AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Reşid Paşa türbesinden "AB duası"na

Türkiye'nin modernleşmesi, Batılılaşması açısından AB sürecinin bir 'paradigma değişimi' olduğunun en iyi fark edenler ( sınıfsal statüleri nedeniyle karşı çıkan Kemalist modernistler hariç) yine batıcı kesim. Kendi içinde tutarlı bir tavırla Türkiye'nin geleceğinden çok, ne olması gerektiği yani Batılılaşması üzerinde AB'yi tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. Gerçekten de AB Türk modernleşmesinin seyri açısından bakıldığında bir dönüm noktasıdır. Bu sadece Batılılaşma maceramızın teknik niteliği açısından değil bir zihniyet dönüşümünü getirmesi bakımından da Türkiye'nin dönüm noktasında olduğunda kuşku yok.

Bu dönüm noktasını kavramak konusunda en vahim ve çelişkili tavır sergileyenler ise yerlilik, ve de terk ettikleri İslamcılık uzantısı muhafazakarlık üzerinden siyaset yapan unsurlarda gözlemleniyor. Türkiye'nin gerek stratejik açıdan gerekse Müslüman halkın gelecek tasavvuru açısından geleceğinin real politik kaygılara heba edercesine ikna edilmeleri muhafazakar siyasetin en büyük başarısı sayılmalıdır. Zaten Türk siyaseti dünya konjonktürü açısından doğru okunduğunda muhafazakar siyasetçilerin bundan daha kalıcı bir fonksiyonlarının olamayacağı anlaşılır. Siyasi aktör olmalarını da sürdürebilmeleri de bu ikna kabiliyetlerine duyulacak ihtiyaçla doğrudan alakalıdır.

Reşid Paşa'nın türbesi neden ters?

Mustafa Reşid Paşa'nın Beyazıt Camii'nin köşesindeki türbesini her gördüğümde, Türkiye'nin Batılılaşma macerasının içerdiği yaman çelişkiyi hatırlar, acı veren bir bir kıymık gibi beynimde battığını hep hissederim. Türk modernleşmesinin semiyolojisini en iyi temsil edecek bir mimari eser seçecek olsaydık herhalde bu türbe kadar Batılılaşma zihniyetimizi somutlaştıracak başka bir yapı bulmak mümkün olamazdı. St. Petersburg'u Venedik örneği Batılı bir şehir tarzında tasarlayan mimar G. Fossati'nin eseri olan Reşid Paşa türbesi, dışardan göz atanların bile fark edeceği üzere, kıbleye dönük değil köşeleri kıble istikametine gelecek şekilde konumlanmış dört köşe olarak inşa edilmiştir.

Osmanlı Batılılaşmasının resmi başlangıcı sayılan Tanzimat Fermanı'nın mimarı Mustafa Reşid Paşa'nın "bundan böyle gavura gavur denmeyecek" (ironik) anlayışıyla başlattığı Batılılaşma süreci kendi deneyimi açısından kıbleye ters duran türbesiyle sona ermesinin anlamı üzerinde düşünmek zorundayız. İstanbul'un en eski meydanlarından birinde duran bu türbe Türk Batılılaşmasının karakteristiğini yansıtması açısından 17 Aralık'ı "zafer" olarak ilan edenlerin kimliklerini de aşan bir anlamı temsil ediyor.

Reşid Paşa Türbesi, kıbleye ters tasarımıyla reel politik gerekçeler ugruna değerler sisteminin feda edilişinin fert ve toplum planında nasıl bir zihniyet dönüşümüne yol verdiğini ve bu dönüşümün yönüne işaret eden bir göstergedir.

Hacc'da AB duası!

Mustafa Reşid Paşa'nın zihniyet ve dünya görüşünün istikametini görmemiz açısından türbesinin inşa edilmesini beklememiz gerekti. Ne var ki, Tanzimat'la başlayan Batılılaşma seyrinin, nihai noktasına işaret eden AB sürecinin bu denli hızlı içselleştirileceğini tahmin edemezdim. 29 Aralık 2004 tarihli Yeni Şafak'taki bir haberde yer alan Hacc'a gidecek olan vekillerden birinin, " AB üyeliği için dua edeceğim" şeklindeki beyanatı üzerinde zihniyet dönüşümünün boyutları arasında ilişki kurmamak mümkün değil.

'Cami avlusunda kıbleye ters türbe'nin çizdiği ucubelikten daha geri kalır yanı olmayan "Hacc'da AB duası"nın sembolize ettiği, habercisi olduğu daha büyük zihniyet dönüşümü üzerinde düşünmek gerekiyor. Hacc gibi İslam'ın ümmet bilincinin en somut ifadesi olan bir ibadette İslam adına, Müslümanların geleceği adına sadece Müslümanlara ait bir dilekte bile bulunamayan bir acziyet.

'AB gerçekten bir reel şartların dayattığı karşı konulması güç bir süreç mi, yoksa gönüllü olarak içselleştirilmiş bir kimliksizlik perspektifi mi?' olduğu sorusunun en azından siyasiler katındaki yansımasını gösteriyor. Bu hacc yolcusu vekil; AB' yi temsil ettiği değerler sistemine kavuşmak için mi dua ediyor, yoksa din dışı bir medeniyete dini bir destek mi sağlamaya çalışılıyor? Yoksa geldiği tabana yönelik ucuz politika mı üretiyor?

Muhafazakarlığın en tehlikeli ve aldatıcı yanı, değişik vesilelerle tekrarladığımız üzre 'teolojisiz dindarlık' olduğu tespiti AB sürecinde atılan adımlarda daha bir somutlaşıyor. Kimin nerede nasıl dua edeceğine kişisel olarak karışmak gibi bir niyetim olamaz; ancak burada söz konusu olan bir siyasinin Müslümanları ilgilendiren bir konuda Müslümanlığının nasıl yansıdığını göstermesi bakımından konuşmaya değer buluyorum.

Hacc gibi tümüyle toplumsal muhtevası olan bir ibadette AB, İslam'ın evrensel mesajını bile gölgeliyorsa, Tanzimat paşaları çok daha 'muhafazakar' kalmaktadır.


30 Aralık 2004
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED