etmektedir: “Berlin’in Eurofighter muhalefetinin resmi olmayan açıklaması, Türkiye’nin İsrail’e düşmanlığı ve İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması konusunda ayak sürümesidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne şart altında olursa olsun özgür Filistin’i destekleyeceğini ifade etmiştir. Bu noktada Almanya ziyaretinde Alman basın mensubuna verdiği yanıt tarihi niteliktedir: “Eurofighter konusunda Almanya verir veya vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunların çalışmasını yaparız, temin ederiz. Şu anda insansız savaş uçakları noktasında da Türkiye önde gelen ülkelerden bir tanesi durumuna gelmiştir. Bir basın mensubu olarak, bizi bununla tehdit etmeyin.”