|
|
Son dakika diye bir şey yok!
Ankara'da kar var. Hem de nefis bir kar. Akşam Başbakanlık binasından çıktıktan sonra gazete ekibinden ayrıldım ve tek başıma Kızılay'a doğru yürüdüm. İçimden türküler söyleyerek... "Yine karlar yağdı gönül dağıma, kime ne söyleyim, kime ne deyim..." Ne zamandır Ankara'da böyle kar görmemiştim. Ne zamandır Ankara'da kar görmemiştim. Zaten Ankara'yı da görmemiştim ne zamandır. Aynı anda ülkenin pekçok yerinde kar yağmaktaydı hava raporlarına göre. Dağlarına, tepelerine... Irak'ta da öyleydi muhtemelen. Kar yağışı güzel. Ya bomba yağışı? Türküler devam ediyor... "Yüce dağ başında kar havası var... Kurdunan kuzunun ne davası var?" Burada kuzu Irak oluyor, kurdu tahmin edin! * * * On dakikalık yürüyüşün ardından pastaneden içeri kardan adam gibi girdiğimde, içeride bekleyen arkadaşlar görüşmenin nasıl geçtiğini öğrenmek istediler. Başbakan size ne söyledi? Çay söyledi. Cevabım onları tatmin etmemişti. Küçük birer tebessüm, o kadar. Gerçekten... Gerçekten üç-dört çay içtik. Başka? Son olarak birer ıhlamur geldi. Fakat Abdullah Bey ıhlamurunu içmedi. Yahu konuştuklarınız... Hepsi savaş üzerine... İlk olarak, "Şu anda burada oturmak isteyen var mı?" diye sordu. Başbakan içeride toplantı yaparken bir müddet bekledik. Geldiğinde kendisine yer vermiştim. Ha orası ha burası demenin anlamı yoktu. Öyle değil çünkü. Sayın Başbakan başka bir şey söylüyordu. Çok başka! Aldığım notlardan Başbakan Gül'ün sözlerini aktarmaya çalışayım: "Irak'taki sıcaklığı biz aylar öncesinden farketmiştik. Komşularımızla ve Avrupa ülkeleriyle temaslarımızda endişelerimizi dile getirdik. Olacakları önlemeye çalıştık. Fakat halkla ilişkiler kısmına vakit ayıramadık. Şov yapma gayreti içine girmedik. Herşeyi paylaşamadık. Bu yüzden bazı sıkıntılar doğdu. Popülist davranmayışımız, bilgilendirmeyi ihmal etmişiz gibi algılandı. Bizim bütün çabamız savaşı önlemek üzerine. Hâlâ tamamen ümitsiz sayılmayız." Görüldüğü ve çok sık söylendiği gibi, Türkiye Hükümeti savaşı önlemek için son dakikaya kadar çaba gösterme azminde. Bana kalırsa, son dakika diye bir şey bile olmamalı. Son dakika denen, öyle zannedilen dakikadan sonra da çabalar hız kesmeden devam etmeli. Siyaset adamı poker bilmeli mi?
İyi poker bilenleri de görmüştük vaktiyle derseniz, ona bir itiraz yükselmez kimseden. Ancak o devir geride kaldı. Vatan gazetesi dün "Kasımpaşalı'yla Kovboy'un pokeri" sürmanşetiyle çıktı. Bay Buş ve Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafları altında, her ikisinin elinde bulunanlar, dörder madde halinde sıralanmış. ABD Başkanı muhtemelen poker biliyordur ama Tayyip Bey için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Öğrenmeye vakti olduğunu sanmıyorum. Bugüne kadar bir kere bile oynamamıştır. Bildiğiniz gibi Tayyip Bey futbol oynadığı için gol atmaktan anlar. Bakalım Irak konusunda Amerika'ya nasıl bir gol atacak? Milletin merakla beklediği konu bu. Ağları havalandırmasını istiyoruz, gönlümüzden böylesi bir sürpriz geçiyor. Siyaset adamları ille de poker bilmeli düşüncesinde olan varsa ve Tayyip Bey'i ikna eden çıkarsa, bu konuda kendisine yardımcı olabilirim. Yalnız, yanımıza Vatan gazetesi ekibini de almamız gerekir. İlk ders, şöyle başlar: Poker, beşer kâğıt ile oynanır. Gazetede yansıtıldığı gibi dört kâğıtla değil. ENDİŞELİ CEVAP
Başbakan'a sorduğum "Bugünlerde Saddam'ın başına bir şey gelirse, mesela emr-i hak vaki olursa, sizce Amerika yine saldırır mı, yoksa vaz mı geçer?" şeklindeki soruya verdiği cevap şuydu: "Buna cevap vermem yanlış anlaşılabilir." Fikrimce Başbakan'ın bu endişesi, çok şey anlatıyor. Özetle, maksat Saddam değil. Eğer öyle olsaydı, ilk Körfez savaşı sırasında işini bitirebilirdi Amerika. Saddam'ın defterini dürer ve çeker giderdi. Öyle yapmadı. İleride lazım olacak diye bıraktı. Çobanın, azığını idareli kullanması gibi bir şey benim anladığım.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |