Bu tespitler doğrultusunda Rusya'nın Türkiye'ye karşı sert politikalar uygulamasına karşın Avrupa Birliği ve NATO'nun desteğinden mahrum kalması Rusya'nın kendisinin de yukarıdaki konularda kullanıldığının farkına varmasına neden oldu. Mayıs ayından itibaren Türkiye ile normalleşme konusunda aracılar gidip geldi. Hatta bir ara Jirinoksky bile barış için aracı olma niyetini açıkça dile getirdi. Nazarbayev'in yönetiminde yürütülen barış süreci iki ülkenin de yaklaşımı sonucunda olumlu sonuçlandı.
24 Kasım 2015'te Türkiye'nin Suriye sınırında bir Rus savaş uçağını düşürmesinden sonra Rusya ile kopan diplomatik ve ticari ilişkilerde yeni bir dönem 27 Haziran'da Erdoğan'ın Putin'e gönderdiği mektup ile yeniden başlamış oldu. İki lider 9 Ağustos 2016'da St.Petersburg'ta yüzyüze görüşme kararı aldılar. Fakat bu sırada 15 Temmuz 2016'da FETÖ tarafında başarısız bir darbe girişimi olması Rusya'yı Türkiye'ye daha da yaklaştırdı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in darbe girişiminin hemen sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı arayarak desteklerini sunması iki ülke toplumunda büyük destek buldu. Nihayetinde 9 Ağustos'ta Fin Körfezi kıyısındaki Konstantin Sarayı'nda heyetler arasında görüşmeler yapıldı.
Yukarıda 12 madde halinde açıklanan mutabakat dışında iki ülke arasında önemli konuların konuşulduğunu biliyoruz. İki ülke arasında ekonomik ambargoların kaldırılmasına dair görüş birliği sonrasında en önemli konu Suriye oldu. Bu mesele aslında Antalya'da düzenlenen G20 zirvesinde ele alınmış ve önemli mesafeler kaydedilmişti. 9 Ağustos görüşmesinde iki ülkenin anlaştığı ve ayrıştığı meseleler ayrı ayrı değerlendirilerek ortak bir yol çizilmesi kararlaştırıldı. Öncelikle Rus ve Türk orduları arasında bilgi paylaşımı için kanallar ile iki ülke uçaklarının havadaki eylemleriyle ilgili protokoller oluşturulması kararı alındı. Türkiye askeri işbirliği kapsamında Rusya ile birlikte çalışarak hava savunma sistemini kurma niyetini de belirtti. Böylece S-300 ve S-400 konusunda işbirliği yapmak istediğini ilan etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin görüşmesi sonrası NATO'dan yapılan açıklamada "Türkiye'nin NATO üyeliği tartışma konusu değil. NATO Türkiye'nin sürekli katkılarına güveniyor, Türkiye de NATO'nun dayanışma ve desteğine güvenebilir" geldi. Aslında bu açıklama Türkiye'nin Rusya ile girişebileceği yeni pakt ve örgütlenmelere karşı uyarı niteliğinde bir açıklamadır. Çünkü hem Avrupa Birliği hem de ABD öncüllü NATO, başarısız darbe girişimi sonrası Türkiye'nin kendilerinden uzaklaşarak Rusya ile sıkı işbirliği yapmasından çekiniyorlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Avrupa Birliği, Türkiye'ye verdiği vize muafiyeti sözünü tutmadı. Almanya, sözde Ermeni soykırımı yasasını kabul ederek Türkiye'ye meydan okudu. Birçok Avrupa ülkesi liderinin Türkiye'ye yönelik düşmanca ifadeleri, ABD'nin FETÖ darbe girişiminden sonra terörist lider Fetullah Gülen'i teslim etmemek için bahaneler üretmesi Türkiye'yi Batı'ya karşı yeni güçlü müttefikler aramaya itiyor. Batı, bu şartlarda Türkiye'yi ikna etmek için güçlü kozlar oynamalıdır. Eğer ABD, FETÖ lideri Gülen'i iade ederse, Avrupa Birliği de vize muafiyetini kısa sürede yürürlüğe koyabilirse Türkiye'yi yeniden kazanma şansına sahip olabilirler. Fakat Rusya'nın da yakaladığı bu fırsatı kolayca harcamayacağını unutmayalım. Zaten Putin'in Erdoğan'a karşı takındığı sıcak tavır ve ortak çalışma niyeti de gelecek 6 ay içerisinde önemli kararların alınacağının ipuçlarını vermektedir. İki lider açıklanan mutabakat maddeleri dışında önemli konularda da komisyonların çalışmasına yönelik görüş birliğine varmıştır. Bu konulardan birisi terörle mücadeledir. Kırım Tatarları, Dağlık Karabağ, Karadeniz'de NATO etkinliği masada olan konulardan bazılarıdır.
Rusya ve Türkiye, 24 Kasım uçak krizine neden olan Suriye'deki çatışmaların öncelikle durdurulması için çalışıyorlar. Halep'e insani yardımların ulaştırılması konusunda da Türkiye öncül rol oynayacak. Hem Rusya hem de Türkiye Suriye'nin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi konusunda aynı fikirleri taşıyorlar. Fakat iki ülkenin Esed konusunda anlaşamadığı biliniyor. Bu konuyu ilk müzakere meselesi yapmayıp ilk olarak muhaliflerin arasında koordinasyon sağlanması ve çatışmaların sona erdirilmesi amaçlanıyor. Türkiye'nin PYD, YPG konusundaki hassasiyetlerinin dikkate alınması konusunda da anlaşmaya varıldı. Erdoğan, PYD konusunu bizzat Rusya Devlet Başkanı Putin'e iletmiş, gerekli adımların atılacağı karşılığı alınmıştır.
İki ülke arasında varılan mutabakatta Türkiye-Rusya-Azerbaycan üçlü zirvesi mekanizması kurulması kararı Avrasya bölgesi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu kararla Dağlık Karabağ sorununun çözümüne dair iki ülkenin kararlı olduğu anlaşılmaktadır. Putin'in 8 Ağustos 2016'da Bakü'de İran lideri Ruhani ve Azerbaycan lideri Aliyev ile yaptığı görüşmede Karabağ'da çözüme dair formüller konuşulmuştur. 9 Ağustos'ta Erdoğan'ın bu konuya verdiği destek 10 Ağustos'ta Putin/Sarkisyan görüşmesinde de gündeme gelmiştir. Böylece işgal altında bulunan Azerbaycan topraklarının kademeli iade edileceği ihtimali doğmuştur. Bu başarılırsa Kafkasya'nın güvenliğini tehdit eden Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığının çözümlenmesi sağlanacak, Gürcistan ile Rusya arasında da bir yakınlaşma olanağı ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu süreçlerin bitmesinden sonra Türkiye/Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ve bölgede geniş bir mutabakatla yeni bir ekonomik/stratejik birlik oluşturulması hedeflenmektedir.
Rusya, Dağlık Karabağ sorununun barış ile çözüme ulaşmaması halinde Rusya, İran ve Hindistan'ın 2000'de üzerinde anlaştığı, daha sonra Belarus, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ın da belli aşamalarına katıldığı Kuzey-Güney demiryolu hattına ilişkin gelişmelerin sekteye uğrayacağını biliyor. Son 1 aydır Ermenistan'da çıkan isyan türü çatışmalar da bölgede bir kışkırtma olduğuna dair Rusya'nın endişelerini artırıyor. Rusya, Azerbaycan ile başlayan Ermenistan barışını Türkiye ile noktalayarak bölgede Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve İran güvenlik hattını kurmak istiyor. Bu hedef hiç de uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor. Çünkü Türkiye de bu hedefi güçlü biçimde destekliyor.
Yeni süreç ile hem Rusya hem de Türkiye, Avrupa Birliği, NATO ve ABD'ye biz güçlüyüz ve gerektiğinde size karşı alternatif birlik de oluşturabiliriz mesajı verdiler. Yalnız bırakılarak iktidardan indirilmeye çalışılan Erdoğan ile Batı'nın en büyük düşmanı olarak propaganda edilen Putin omuz omuza vererek tüm planları şimdilik altüst ettiler. Bu yeni dönemin sadece ekonomik ilişkilerle kalacağını düşünenler yanılıyorlar. Her iki ülkeyi Avrasya'da stratejik ortak olarak görmek isteyen ülkelerin sayısı Batı'da görmek isteyen ülkelerden daha çok olduğuna göre bu iki ülke kendilerini rahat hissedecekleri yerde yani Avrasya'da olacaktır.