|
|
Sosyal güvenlik açığı
Gazetemizin 15 Şubat 2003 tarihli nüshasının ekonomi sayfasında yayınlanan habere göre, 2003 yılında sosyal güvenlik açığında büyüme öngörülmektedir. Haberin muhtevasını tekrar okuyalım : "Sosyal güvenlik kuruluşlarının gelir ve giderleri arasındaki farkın 2003 yılında daha da artması bekleniyor. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) verilerine göre, geçen yıl 19.7 katrilyon civarında bir gelir elde eden sosyal güvenlik kuruluşları, buna karşılık 28.1 katrilyon liralık harcama gerçekleştirdi. Sosyal güvenlik kuruluşlarına 8.2 katrilyon liralık bütçe transferi yapılırken, Emekli Sandığı'nın faturalı ödemeler ve ek karşılıkları ile birlikte bütçe transfer rakamı 10 katrilyon liraya yaklaştı. Bu yılın tamamında ise 27 katrilyon 918 trilyon lira gelir hedefleyen sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam giderlerinin 40.1 katrilyon lira olması planlanıyor. Bu kuruluşlara bütçeden faturalı ödemeler ve ek karşılıklar dahil 14.5 katrilyon liralık transfer öngörülüyor. Bu yıl, SSK'ya 4.3 katrilyon lira, Bağ-Kur'a 4.1 katrilyon lira, Emekli Sandığı'na ise 6 katrilyon lira tutarında bütçeden para aktarılması programlanıyor." Bir zamanlar 'kara delik' deyimiyle ifade edilen önemli iktisadi sorunlardan biri şüphesiz, sosyal güvenlik açığı. 4447 sayılı Kanun ile yapılan operasyonun amaçlarından biri de bu açığı kapatabilecek bir sürece girmeyi sağlamaktı. Ancak sözkonusu açığın kapatılabilmesinde emeklilik yaşının yükseltilmesinin kısa vadede sonuçlarını alabilmenin mümkün olmadığı da biliniyordu. Bunun için sigorta primlerinin taban ve tavan matrahlarının yükseltilmesine de açık kapama yöntemlerinden biri olarak bakılmıştı. Ancak iktisadi kriz şartlarında etkin reform yapmak kadar kara delik kapamak da mümkün olmamıştır. Her yıl Nisan ayında yükselen taban ve tavan matrahlar, istihdam maliyetlerinin aşırı yükselişlerini ortaya çıkarmış ve kayıtdışına kaçışı tetiklemiş bulunuyor. Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarına kesilen prim oranları dünya ortalamasının oldukça üzerindedir. Bunun işverenler üzerinde bazı olumsuz etkileri olmakta; prim oranlarının yüksekliği, işçi çalıştırmayı caydırmakta veya kayıtdışı istihdama neden olmaktadır. Kayıtdışına kaçışı önlemek ve kayda giren bir ekonomi üretebilmek için, iktisadi yapıyı istihdam maliyetleriyle birlikte bir bütün olarak ele almak gerekmektedir. 'Kayıtlı Ekonomiye Geçiş', Türkiye'nin 21. Yüzyıl'a uygun bir süreç yakalamasını mümkün kılacak sosyoekonomik bir program niteliğindedir. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası tarafından hazırlanan 'Sosyal Güvenlik Sisteminde Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Yeniden Yapılanma Raporu'na bu gözle bakmak gerekiyor. Kayıtdışılığın yokedilmesi için, Rapor'da, sosyal güvenlikte devlet katkısı sağlanarak prim oranlarının düşürülmesi de önerilmektedir. Kayıtdışılığa yönelişte 10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerine yönelik ek yükümlülükler ile 50 ve daha fazla sigortalı çalıştıran işverenlerin ek istihdam yükümlülükleri (özürlü, eski hükümlü, terör mağduru istihdam mecburiyeti gibi) önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, kayıtdışı istihdamı azaltmak için, fazla sayıda işçi çalıştıran işyerlerine ek kolaylıklar sağlanmalı ve primlerin bir kısmı devlet tarafından karşılanmalıdır. Devletin sosyal güvenlik sistemin finansmanına sağlayacağı düzenli katkı, diğer bir deyişle gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizin şartlarına göre belirlenecek bir oranda zorunlu devlet katkısı, sistemden kaçanların kayda girmesini sağlayacak ve teşvik edecektir. Bu anlamda işverenin (SSK) veya bağımsız çalışanın (Bağ-Kur) primlerini ödemediğinde devletin katkısından yoksun bırakılması yöntemiyle, primlerini süresi içinde ödemeyenler, devlet katkısını da kendileri ödemek zorunda kalacaklarından, hem kayıtdışılığı azaltıcı hem de prim tahsilatını arttırıcı bir etki yaratacaktır. Böyle bir kaynağı kaybetmek istemeyen işverenler primlerini zamanında ve tam olarak ödemeyi tercih edeceklerdir. Devletin prim katkısı, az işçi çalıştırana az, çok işçi çalıştırana çok olmalı ve bu katkıdan ilke olarak 10 ve daha fazla işçi çalıştıran işverenler yararlandırılmalıdır. Böyle bir uygulamayla işverenlerin on işçiden fazla işçi çalıştırmaları sağlanacak ve istihdam artacaktır. Sadece primlerini düzenli ödeyen işverenler için devlet yardımı olacak, işverenlerin primlerini süresinde ödememesi durumunda devlet payını da işveren kendisi ödeyecektir. Bu durum, hem prim tahsilat oranını artıracak, hem de kayıtdışı çalışmayı azaltacaktır. Şöyle ki: 4 milyon kayıtdışı çalışan sigortalı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, 1 katrilyon 631 trilyon lira vergi kaybı ve 5 katrilyon 267 trilyon lira sigorta primi kaybı olduğu hesaplanmaktadır. Bu kişilerin kayıtdışı çalışması nedeniyle yeşil kart ve diğer sosyal yardımlardan aldıkları pay da göz önünde bulundurulduğunda, kayıtdışı istihdamın devlete yıllık faturası yaklaşık 7 katrilyon liraya ulaştığı tahmin edilmektedir. Oysa, SSK ve Bağ-Kur'a 2002 yılında yapılan hazine yardımının toplamı 4 katrilyon 103 trilyon liradır. Bu yardımın sadece 1 katrilyon 931 trilyon lirası SSK'ya yapılmıştır. Devletin belirli oranlarda sigorta primine katılması halinde, 4.965.408 kayıtlı sigortalı için yıllık 915 trilyon lira ve 4.000.000 kayıtsız sigortalı için yıllık 629 trilyon lira olmak üzere toplam 1 katrilyon 544 trilyon lira katkısı karşılığında 6 katrilyon 589 trilyon lira sigorta ve vergi geliri elde edilmiş olacaktır. Bu hesaplamanın aktüeryal kontrolü yapılarak, devlet katkısı yöntemiyle elde edilecek doğrudan kontrol yapısıyla, sosyal güvenlik desteklerinin bütçeye yük olmaması sağlanmalı ve böylece sosyal güvenlik açığının kapatılması süreci başlatılmalıdır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |