Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Top atılıp, ezan okunduktan sonra şimdilerde doktorların özellikle tavsiye ettikleri, fakat bizim fazla uygulamadığımız kahvaltılık çeşitleri yenilirdi. Yenilen bu iftariyeliklerin ardından akşam namazı kılınır, bir süre sonra ana yemek için iftar sofrasına tekrar oturulurdu. Kaynaklara bakıldığında Ramazan sofraları anlatılacakken genelde bir kısım zengin konakların iftar sofraları ve bu sofraların zenginliği ele alınır. Fakat unutulan bir konu daha vardır ki, bu da her dönemde zengin sofralarından daha fazla nüfusa sahip fakir sofralarıdır. Geçmişte fakir sofralarının da şimdikinden çok daha zevkli ve dikkatli olduklarını kolayca görebilmekteyiz. O zamanlar yemeğe sanat eseri muamelesi gösterilir, yemeğin estetiğine ve sağlıklı olmasına riayet edilirdi. Yemekler günde 3 öğün yenmez, kuşluk vakti ve akşam olmak üzere 2 öğün yenirdi. Bu nedenle de günümüzde 'obezite' denilen aşırı kilo rahatsızlığı o dönemlerde yoktu. İftar heyecanı Ramazanın yaklaşmasıyla hanelerde tatlı bir telaş başlardı. Eve çok önemli bir misafir geleceği vakit nasıl hazırlık yapılıyorsa, Ramazan gelmeden evvel de aynı hazırlıklar yapılırdı. Bir taraftan turşular, konserveler kurulurken, diğer taraftan da çilekli, ahududulu, güllü reçeller hazır edilirdi. Öyle ki reçel; zengininden fakirine hiçbir sofradan eksik olmazdı. Bunların yanında elden geldiğince tulum ve örgü peyniri, kaşar çeşitleri bulundurulurdu. Özellikle bulunabilirse Zemzem suyu ve Medine hurması Ramazan sofralarının olmazsa olmazıydı. Çocukların sıraya girip, top patlamadan evvel evlerine yetiştirmeye çalıştıkları sıcacık Ramazan pidesini de unutmamak gerek. Sofra sahiplerinin maddi imkanlarına göre, bu saydığım çeşitlerin biraz fazlası veya biraz eksiği olabilirdi. Top atılıp, ezan okunduktan sonra şimdilerde doktorların özellikle tavsiye ettikleri, fakat bizim fazla uygulamadığımız kahvaltılık çeşitleri yenilirdi. Yenilen bu iftariyeliklerin ardından akşam namazı kılınır, bir süre sonra ana yemek için iftar sofrasına tekrar oturulurdu. Sahur telaşı Sahur telaşı Ramazanın ilk gününden son gününe dek aynı tat ve heyecanla devam ederdi. Çocuklar tatlı uykularından uyandırılır, davullarla manilere eşlik ederek bu manevi havadan istifade ederlerdi. Esasen iftara oranla sahurda daha hafif yiyecekler tercih edilirdi. Anadolu'da ve Rumeli'de kadınlar gece hamur yoğurur; gözlemeleri, börekleri sofraya taze taze getirirlerdi. İstanbul'da ise börek tercih edilmez, sahur sofralarına kazandibi çöreklerle, kaşar peyniri, gerdan ve dil söğüşü konurdu. Dönüşümlü olarak taygan yahut pilav pişirilirdi. Muhakkak bir kase yoğurt yenir, birer tas hoşaf ya da şerbet içilirdi. Yemek yendikten sonra ise ağızlar çalkalanıp oruca niyet edilirdi. Bu Ramazan çorba çeşitlerini fazlalaştıralım Ramazanlarda sofraların, sağlık ve lezzet açısından, en önemli konuklarından biri de çorbalardır. Hem sağlık hem de lezzet açısından çorbaya bu sene daha fazla önem vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Bu Ramazan en azından her akşam değişik bir çorba yapalım. Hem aile efradımıza değişik lezzetler sunalım hem de Türk mutfağında, çorbanın sadece mercimekten ibaret olmadığını gösterelim. Şehriye, işkembe, tarhana, düğün çorbası gibi alternatiflerin yanına yöresel çorbaları da ekleyerek iftar sofralarımızı lezzetlendirelim. Unutulan geleneğimiz: DİŞ KİRASI Eski Ramazanlarda hassasiyetle üzerinde durulan ancak şimdilerde unutulan geleneklerden biri de 'Diş Kirası'dır. Osmanlı döneminde zengin köşk ve konaklarda iftar davetleri verilir, fakir halk için de sofralar hazırlanırdı. Çat kapı gelen Allah misafiri içeriye alınırdı. Fakir fukaraya da kadife kese içerisinde gümüş akçe veya altın paralar verilirdi. 'Diş Kirası' olarak adlandırılan bu hediye verme geleneğini Ramazan ayında yeniden yaşatmamız dileğiyle. Hayırlı Ramazanlar. Yazarın notu Yazımızın başlığına baktığımızda sanki benim yazmamam gereken bir konu gibi görülse de geçen seneki yazıma gelen olumlu eleştiriler ve birçok okuyucumun 'duygu ve düşüncelerimizi' anlatın demeleri üzerine yine bu konuya değinmemizin faydalı olacağını düşündüm. Basından bazı meslektaşlarım Ramazan ayını sadece oyun, eğlence ve yemekten ibaretmiş gibi yazar dururlar. Eski Ramazanlarla ilgili olarak da insanların sahura kadar süren eğlence kültürleri sürekli yazılmış, anlatılmıştır. Evet, bu tür eğlence yerleri insanların özellikle de Ramazan ayında uğrak mekanları arasındaydı. Buralarda vakit geçiren insanların bir kısmı İstanbul ahalisi olmakla birlikte, diğer kısmı da gayrimüslim vatandaşlarımızdı. Araştırıldığında küçük bir kesimin yaşantısını her Ramazanda insanlara tamamen böyleymiş gibi yazıp yansıtmak bana pek doğru gelmiyor. Yıllardır eski Ramazanların, bilinçli veya bilinçsiz yanlış anlatılması, dolayısıyla yanlış algılanması bana rahatsızlık verdiği için konu ile ilgili kısa da olsa bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim. Ancak konu ile alakalı daha fazla bilgi ve ayrıntıyı arzu eden okuyucularım konunun uzmanlarından da bilgi alabilirler.
RAMAZAN MANİLERİ
On bir ayın sultanı,
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |