T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İletişim Şûrâsı ve basın özgürlüğü...

Ankara'da iki gündür Devlet Bakanlığı ve RTÜK'ün birlikte düzenlediği İletişim Şûrâsı'na izliyoruz; daha doğrusu komisyonlarında çalışmalara katılıyoruz.

Hükümetin belirttiği bir hedef kamuoyuna birçok kez yansıdı. Bu hedef, basın, yayın, iletişim konusundaki düzeni demokratikleştirmek, çağdaşlaştırmak üzere ve mevcut sorunları dikkate alarak yeniden inşa etmek. Şûrâ bu hedefin ilk adımı olarak karşımızda. Ancak burada önemli olan amaç kadar araç.

Bu çerçevede Türkiye'de iletişim konusundaki kurumların ve iletişime ilişkin yasal çalışmaların siyasi sorumlusu olan Devlet Bakanı Beşir Atalay anlamlı ve düzgün bir girişime imza atmış bulunuyor.

Nitekim İletişim Şûrâsı ilgili kurumlar, kişiler ve örgütlerle bir ortak mantık yürütme, ortak sorun tespit etme ve yeni yapılacak düzenlemelere ilişkin bir çerçeve geliştirme amacını taşıyor. Ve hükümetin siyasi kararlara sivil katılım konusunda verdiği sözü bir anlamda yerine getirmesine de işaret ediyor.

Hükümetin ve bakanlığın bu şûrânın toplanmasından önce herhangi bir yasa taslık çalışması yapmamış olması, başka bir deyişle şûrâyı hazırlanan bir çerçeveyi meşrulaştırma aracı olarak görmemesi de son derece önemli.

Ancak belirtmek gerekir ki, yeni bir çerçeve konusunda asıl iş yine siyasi iradeye ve yasama organına düşücek. Zira katılımcılar doğal olarak farklı eğilimleri, hatta farklı çıkarları temsil ediyorlar. Bir kesim tekelleşmeden şikayet ederken, özellikle Doğan Grubu temsilcileri bunun tersi yönde görüşler belirtiyor. Bu birçok konuda böyle…

Bir dönem gazete sahiplerinin ekonomik çıkarlarını korumak için basın ögürlüğünden fedakarlıklar yapmayı göze alan hakim bir basın anlayışının varlığı dikkate alınırsa, siyasi iradenin ve yasamanın çağdaş değerleri ve ilkeri öne alarak hakemlik yapmasının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bir örnek verelim…

RTÜK Yasası… Bu yasa bir tür "Takriri Sükûn" Kanunu'dur. Ecevit hükümeti döneminde çıkarılmış bu yasa medya kuruluşlarının devlet ihalelerine katılmasını öngeren hükümleriyle; bu kuruluşların kendi ekonomik çıkarlarını biraz daha merkeze alacakları biraz daha "sübjektif basın faaliyeti"ne itmiştir.

Daha da öte yasa; yolsuzlukların yapısal temeli olarak kabul edilen bir modelin, yani siyasetçi-işadamı, bürokrat-işadamı, haberci-siyasetçi gibi ilişkilerde "işlev ya da güç birliğini" ifade eden bir modelin pekiştirilmesini ifade etmiştir. Bu çerçevede özellikle genç kuşaklar açısından etik ve ahlak bazında, basın yoluyla yanlış ve tehlikeli bir "değer oluşum sürecine" zemin hazırlanmıştır.

Aynı yasa, basın özgürlüğü başta olmak üzere, ifade ve düşünce özgürlüğü, bireysel hak ve özgürlükler alanında görülmemiş bir "geri gidişi", bir "kontrolu" devreye sokmuştur.

Yazılı basını da kuşatmak amacıyla "Basın Kanunu"nda da değişiklikler öngören yeni mevzuat, RTÜK'e, "millî güvenlik" açısından sakıncalı bulunan yazı ve haberler konusundaki şikayetleri baz alarak çok ağır cezalar verme imkanı sağlamıştır. Ve bu "imkan" çerçevesinde, basın sektörü çalışanlarının ciddi bir kimlik değişimine uğramaları ve sektörün iyice "devletleştirilmesi" neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir.

RTÜK gibi yargıyı ikame eden üst kurul yasaları, özgürlükler rejimi açısından son derece tehlikeli ve sakıncalıdır. Zira, bu kurullar "toplumun huzuru ve refahı" gibi tanımla kapsamı son derece geniş ve muğlak olan, hukuk hakemlik yapmadıkça siyasi fikre göre değişebilecek "millî güvenlik" ilkesini merkez almaktadır. Tabii bu koşullarda kurum, kuralın önüne geçmekte ve doğal olarak kurumlar buna uygun olarak seçilmektedir. Yeni yasaya göre kurula MGK'nın bir üye önerecek olması bunun en önemli kanıtlarından birisidir.

Dikkat çekici olan bir husus da şudur:

Tek parti döneminden bu yana belki de ilk kez, basın kuruluşları basın özgürlüğünü kısıtlayacak bir yasanın kulisini yapmışlardır. Özgürlük ve çıkar arasındaki bu ilişkinin işaret ettiği istikamet, bu yasayla başlayacak dönemin de istikametidir.

Bu durumda yapılacak ilk şey ortadadır:

İliteşim sahasını sivilleştirmek, hem devlet hem sermaye karşısında mümkün olduğunca özgürleştirmektir.

Ve tekrar edelim bu siyasi iradenin işidir. Umarız Şûrâ'dan da siyasi iradenin işini kolaylaştıracak düzgün ve demokrat ortak metinler çıkar…



22 Şubat 2003
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED