Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Nükleer füzelerimizle her yeri vururuz. Roma'yı bile!'

Amerika'nın Irak'a saldırısına "evet" diyenler ya da "demek zorunda kalanlar", Suriye ve İran'la ilgili planlar önlerine geldiğinde ne söyleyeceklerini şimdiden belirlemeli. "Şantaj", "ağır baskı" veya "ültimatom"lar, o zaman şimdiki kadar bile ikna edici olmayacak. Zira bu "evet"in, Türkiye'nin güvenlik kaygılarından ziyade Amerika'nın tek yanlı çıkarlarına göre şekillendiği konusunda güçlü bir kanaat var.

Amerika'nın, Irak'la başlayacak süreç içinde İsrail'in güvenlik öncelikleri ve enerji kaynakları ekseninde uygulayacağı Yeni Ortadoğu Politikası çerçevesinde İran'dan Filistin'e veya Basra Körfezi'nden Kızıldeniz'e uzanan hat üzerindeki ülkelere yönelik planlarının gizlilik tarafı kalmadı. 17 Şubat tarihli Haaretz gazetesinde yer alan haberde, İsrail Başbakanı Ariel Şaron ile ABD Dışişleri Müsteşarı John Bolton arasındabir gün önce yapılan görüşmeden aktarılan ifadeler, bu kaygıların ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şaron, Yahudi lobisinin ve ABD'yi yöneten "şahinler"in önde gelen isimlerinden olan Bolton'a, "Irak harekatından sonra İran, Suriye ve Libya'nın da silahsızlandırılması gerekir. Irak'ta yaşanacak zafer bir model olarak bu planların gerçekleştirilmesini kolaylaştıracaktır" diyor ve İsrail'in özellikle İran tehdidi üzerinde yoğunlaştığını söylüyor. Bolton ise, Amerika'nın Irak'tan sonra İran, Suriye ve Kuzey Kore tehditlerine yöneleceği cevabını veriyor.

Yine Kudüs İbrani Üniversitesi'nden askeri tarih üzerinde uzman olan bir profesör, "Birkaç yüz atom bombamız ve füzelerimiz var. Bunlarla her yeri vurabiliriz. Hatta Roma'yı bile. Avrupa başkentlerinin çoğu hava kuvvetlerimizin hedef alanı içinde. Kendimizle birlikte bütün dünyayı batırma imkanına sahibiz. Sizi temin ederim, İsrail batarsa bu olacaktır" diyebiliyor. Bir tarafta silahsızlandırma diğer tarafta her geçen gün daha da güçlendirilen böylesine bir tehdit... Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey İran'a gitti. ABD ve İsrail'in İran'ın kitle imha silahları ürettiği yönündeki ısrarlarından sonra, bu ülkenin silahsızlandırılması tartışmalarına hazırlık yapılıyor. Sonra Suriye, Lübnan ve diğerleri. Yani İsrail dışında bütün ülkeler. Caydırıcı güç olan her ülke hedef. Türkiye sınırlarına kadar İsrail'in önünde engel kalmayacak. İsrail'in zamanla Türkiye'yi de tehdit olarak algılamayacağını kim iddia edebilir? "Saddam silahsızlandırılsın" şeklinde, ilk başta oldukça masum olan talebi ısrarla dile getirenler, bu silahsızlandırma politikasını neden etraflıca tartışmıyor?

Dünya 'pazarlığı' izliyor

Dünya, Türkiye ile Amerika arasındaki savaş pazarlıklarını ibretle izliyor. Irak'a saldırı hazırlıklarına taraf olanlarla ABD arasında bu tür bir "pazarlık" yaşanmadığı gibi, karşı olanlar ile ABD arasındaki kriz bile bu kadar gürültü koparmadı. En şiddetli çatışma "Alman-Fransız ekseni" ile "ABD-İngiliz bloku" arasında yaşanıyor. Dünya güç dengelerini yeniden belirlemesi beklenen bu derin çatışma bile, kendi seyrinde ve oldukça rafine şekilde gelişiyor. Fransa, ABD'ye yönelik direncin Afrika ayağını harekete geçirmeye çalışırken Almanya, ABD'nin Irak'a saldırması halinde Afganistan'daki askerlerini geri çekeceğini açıkladı. Almanya'nın Afganistan'dan çekilmesi demek, ABD için yeni bir Afganistan macerasının başlaması demektir. Filipinler'deki Müslümanlar'a karşı katliam boyutunda saldırılar yapan ve bölgeye yeni askerler gönderen Amerika, Irak savaşı sırasında Afganistan'da şiddetlenecek dirençle de baş etmek zorunda kalacak. Türk askerlerinin dönmesinden sonra ülkedeki Amerikan askerine karşı şiddetli direnişin başlayacağına dair bilgiler geliyor. Saflar bu kadar netleşmişken Alman askerleri Amerika için neden ölsün? Bu denli bir ayrışmanın artık geri dönüşü yok.

Amerika'nın şantajları sadece Türkiye'ye yönelik değil ki? Ancak bu "şantaj"lara teslim olan ülkelere bir bakın. Filipinler, Ürdün, Kuveyt ve Katar ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri... Türkiye'nin bu ülkelerle aynı sınıfta zikredilmesini kimse hazmetmez. O zaman "şantaj" gerekçesi havada kalıyor. Eğer gerçekten "şantaj" yapılıyorsa o zaman "stratejik ilişkiler"den söz etmek mümkün değil. Durumun yeniden tanımlanması lazım.

Ancak Türkiye bu savaşı erteler

Türkiye, Amerika ve İngiltere'nin Irak'a saldırısını "erteleyebilecek" tek ülke. Ancak her ne kadar "sıkı pazarlık" yapılsa da, birçok gelişmenin ortaya çıkardığı resim, Türkiye'nin "zihnen" bu harekata karşı olduğu konusunda ikna edici ipuçları göstermiyor. AK Parti lideri Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin çekincelerini ve sorumluluklarını öne alan son açıklamalarına rağmen, özellikle askeri alandaki gelişmeler, Türkiye'nin iştirakinin güvenlik kaygılarının çok ötesine geçtiği izlenimini veriyor.

Oysa, Kuzey Cephesi'nin açılamaması, savaşın en azından önümüzdeki sonbahara ertelenmesine imkan tanıyacaktır. İngiltere'nin bile bu kadar köşeye sıkıştığı, uluslararası kamuoyu ve güçler dengesinin böylesine tek yanlı ve haksız bir saldırıya karşı geliştiği dönemde, ABD'nin saldırı planlarını bir süre ertelemesi imkansız değil. Mart ayından sonra zaten bu kapsamda bir harekata girişilmesi mümkün değil. Yani bir aylık süre Irak'ın kaderini belirleyebilir. Bu bir ay zarfından ABD'nin o meşhur "B Planı"nı uygulama şansı yok.

ABD, İngiltere ve İsrail dışında, Türkiye dahil hiçbir bölge ülkesiyle Irak'ın kaderine ilişkin temel politikalarda işbirliği yapmayacak. Ne iktidarı paylaşacak ne de ülkenin zenginliklerini. Washington'ın Irak'ı tek başına yöneteceğine dair planlar yayınlanıyor. ABD'nin 21. yüzyıla yönelik küresel hegemonya projesi zaten "hiçbir şeyi paylaşmama" esası üzerine kurulu. Musul ve Kerkük'e Türk askeri yerleşecek haberleri propagandadan başka bir şey değil. Kuzey Irak konusunun tekrar düşünülmesi gerekiyor. Musul/Kerkük konusunun da. İster güvenlik isterse zenginlik açısında bakılsın, her iki halde de Türkiye'nin aleyhine gelişmelerin olması ihtimali çok yüksek. O zaman, Türkiye'nin siyasi ve askeri pazarlıkları ne tür bir kâr/zarar hesabı üzerine oturtuldu? Ben, bu işbirliğinin, pazarlıkların veya güvenlik kaygılarının çok ötesinde bazı şeylere endekslendiği ve karar sürecinin bugüne ait olmadığı konusunda ciddi endişeler taşıyanlardanım.


22 Şubat 2003
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED