15 Temmuz’un aksiyolojik tahlili

04:0016/07/2023, Pazar
G: 16/07/2023, Pazar
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014’te yapılan halk oylaması neticesinde seçmenin yetkiyi kendisine vermesiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Halk, seçimle yetkilendirdiği Cumhurbaşkanı’na meydanlarda sahip çıkarak, 10 Ağustos 2014’teki reyine, seçtiği liderine, canı pahasına ahdine vefa göstermiştir. Başka bir ifadeyle halk, can, mal ve ikbâl korkusu olmadan seçimle işbaşına getirdiği liderini darbecilerin insafına bırakmamış, ahdine vefa göstererek ona sahip çıkmıştır.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Abdulkerim Diktaş

Aksiyoloji, felsefenin değerler dünyasını irdeleyen araştırma alanı olarak bilinir. Bu nedenle diğer adı “Değerler Felsefesi”dir. Bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri konu edinir. Değerler dünyasında ise özellikle etik ve estetik kavramları ile ilgilenir. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgularken estetik, neyin güzel olduğuyla ilgilenir.

Kavram olarak değer ise temelde iyi olarak kabul edilen eylemleri, davranışlara yön veren pozitif inançları ve prensipleri ifade etmektedir. Değerler, insan fiillerini nitelemeye ve sınıflandırmaya yarayan kriterlerdir. İnsanın karakteri değerler vasıtasıyla oluşur ve bu değerler etrafında şekillenir. Herhangi bir konuda eylem veya söylem düzeyinde harekete geçme kararı değerlerin kılavuzluğunda verilir. Dolayısıyla insan davranışlarının arkasında sahip olduğu değerler yatmaktadır.

15 Temmuz günü darbe teşebbüsüne karşı kitlesel refleksin de muharriki, sahip olduğumuz bireysel ve toplumsal değerlerdir. Değerler perspektifinden 15 Temmuz gününü ele aldığımızda soracağımız temel soru şudur:

“O gün milyonlarca insan hangi değerler etrafında birleşerek tankların karşısına silahsız çıkabildi?”

Bu sorunun cevabı altı temel değerde tebarüz etmiştir. Bu değerler; vatanseverlik, özgürlük / bağımsızlık, cesaret, şehitlik ve gazilik, ahde vefa, demokrasi ve millî irade. Bu değerleri 15 Temmuz özelinde tek tek irdeleyelim.


VATANSEVERLİK

Vatan kavramının, Fransız inkılabının ürettiği bir değer olduğu zannedilir fakat bu doğru değildir. Vatan kavramı ve vatanseverlik bir değer olarak hem dinimizin temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’de hem de Türk töresinde yer alır. İslam karşıtları tarafından polemik konusu yapılan Bakara Suresi 191-192 ayetlerinde zikredilen “Onları yakaladığınız yerde öldürün” ifadesi, İslam’ın vahşet dini olduğu izlenimi vermek için muarızlar tarafından sıklıkla kullanılır. Fakat ayetin temelinde vatan müdafaası vardır. “Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Onlar sizinle savaşmadıkça siz de orada onlarla savaşmayın. Şayet sizinle savaşmaya kalkışırlarsa o zaman onları öldürün” şeklinde ifade edilen ayette öldürmek, vatan müdafaası söz konusu olduğunda Müslümanlara verilen bir ruhsat olarak anlaşılmalıdır. Allah öldürmeyi sadece vatan savunmasında meşru kılmıştır. Kutsal kitabımızın bu emri / tavsiyesi dışında Türk töresinde de vatan ve devlet kavramları, kişinin bireysel varlığından üstün tutulmuştur. “Önce vatan” anlayışı ile “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” düşüncesi, asırlardır Türk toplumlarının öncelikli düsturu olmuştur. 15 Temmuz 2016 gecesinde de bireysel vatanseverlik duygusunun toplumsal direnişe dönüşerek topyekûn bir vatan müdafaasına evrildiğini müşahede ettik! Bu millet, şanlı tarihinin sayısız örneğinde olduğu gibi o gece de vatanına göz dikenlere gereken en sert cevabı vermiştir.


ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK

Bu değerin de köklerini yine Türk-İslâm kültüründe bulmak mümkündür. İslam hem bireysel hem de toplumsal özgürlüğü teşvik eder. Bireysel ve toplumsal özgürlüğün temel şartının özgür bir vatan olduğu aşikârdır. Dolayısıyla 15 Temmuz 2016’da toplumun özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkma arzusunu inanç kodlarında aramak doğru olur. Buna ek olarak Türk toplumları, sahip olduğu kültür ve taşıdığı fıtrat icabı, İslâm öncesinde de özgürlüğüne düşkün bir tarihsel varoluş sergilemiştir. Fıtratını ve kültürünü inanç sistemi ile harmanlayan Anadolu insanı, kalkışma gecesinde de bağımsızlığına kelepçe vurdurmamış, esaret zincirini kırarak özgürlüğüne sahip çıkmıştır.


CESARET

Cesaret; aynı zamanda yiğitlik, kararlılık, ataklık ve dayanıklılık özelliklerini de içeren, korku, acı, risk, belirsizlik veya tehdit ile başa çıkabilme yeteneği olarak tanımlanabilir. Korku her insanın doğuştan getirdiği, yaşamak için gerekli olan bir his iken; cesaret daha çok sonradan geliştirilebilen bir değerdir. İnsanların çoğunun korkularının esiri oldukları, cesur insanların toplumda az bulundukları genellemesi yanlış değildir. Ancak 15 Temmuz gecesi bu genellemenin çok çarpıcı bir istisnasıdır. O gece insanlar, korkularını bir kenara bırakmış ve olağanüstü bir cesaret örneği göstererek kurşunlara kafa tutmuştur.


ŞEHİTLİK VE GAZİLİK

Allah yolunda, din ve vatan uğruna, bu değerlerin yüceliğinin şahidi olarak savaşırken ölen Müslümana şehit denir. Şehitlik dinimizde en yüce mertebelerdendir. Ancak savaşta şehit olmadan sağ olarak dönenler ise gazilikle şereflenmiş kabul edilirler. Çünkü bu kişiler de Allah yolunda, can, vatan, namus gibi yüce değerler için savaşanlardır. İslam hiçbir menfaat beklemeden mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda mücadele veren gazilere büyük değer vermiştir. Gazilerin, hakkın yücelmesi için verdikleri savaşın karşılığı olarak en yüksek değere sahip mükâfatlara ulaşacağı müjdelenmiştir. İnsanın gönüllü olarak canını feda teşebbüsünde bulunması, ancak canından daha değerli bir amaç uğruna mümkün olabilir. 


AHDE VEFA

Ahde vefa; sözünde durmak, anlaşmaya sadık kalmak, sözünün arkasında olmak, sözü yerde bırakmamak, sözleşmeyi câri kılmak gibi anlamlara gelmektedir. Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014’te yapılan halk oylaması neticesinde 21.000.143 (yüzde 51,79) seçmenin yetkiyi kendisine vermesiyle Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Halk, seçimle yetkilendirdiği Cumhurbaşkanı’na meydanlarda sahip çıkarak, 10 Ağustos 2014’teki reyine, seçtiği liderine, canı pahasına ahdine vefa göstermiştir. Başka bir ifadeyle halk, can, mal ve ikbâl korkusu olmadan seçimle işbaşına getirdiği liderini darbecilerin insafına bırakmamış, ahdine vefa göstererek ona sahip çıkmıştır.


DEMOKRASİ VE MİLLİ İRADE

Milli Mücadele’nin başlatılması sürecinde deklare edilen Erzurum Kongresi kararlarının, 15 Temmuz’da da câri olduğu net bir şekilde görülmektedir. Buna göre;

Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür, parçalanamaz.

Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir.

Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve Milli İrade’yi hâkim kılmak temel esastır.

Hıristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.

Manda ve himaye kabul edilemez.

Milli Meclis’in derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.

Bu maddelere bakıldığında, yabancı tahakkümüne ve azınlıkların imtiyaz taleplerine kesin bir tavır alındığı görülmektedir. Toplum hem o gün hem de bugün her türlü vesayeti reddetmiştir.

Milli güçleri etkin ve iradeyi hâkim kılmak demokrasinin en önemli değerlerindendir. Bu anlayış ve değerler, 7 Ağustos 2016’da bütün siyasi partilerin katılımı ile Yenikapı’da gerçekleştirilen Demokrasi ve Şehitler Mitingi’ne de adını vermiştir. Millet, devlet erki ile topyekûn olarak orada bir araya gelmiş, her türlü vesayeti reddettiğini ve demokrasinin kurallarını işlettiğini tüm dünyaya ilan etmiştir.

15 Temmuz ruhunun temelini oluşturan bu altı değer, olağanüstü zamanlarda kitlesel bir refleks olarak kendini göstermektedir. Bu toplumsal refleks, ülkemizin istikbali adına her birimizi gururlandırmakta ve kendimizi güvende hissetmemizi sağlamaktadır.


#Recep Tayyip Erdoğan
#15 Temmuz
#darbe girişimi