|
|
o yüzden yaşayacak
HALE KAPLAN ÖZ
Kocamın kaderi o kadar alışılmışın dışındaydı ki böyle bir kitabı yayımlama düşüncesi zihnimde çok önceden yer etmişti. Çocukluğunda Kazakistan'a sürgüne gönderilmişti. Daha sonra yalnız çocukluk günleri, yoksulluk içinde ilk gençlik yılları, Çeçen halkının sürekli küçük düşürüldüğü yıllar... Sonra da İçkeriya-Çeçen Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının ilan edilişi; onurlu başkanlık dönemi.. Politikadan uzak bir insan olan benim için artık acı gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştı; alçaklıklar, ikiyüzlülükler, komplolar... En nihayetinde 1994-1996 Rus-Çeçen savaşı. Rus istihbarat teşkilatı tarafından yapılan yalan ve yanlış bilgilendirmeler bataklığı. İşte bunların hepsi bu kitabın yazılmasını hızlandırdı. Milyon Birinci ne demek, kitaba bu adı neden verdiniz? Çeçenler'in kaç tane generali var diye Cevher Dudaev'e sormuşlar. O da cevaplamış: "Her Çeçen generaldir! İnanmıyorsanız gidin ve herhangi bir Çeçen'e sen general misin? diye sorun. O zaman ne olacağını anlarsınız. Ben sadece milyon birinciyim." Hiçbir zaman çarları ve prensleri olmayan, en değerli şeyleri özgürlük olan bu halk hakkında söylenen tüm bu sözler doğru. O sık sık "Halkımız nasıl isterse öyle olur" derdi ve Çeçen halkı onun inancını haklı çıkarttı. Çeçenler'in toprağını alabilirsiniz, kanlarını dökebilirsiniz, ama yeryüzünde hiç kimse Çeçenler'in kendi şereflerini savunma hakkını ellerinden alamaz. Şehit bir eşi yazmanın verdiği duygusal yoğunluğu düşünerek soruyorum. Yazarken sizi en çok ne etkiledi?
Kitabımın tamamı şefkatli bir kalbin hafızasıyla yazılmıştır. Rus-Çeçen Savaşı yeni başladığı zaman eski bir Çeçen kulesindeydik ve oradan kaçmamız gerekiyordu ve tabii ki Çeçen halkının yok edilmeye çalışılmasını anlattığım bu iki bölüm beni en fazla duygulandıran bölümlerdir. Bir de onun sürgüne gönderilmesini yazmak benim için kolay olmadı. En zor anlarda bile Hakk Teala bizi bırakmadı. Cevher'in çok zaman önce, daha biz Sibirya'dayken bir şiirinde yazmış olduğu isteği gerçekleşti: "Ve ölmek memlekete düşüp, sarılıp dağlarımıza". Onun ileriyi gören rüyaları gerçekleşti ve şimdi, onu rüyamda görüşümde "Ben ölü değilim, ben yaşıyorum" diyor. Bu yüzden benim üzüntüm kutlu bir üzüntü.
Masalsı güzellikte gözleri olan genç yanıma geldi ve..
"1967'de babamın görev yaptığı bölgedeki askeri tatil kampına gittim. Subay evinde masalsı güzellikte gözleri olan zarif bir genç yanıma geldi. Atalarından yedi kişinin adını söyleyerek kendini tanıttı. Kafkaslar'da âdet böyledir diyerek açıkladı, ama o zamanlar ben ne Çeçenler, ne de o muhteşem âdetleri hakkında hiçbir şey bilmiyordum. O geceden itibaren her gün görüşmeye başladık, önümde muhteşem bir dünya vardı artık. Sonraki yıllar hiç ayrılmadık. 1969'da evlendik. Hayatımın en trajik gününe, onu öldürdükleri 21 Nisan 1996 tarihine kadar beraberdik. Onun üzerimdeki manevî etkisi çok büyüktü... O ölüme güldü ve bu yüzden insanlar için ebediyen yaşayacak."
|
|
|