AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

R Ö P O R T A J
Yassıada bir faciadır

Yassıada, işkencenin, siyasal ve sosyal rezaletin amblemidir. Bir 'vatan haini'ni savunduğum için ben de 'vatan hainiydim'. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı savunduğum için hırsızdım, uğursuzdum, namussuzdum (!)

  • ABDULLAH MURADOĞLU İstanbul- 27 Mayıs 1960'daki askeri darbenin ardından Yassıada Mahkemeleri'nde yargılanarak idam edilen Başbakan Adnan Menderes'in avukatı Talat Asal anılarını yazdı. Asal, 1961'den 12 Eylül 1980'deki askeri darbeye kadar Adalet Partisi'nden milletvekilliği yaptı. 12 Eylül 1980'deki askeri darbe sırasında Gençlik ve Spor Bakanı olan Asal, AP Genel Başkan Yardımcılığı yaptı. Asal'ın "Güneş Batmadı: Müvekkilim Adnan Menderes ve Yassıada" isimli anıları Selis Yayınları tarafından basılıyor. Kitap 27 Mayıs'tan itibaren kitapçılarda olacak. Av. Asal ile Yassıada'yı Menderes ve 27 Mayıs'ı konuştuk.

    43 yıl sonra Yassıada anılarınızı yazmanızın nedeni nedir?

    "Yassıada bir faciadır. 20. yüzyılın ikinci yarısında 21. yüzyılın üst merdivenlerini çıkarken dünyanın tanık olduğu bir faciadır. İşkencenin, siyasal ve sosyal rezaletin amblemidir. Yassıada'yı yaşayanlar tam anlamıyla bu faciayı yazmamışlar, söylememişlerdir. Bırakınız yazmayı dostlarına, eşlerine, çocuklarına, kardeşlerine bile Yassıada'da yaşananları, yaşadıklarını söylememişler, anlatamamışlardır. Benim de merhum Menderes'in savunma avukatı olarak bildiklerim, gördüklerim hatta belgelediklerim vardır, çektiklerim vardır, Bunları ben de aynı düşünceler ve aynı kurallar içinde söylemeyeceğim, yazmayacağım. Ancak bazı ipuçları vereceğim. 27 Mayıs'tan sonra özellikle ve de özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında gördüklerim, gözlemlediklerim karşısında artık birçok gerçeklerin gizli kalmasını hatta gölgede kalmasını doğru bulmadım. Geçen yıllar içinde hele hele 12 Eylül 1980 sonrasında pekçok ama pekçok gerçeğin ters yüz edildiğini gördüm. Yukarıda belirttiğim esaslara sadık kalarak, anlatmayı doğru bulduklarımı anlatıyorum. Çünkü sevgili Burhan Apaydın'la benim dışımda birçok kimse Menderes'in avukatıyım diye piyasaya çıktı. Öyleyse pekçok şeyin sergilenmesinde zaruret vardır diye düşünüyorum. 27 Mayıs hadisesi Türkiye'yi elli-yüz sene geriye götürmiştir. Türkiye hâlâ 27 Mayıs'ın ıstırabını çekmektedir.

    Merhum Menderes'in avukatlığı nasıl gerçekleşti?

    27 Mayıs 1960'da askeri darbe olup, Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile diğer DP'liler tutuklanarak Yassıada'ya gönderildi. Merhum Menderes ile tanışıyorduk. Yassıada'da iken bana bir mektup yazdı. Benim, İzmir ve İstanbul'dan üç avukatın kendisini savunmamızı istedi. Ben, Hüsamettin Cindoruk ve Burhan Apaydın bu işi üstlendik. Rahmetli Menderes Beyefendi'yle ilk karşılaşmam şöyle oldu: Bir akşam üzeri Beyoğlu'ndaki Devran Otel'in lobisinde Hüsamettin Cindoruk ve diğer avuktat arkadaşlarla otururken, içeriye üç subay girdi. 'Talat Asal kim?" diye sordular, 'Benim" dedim. 'Seninle Yassıada'ya gideceğiz. Müvekkilinle görüşeceksin" dediler. Dolmabahçe rıhtımına geldik. Meşhur Lale Motoru'na bindik. Deniz çok dalgalıydı. Motora girer girmez küfürün ve hakaretin yağmuru yağmaya başladı. Bir 'vatan haini'ni savunduğum için ben de vatan hainiydim onlara göre. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı savunduğum için hırsızdım, uğursuzdum, namussuzdum. Kadıköy'ü geçtikten sonra deniz öylesine kudurdu ki dalgalar güverteden aşıyordu. Hücumbotlar etrafımızda dolaşıyormuş. Yassıada iskelesine yanaştığımız zaman sırılsıklamdım. O halde elimde çantamla koğuşlardan ayrı olan bir binaya götürüldüm. Akşamın karanlığında içeri girdim, sanıyorum yemek salonuydu. Menderes ve Bayar hariç o binada kalan hükümet üyeleri o salonda yemek yiyorlarmış. Sonra dört subay geldi, onlar oturduktan sonra Adnan Bey'i getirdiler.

    Nasıl görünüyordu?

    Üzerinde kahverengi bir elbise, krem rengi bir gömlek, kahverengi bir kravat, bej çorap ve kahverengi bir ayakkabı vardı. El sıkıştık, karşılıklı oturduk. Yüzüme dikkatlice baktı, gözleri ve mimikleriyle beni tanıdığını böyle anlattı. Bir subay 'Görüşme süresi yarım saattir' dedi. Rahmetli, subaya döndü, bilinen inceliğiyle yarım saatte ne konuşabileceğini anlatmak istedi, bunca zamandır yalnız kaldığını hiçbirşey bilmediğini söyledi. Subay böyle emir aldıklarını ifade etti. Karşılıklı oturduk, subaylar etrafımıza oturdular. Cebinden Yenice sigarası çıkardı, yaktı. Çok zayıflamıştı, sigaraların birini diğerinden yakıyordu. Her görüşmemizde böyle gözledim. "Nasılsınız efendim?" diye sordum. Gözlerimin içine öyle bir baktı ki anlatabilmem mümkün değil. Sonra dudaklarında alaylı bir tebessüm meydana geldi. 'İyiyim kumandanların sayesinde, iyiyim' dedi. Bu tarizi, bu sitemi orada bulunan subayların anlayabilmiş olduklarını sanmıyorum. Sonra ailesini, Berin Hanım'ı, Yüksel ve Mutlu beyefendileri sordu. Merakı mucip bir şey olmadığını kendilerini teselli maksadıyla anlatmaya çalıştım. "Dostlarınız, yakınlarınız icab etmesi gereken yakın alakayı gösteriyorlar, merak buyurmayınız" dedim. Birdenbire gözleri buğulandı ve o buğulu gözlerle bakarken dudakları titredi ve sordu: 'Aydın nasıl?' İyi olduğunu ve altını çizercesine güçlü bir sesle metin olduğunu söyledim. Memnuniyetini hem gözlerinden gördüm, hem de sesinden duydum. Çantamı yerden aldım, masanın üzerine koydum. Çantamda açılmış olan davaların dosyalarına ait bilgiler, belgeler vardı. Bunları anlatacaktım ve notlar alacaktım. Bir subay 'çantayı niye açıyorsun?' dedi, sebebini söyledim. 'Çantayı kapat, not alamazsın, dosyaya bakman yasaktır' dedi. Birbirimizden yaşlı gözlerle ayrıldık. Lale motoruna tekrar bindim. Bu sefer kapalı bir yere oturtuldum. Dönerken hiçbir subay benimle konuşmadı. Beni gece 22.00'e doğru Dolmabahçe Rıhtımı'na bıraktılar.

    Başka engellerle karşılaştınız mı?

    Savunmanın imkansız hale getirilebilmesi için hangi yollara başvurulduğunu sergileyebilmek amacıyla şimdi de bir macerayı aktaracağım: 27 Mayıs olayının hemen sonrasında ben, Hüsamettin Cindoruk ve gene Ankara barosundan Fevzi Çığırgan çalışmaya başladık. İyi hazırlanmıştık. Avukat Cindoruk ile Çığırgan benden birkaç gün evvel İstanbul'a intikal ettiler. Belirli bir gün, belirli bir saat, belirli bir yer tespit etmiştik. O gün buluştuk. Cindoruk ile Çığırgan'a 'durum nedir?' diye sordum. 'Baba. Mesele otel meselesidir. Yüzlerce problemle karşı karşıyayız. Maddi sıkıntı içindeyiz, oteller bizi kabul etmiyor. Beyoğlu'nda pestenkerani bir otel bulabildim. Ama ayrılmamı istediler.' Menderes'in, Polatkan'ın avukatları Ankara'dan gelecekler, duruşmalar hergün devam edecek, İstanbul'da kalacağız, yatacak yerimiz olmayacak. Cindoruk, dedi ki, 'Beyoğlu'nda Devran Otel varmış. Sahibinin ağabeyi Yassıada'daymış, bizi kabul edebilirmiş' dedi. Allah gani gani rahmet eylesin sahibi Mustafa Morgül bizi kabul etti. Bizi kabul etme cesaretini yalnız Rizeli Mustafa Morgül gösterebildi, kendisine minnettar kaldık.

    Naaşlar neden nakledilemedi?

    Bunun için çok uğraştık ama olmadı. Demirel Başbakan iken bir gün Mutlu Menderes ile beni çağırdı. Boğaz Köprüsü'ne yakın bir yeri gösterdi. Merhum Menderes'in naaşının nakledileceği bu yeri beğendik. Ama bu da olmadı. Yer Milli Savunma Bakanlığı'na aitmiş, istemediler. Naaşları naklettirmemek için her gizli-açık pekçok baskı sözkonusu olmuştur. İktidar olmamıza rağmen bu engelleri aşamadık maalesef.

    Berin Menderes mahkemeden ümitsizdi

    Berin Hanım son derece metanetli ve tam bir hanımefendi idi. Mahkeme bitene kadar hep siyahlar giyinmiştir. Çocukları Yüksel ve Mutlu en yakın arkadaşlarımdı. Aydın Bey o zamanlar daha çocuk. Ben Beşiktaşlı, o Galatasaraylı'ydı. Onu bir kere Galatasaray-Milan maçı için Ankara'dan İstanbul'a götürdüğümü hatırlıyorum. Berin Hanımefendi, Adnan Bey'in idam edilmeyeceğine dair bir ümide hiçbir zaman bağlanamadı. Bu mahkemeden adalet beklenemezdi. Beklemedik. Kimse de beklemedi. Bu mahkeme muhakeme etmek için değil mahkum etmek için kurulmuş mürettep bir mahkemeydi. Son duruşmadan sonra Berin Hanım'a durumun feci olduğunu anlattım. Birtakım yerler nezdinde temasa geçmesini tavsiye etim. Ümitsizdi Berin Hanım. "Mevhihe (İnönü) Hanım'la görüşeyim" dedi. İsmet Paşa'nın Ekrem Alican'ın tesiriyle bir girişimde bulunduğu söylenir. Ben ne söylüyor ne yazıyorsam, hepsi belgelidir. İsmet Paşa'nın girişimiyle ilgili bir belge olmadığı için bu konuda bir şey söyleyemem. Söze dayanıyor, belgeye dayanmıyor. Hiçbir girişim netice vermedi. Çünkü o idarenin vicdanı yoktu.

    KUMKAPI'DAN YASSIADA'YA TÜNEL

    "Balmumcu'da tutuklu iken Tahsin Marmara ve iki arkadaşı geldiler. Tahsin Bey sırtından arızalı idi, sırtı çıkıktı. Cesur bir adamdı. Kumkapı'dan Yassıada'ya tünel kazıp Menderes'i kaçırmaya teşebbüsten tutuklamışlar. Arkadaşının biri topal, diğeri çolak idi. Bir gece bir sarhoş külhanbeyi geldi Balmumcuya. Külhanbeyi herkese "Sen niye tutuklandın?" diye soruyor. Sıra Tahsin Bey ve iki arkadaşına geldi. Tahsin Bey, "Bu iki arkadaşla birlikte Kumkapı'dan tünel kazıp Yassıada'dan Menderes'i kaçırmaktan tutuklandık" dedi. Adam kendisiyle dalga geçildiğini sandı. Tahsin Bey'e bir tokat attı, "Ülen benimle dalga mı geçiyorsunuz? Sen kambur, bu çolak, şu topal. Siz mi tünel kazıp Menderes'i kaçıracaksınız" dedi.

    Celal Bayar esti gürledi

    Celal Bayar mahkemeye karşı en sert tavrı almış olan muhterem bir zattır. Bayar'dan çekinirlerdi. Çünkü hiçbiri Bayar gibi mücadelelerden çıkmış, mücadelesi sırasında ölümle karşı karşıya gelmiş, Atatürk ihtilaline fiilen ve sorumlu olarak karışmış, gerçekten lider vasfını haiz kimseler değildi. Bayar idam kararını gayet soğukkanlı karşıladı. Hiç aldırmadı. Bayar ölümden korkan bir adam değildi.

    Bandosuyla tutukladılar

    "Tatar Tahsin Ağa'nın anlattığına göre, Mustafa Soykan isimli bir belediye başkanı, ki belediye bandosunu kurmuş, 27 Mayıs'tan sonra onu da kurduğu bandosunu da hapse attılar. Soykan, 30 gün valinin emriyle hapiste yattı. Kendi kurduğu bandosuyla hapse gönderilen bir belediye reisi, düşünün."


  • 25 Mayıs 2003
    Pazar
     


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED