|
|
Glokalleşmeden Sevr'le gelen işgal korkusu yenilemez
Bütün dünyanın bir yılda ürettiği ürün, hizmet ve bilginin yarısı Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Ülkeleri birbirinden ayıran sınırların büyük bir esneklik kazanmasıyla, dünya bütün ülkelerin kolaylıkla yer alabildiği bir "global pazar"a dönüştü. Pazarda alınıp, satılan ürün, hizmet ve bilgilerin başında Amerika ve Avrupa'da üretilenler geliyor. Çünkü onların üretim gücü Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin toplam üretimine eşittir. Doksanlı yıllarda büyük bir hız ve yoğunluk kazanan globalleşme süreciyle, sınırlar önemini yitirince, Amerika ve Avrupa ülkeleri, üretim güçleri büyük olduğu için, dünya pazarlarını bütünüyle işgal ettiler. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin, herkesin karşısına Amerika ya da Avrupa'da üretilen ürünler ve bilgiler çıkar. Onların televizyon kanallarının dünyada ulaşmadığı ülke yoktur. Her ülkede, herkes Amerika ya da Avrupa'da üretilen ürün ya da hizmetle karşılaşınca, genellikle üçüncü dünya ülkelerinde, globalleşme, Batı ekonomi ve kültürünün dünyaya işgali olarak görülüyor. Pazarlara bakıldığında haksız değiller. Çünkü Amerika ve Avrupa'da üretilen ürün ve bilgiler, bütün dünya pazarlarını işgal etmiş durumdalar. Ancak bu işgal, globalleşmeden değil, onların üretim gücünden kaynaklanıyor. Globalleşme yalnızca pazarların nasıl işgal edildiğinin görülmesini kolaylaştırdı. Globalleşme süreci bir mikrofon gibi, bütün dünyaya sesini duyurmak isteyen her ülkeye, fırsat ve imkan veriyor. Ancak, keramet mikrofonda değil, mikrofonda konuşan ülkenin üretim gücündedir. Pazarda müşteriler mikrofonun güzelliğine değil, mikrofonla duyurulan ürünlerin kalitesiyle birlikte fiyatına bakarlar. Mikrofon yalnızca pazardaki ürünlere ilişkin bilgi verir, hiçbir zaman, haber verilen ürünlerin kalite ya da garanti belgesi değildir. Çok boyutlu olan globalleşme süreci, son on yılda, dünyada en çok tartışılan konuların başında geliyor. Çünkü globalleşme süreci, sanayileşme süreci gibi, ayak uyduramayan ülkeler dünya pazarlarında yer alamazlar. Globalleşme sürecinde ülkeler ekonomik, siyasal ve kültürel politikalarını sürekli yenilemek zorundalar. Statükocu ülkelerin, verimliliklerini artırarak "global pazar"da rekabet etmesi mümkün değildir. Globalleşme süreci Türkiye'de de yoğun bir biçimde tartışılıyor. Geçen yıl, İslami İlimler Vakfı'nın öncülüğünde düzenlenen "Küreselleşme İslam Dünyası ve Türkiye" Sempozyumu üç gün sürmüş ve çok büyük ilgi görmüştü. İSAV sempozyumun tebliğlerini ve yapılan tartışmaları aynı isim altında yayınlandı. Türk düşünce dünyasına, uzun yıllar güncelliğini koruyacak globalleşme konusunda kalıcı bir çalışma kazandırıldı. Sempozyum'un koordinatörlüğünü ben üstlenmiştim. Tartışmaları kitap halinde görünce, doğrusu çok mutlu oldum. Toplantının ana tezi globalleşmeye karşı glokalleşme olmuştu. Türkiye'de her alana egemen olan korkuyu yenmek için, Türk toplumunun Endülüs ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi, yeniden dünyaya açılmasından başka çare yoktur. Türkiye hiç fethedilmedi. Hep fethetti ve bağımsız oldu. Ancak Sevr korkusu Türkiye'de hala yenilemedi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |