|
|
Yazmadılar demeyin!
Çukurova Grubu ile BDDK arasında yürütülen gerçekten "esrarengiz" görüşmeler nihayet sone erdi ve imzalar atıldı. BDDK'yı bilmem ama Çukurova Grubu sonuçtan çok memnun olsa gerek ki, dünkü gazeteleri tam sayfa ilanlarla donatmıştı. Söz konusu ilanlar "minimalist" bir tarzda hazırlanmıştı; hepsi hepsi bir tam sayfaya serpiştirilmiş birkaç cümleden ibaret...Çukurova Grubu'nun ilanlarında siyah dizilmiş 5 cümle –doğrusunu söylemek gerekirse- insana hiç mi hiç "güven" vermiyordu! Bu 5 cümle sırasıyla şöyleydi: "Biz yapacağız" / "Türkiye yapacak"/ "Haydi Türkiye" / "Haydi Çukurova" / "Haydi çalışmaya". Haddinden fazla "ideolojik" özellik taşıyan bir ilan doğrusu! Nedeni basit: Dikkat ederseniz, "Biz" (yani "Çukurova") ve "Türkiye" (yani "biz") arasında manâsız bir özdeşlik yaratılmış! Bu aceleye getirilen "özdeşlik" ilişkileri ülkemizde sadece Çukurova'nın düşkün olduğu bir husus değil tabii; ülkemizde hemen her "Grup", kendi öz malı olan yatırımları hemen her zaman "Türkiye"nin (yani "bizim")) yatırımı gibi göstermeye çok meraklı! İyi bari; Çukurova-BDDK görüşmesi Allahtan iyi sonuçlandı da "Biz" de böylece kazanmış olduk.... Haaa... Mehmet Emin Karamehmet ne mi kazandı? Aman canım onun sözü bile edilmez; asıl "Biz", yani "Türkiye" kazandı! (Bu arada ilanda yer alan son emiri de unutmayın: "Haydi çalışmaya"!) Hürriyet'ten Fatih Altaylı'yı nasıl bilirsiniz bilemem; bu konuda ne düşündüğümü ben de söylemeyeciğim. Ama "Sezar'ın hakkını Sezar'a" vermesek de, dünkü yazısından dolayı Altaylı'nın hakkını teslim edelim.... Altaylı, çok haklı olarak, Kanal D muhabiri Işınsu Tezkan'ın basın toplantısında BDDK Başkanı'na yönelttiği "naif" ama çok yerinde bir soruyu aktarıyor. Soru özetle şöyle: Hazinenin piyasalara kısa vadeli ve yüksek faizle borçlandığı bir dönemde, Çukurova Grubu'nu uzun vadeli (15 yıl) ve düşük faizli borçlandırmanız ne iştir? Altaylı, BDDK Başkanı'ndan gelen cevabı güzel özetlemiş: "Çok basit bir soru. Ancak Engin Akçakoca bu basit soruya cevap veremedi." İş tabii ki BDDK Başkanı'nın sorulara hakkıyla cevap verememesiyle bitmiyor. Bir de şu "teşekkür" faslı var. İsterseniz, bu faslı da Fehmi Koru'nun dünkü yazısından naklen hatırlayalım: "Ancak, anlaşılmayan, BDDK Başkanı Akçakoca'nın, isimlerini tek tek anarak kendilerine teşekkür ettiği hükümet üyelerinin bu anlaşmayı neden onayladıklarıdır. Hatalı ekonomik kararları yüzünden halk tarafından tasfiye edilmiş bir siyasi kadronun yol açtığı kamu zararlarını görmezden gelmek onlara düşmemeliydi." Evet Çukurova-BDDK arasındaki hikayeye ilişkin söyleyeceklerim bugünlük bundan ibaret.
Dün bir arkadaşım şu soruyu sordu: Daha dün bir bugün iki iktidar olmuş bir partide, (yani AKP'de) alelacele "tüzük değişikliği"ne gitmenin ne gereği vardı? Verecek cevap bulamadım doğrusu... Parti içinde bir "kaynama" yok, muhalif bir kanadın yeşermesi deseniz, bildiğimiz kadarıyla ondan da eser yok... Peki o zaman, olduğu kadarıyla "parti içi demokrasi"ye tırpan atan bu değişiklik de neyin nesi? "Acaba Irak seferi için Meclis'ten alınacak yetkiyle filan ilgili olmasın" dedim ama dediklerim bana bile inandırıcı gelmedi. Yeni Şafak'ta söz edilmediği için belki bilmiyorsunuzdur; "Tüzük değişikliği" hikayesi aşağı yukarı şöyleymiş: "Ak Parti'nin kuruluş tüzüğünde, bütün seçimlerde kullanılması öngörülmüş bulunan 'çarşaf liste' usulü kaldırılmış, delege seçemlerinden başlayarak büyük kongreye kadar 'liste usulü'nün kullanılması kuralı getirilmiştir. Bu kural, parti içi muhalefetin oluşmasını daha başlangıçta engellemeye; her zorluğu göze alanların yönetime gelme yollarını kapamaya yeter." (Tarhan Erdem, Radikal, 4 Şubat) "İlçelerden başlayarak, genel merkeze kadar bütün yürütme kurullarının o kademe başkanınca atanması kural haline getirilmiştir. Ak Parti artık, gerçek yöneticileri başkanlar tarafından belirlenen 'demokratik' bir siyasi partidir!" (T. Erdem) "Son tüzük değişikliğiyle, 'üyelik'leri belirsizleştirilen üyelerin ve delegelerin, kurul ve kongrelerde seçme, seçilme ve siyasal haklarını özgürce kullanmaları , partide çoğulculuk ve katılımcılık tam anlamıyla yok edilmiştir." (T. Erdem) Evet, işte size (T. Erdem'in de arzu ettiği gibi) önümüzdeki günlerde tartışmaya değer bir ikinci konu....
Yazıyı fazlasıyla uzattık ama bir üçüncü konu daha var ki, ona da temas etmezsek olmaz. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde açılan "Hükümet ve Liderlik Programı"(?) adlı programın açılışında yaptığı konuşmada "Lider olunmaz, lider doğulur" demiş. Sizi bilmem ama bu sözleri işitmek doğrusu beni hiç memnun etmedi. (Dilerim gazetelerin yalancısı durumuna düşerim!) Ben kendi adıma "liderliğin" lafından bile haz etmem; benim duymaktan memnun olduğum (hele de siyasette) sözcük "yoldaşlık"tır! Aklınıza hemen "komünist yoldaşlar" gelmesin, her yolun yoldaşlığı vardır... Peki niçin "liderlik" değil de "yoldaşlık"? Nedeni çok basit: Çünkü ancak aralarından "lider" çıkarmayan yoldaşlar arasında eşit bir ilişki vardır ve de gerçek "dostluk" da ancak eşitler arasındadır.... Siz bakmayın "Hükümet ve Liderlik Programı" gibi sonradan icat olmuş o programlara!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |