|
|
Enflasyon fobisi mi,
enflasyon lobisi mi?
Merkez Bankası geçen hafta faiz oranlarını bir miktar düşürdü. Düşürdü düşürmesine de, döviz beklentinin aksine yukarı doğru bir tırmanışa geçmedi. Haliyle bir müddettir TL'nin reel olarak değerlenmesinden yakınanların sesleri altında ağzını pek de açamayanlar, başladılar karşı hücuma. Bankanın faiz indirimi ile birlikte yaptığı deklârasyon, manşetten ekonomi dersi olarak sunuldu bu çevrelerce. Söyledikleri, özetle, faizlerin indirilmesi yönünde Merkez Bankası üzerine kurulan baskının anlamsız olduğu ve bu baskıyı yapanların ekonomi cahili oldukları şeklinde. Tartışmanın tarafları, kısa süre içinde enflasyon lobicileri ile enflasyon fobicileri olarak yaftalandı. Türkiye işte böyle bir ülke. Bir şekilde yaftalanmadan ağzınızı açamıyor, söz söyleyemiyorsunuz. Sonuçta kamuoyu gündemine gelen her mevzu, açılan her tartışma işte böyle bir kısır döngü içine çekiliyor ve nihayetinde ortak bir görüş, bir konsensus oluşamıyor. Yanlış anlaşılan mevzu, Merkez Bankası'nın faiz oranlarının etkisi etrafında odaklanıyor. MB'nın belirlediği kısa vadeli faizler, genel olarak faiz oranlarını ancak kısmen yönlendirir. Bankaların MB ile işlemlerindeki faizler, bankalara bir maliyet olarak yansır ve bu sebeple piyasa faiz oranlarını ancak dolaylı olarak etkiler. Öte yandan, piyasa faiz oranları ile MB faiz oranları arasında da belli bir uyum olmalıdır. Piyasada faiz oranları düşme eğilimi içinde değilken, Merkez Bankası'nın faizleri düşürmeye kalkışması ne kadar tehlikeliyse, genelde faizler düşme eğilimi gösterirken, Merkez Bankası'nın kendi faizlerini yukarıda tutmaya çalışması da o kadar tehlikelidir. Son zamanlarda ikinci şık ağırlık kazanmıştı. Bununla birlikte, son dönemde kurların düşüşünün sebebi, genel olarak piyasada döviz arzının talepten fazla oluşudur. İnsanların muhtelif sebeplerle TL ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak İMF ile mevcut stand-by çerçevesinde ancak belli bir likiditeye izin verildiğinden dövizden çözülme devam etmektedir. Böyle bir ortamda, faizlerin düşüşü, TL talebinin ancak cüzi bir kısmını frenleyecek kısa vadeli bir etki yapacaktır. Faizlerin düşme eğilimi içine girdiği bir ortamda, Merkez Bankası'nın tepkisi gecikmelidir. Faizlerin düşmesi gerekmektedir, zira enflasyon düşmektedir, piyasalar istikrar kazanmaktadır. Faizlerdeki düşüş, dövizi yükseltmek için değildir. Ancak Merkez Bankası'nın faiz indirimi konusunda yavaş hareket etmesi, dövizin aşağıya olan spekülasyonunu arttırmaktadır. Zira, bu politika eğer Merkez Bankası'nın reel faizlerdeki düşüşü yavaşlatmaya yönelik bir politikası olarak algılanırsa, kısa vadeli sermayeye yanlış sinyaller gidecektir. Bu durum, sıcak para dediğimiz kısa vadeli yabacı sermaye akışını ve bankaların dövizde açık pozisyonlarını teşvik edebilir. Bu çerçevede kurların serbest oluşu bir anlam ifade etmez, çünkü ülkeye döviz akışı ile birlikte dövizde arz fazlası devam eder ve süreç kendi kendini besler. Merkez Bankası, faiz politikasını enflasyonla mücadelenin bir parçası olarak sunmaktadır. Ancak unutulan nokta, enflasyonun bir sonuç olduğudur. Emisyon, fiyat artışlarını körükleyen amillerden sadece birisidir. Enflasyonu etkileyen faktörlerin başında beklentiler, geriye doğru endeksleme ve girdi maliyetlerinin artması da gelmektedir. Beklentileri kırmak, geçmiş enflasyona göre endeksleme alışkanlıklarının ortadan kaldırılması zaman alıcıdır. Kısa vadede girdi maliyetlerinin düşmesi en önemli etkendir. Reel faizlerin yüksek oluşu, bu girdi maliyetlerinin en başında gelir. Bu durumda tüketimi körüklememek için yüksek tutulan faizler, maliyet yoluyla enflasyonu etkilemektedir. Kaldı ki, Türkiye'de iki yıldır bastırılmış olan tüketim talebi, 2003 yılında illa ki artacaktır. Dövizin mevcut seviyesi de bu gidişata yardımcı olmaktadır. Türkiye'de reel faizleri de, enflasyonu da belirleyen amillerin başında ekonomideki istikrar, kredi vermenin maliyetleri ve kredi verilebilir fonlar piyasasındaki arz ve talep dinamikleri gelir. Ekonomide istediğiniz kadar istikrar sağlayın, aracılık maliyetlerini istediğiniz kadar düşürün, Türkiye'de kamu kesimi borcu bu kadar yüksek seviyelerde olduğu sürece faizlerin düşmesi bir hayaldir. Özetle iç borç meselesini halletmeden ne faizleri daha fazla düşürebilir, ne de enflasyonu dizgin altına alabiliriz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |