Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Mustafa Kutlu, son kitabı Chef'te toplumsal değişimi merkeze alıyor. Bunu anlatırken de büyük çoğunluğu oluşturan orta sınıf, mütevazı, kentli bir aileden yola çıkıyor. Bundan bir önceki kitabı Rüzgarlı Pazar'da kentin yoksul yüzünü anlatan yazar bu kitapta kentin tüketen yüzüne odaklanıyor. 1980 sonrasında yaşanan toplumsal değişim rüzgarından farklı bir şekilde etkilenen aile bireylerini mercek altına alıyor. Orta sınıf bir ailenin tüketim toplumuna var gücüyle uyum sağlama çabası kitabın asıl meselesini oluşturuyor. Dünyayı saran bir algılayışla toplumsal bir özeleştiri yapan Kutlu, bir başka soruna, yabancılaşmaya da değinmeden edemiyor. Toplumsal halin aileye yansıması ve sonuçları hikayenin özünün oluşturuyor. "Peki ne yapmak lazım?" Tek uzun hikayede bir aile içindeki bireylerin ayrı ayrı hikayeleri anlatılıyor. Kitabın baş kahramanı Hüseyin Hüsnü Şen yani Chef, tam bir araba tutkunu. Amacı hayran olduğu arabalardan birine sahip olmak. Karısı Arzu ise bir ev sahibi olmak istiyor. Chef'in oğlu Özgür 80 sonrası genç nesli temsil ediyor. Sevdiği kızın ailesinin iş alanı üzerinden ileriye yönelik planlar kurabilecek bir ticari zekaya sahip. Kitabın karakterleri Chef oğlu Özgür ve karısı Arzu üçüde "ne yapmak lazım?" sorusunun ardından gidiyor. Ve kısa yoldan "yırtma"nın yollarını arıyorlar. Kitap "ne yapmak lazım" sorusuna çözüm getiren bir cevap vermiyor. Zaten yazar da kitapta bir durum tesbiti yapmaktan öte gitmediğinin altını çiziyor. Karakterlerin geldikleri noktada ne yapacakları kitabın sonunda kestirilemiyor. Yazar burada okucuya tefekkür edebilmesi için bir imkan sunuyor. Kahramanları sevemeyiz, bize benziyorlar Karakterlerin hepsi bağlandıkları amacın onları sürükleyeceği noktayı değil sadece hedefi düşünüyorlar. Belki de gereğinden çok anlam yüklüyorlar hedefe. Belki de tek istedikleri bir "hedef"... Mülk sahibi olma saplantısı kapitalizm ve tüketim kültürünün bugünün insanına yönelttiği en büyük dayatmalardan biri. Mülklerin sahibi olabileceğini düşünen ve gerçek sahibi unutanların, aslında içinden çıkamadıkları temel sorun bu. Zaten kitaptakilerin de ortak özelliği farkına varmayış... Kitabın bütününe sadelik hakim. Gülmece ve yergi unsurları yerli yerinde. Kitap, sıradan ve hepimizin hayatında artık istenmese de var olan gerçekliği görünür kılıyor. Karakterleri çok sevmek mümkün değil çünkü bu insanların hepsi fazlasıyla bize benziyor.
'Endişelerden kurtuldum, serbestim'
"Benim daha önceki kitaplarımda bazı teoriler vardı. Mesela ilk beş kitap tasavvuf temalı, Divan Edebiyatı'nın eski yapısına kıyas edilebilecek, gelenekten tevarüs eden birikimi bu gün modern bir manada günümüz okuruna sunacak dili bulmak ve onun hikayesini yazmak gibi bir endişeydi bu. Ondan sonraki beş kitabımda da Halk Edebiyatı geleneğinden nasıl faydalanabiliriz, sorusunun ardından gittim. Gelenekten yararlanma konusu beni çok meşgul etmişti ve bunu pratiğe aktardım. Bu kitapla birlikte bu endişeleri bir kenara koydum. Burada teorik düşüncelerin pratiğe aktarılması yok, tipik bir Mustafa Kutlu anlatımı var" diyor yazar ve Chef ile birlikte kendini daha serbest hissettiğini söylüyor. Kapitalizm, tüketim kültürü ve 80 sonrası ruhu kitabın genel atmoferini belirliyor. Kutlu bu atmosferi "sisli" olarak tanımlıyor. Kitabında anlattığı da ülkeyi saran bu sisli atmosferde insanların çırpınışları...
|
|
|