T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ailesinden utanan kız

Annesi başörtülüdür, çarşaflıdır. Evlere temizliğe gidiyordur. Babasının üzerinde tersyüz edilmiş bir ceket, çıkma bir pantolon vardır. Kapıcılık yapıyordur.

Ve utanır kız onlardan. Saklar onları arkadaş çevresinden. Onların kazara, bir biçimde ortaya çıkmaları, sinir krizlerine yol açar. "Neden, neden çıktınız ortaya, beni küçük düşürdünüz arkadaşlarımın yanında" diye yüklenir annesine, babasına...

İşte o duygu abanıyor Türkiye'de bir kesimin üzerine. "Çağdaş yaşam tarzı"nı çok kutsadık ya, "Türkiye medeniyet değiştirdi" ya, o "imaj"ı yaralayan her şeyden utanıyor, ve yaraladığı düşünülen obje düşman ilân ediliyor. "Başörtüsü" böyle bir utancın sembolü ve böyle bir düşmanlığın boy hedefi bir kesimin nezdinde.

Dün, üniversitelerde sayıları artan başörtülü öğrencilerin dünyaya nasıl bir Türkiye imajı vereceği gündemdeydi ve "Batılı imajdan uzaklaşıyoruz" diyerek yolları kesildi başörtülü öğrencilerin. Aynı sebeple Merve Kavakçı'ya Meclis'te yemin ettirilmedi ve milletvekilliği iptal edildi.

Bugün, milletvekillerinin lojmanlara oturmaması hadisesi de, aynı "imaj ve utanç" bahsine bağlanıyor. "Eşi ve kızları başörtülü bunca Ak Parti milletvekili lojmanlara girip çıkmaya başlarsa nasıl bir imaj ortaya çıkar?" Bu soru soruluyor ve Ak Parti yönetiminin, bu kaygı ile milletvekillerinin topluca lojmanlarda oturmasını önlediği yazılıp çiziliyor.

Başbakan'ın eşi başörtülü... Meclis Başkanının eşi başörtülü... Ak Parti liderinin eşi başörtülü... Kabinede yer alan bakanların bir çoğunun eşi başörtülü... Parlamentoya seçilen insanların bir çoğunun eşi başörtülü...

"Ne olacak Türkiye'nin imajı?"

Sanırsınız ki Türkiye'nin imajından tek başına sorumlu bir kişi, kurum veya çevre var...

Yani siz başbakan da olsanız, bakan da, milletvekili de, sizin halinizden siz sorumlu olamıyorsunuz da, sizden başka birilerinin bundan kaygı duyması gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin imajından onlar sorumlu...

Şalvarlı, postallı, yemenili, harmanili vatandaştan oy istemek normal oluyor da, onların kıyafeti Ankara'ya yansıyınca utanç veriyor...

İşte bunun için Bülent Arınç'ın Meclis Başkanlığı'na aday olurken söylediği "inadına" sözcüğü tam yerine oturuyor. Ayrımcılığa isyanı seslendiriyor. Bir partinin Meclis'e taşıdığı insanları kişisel liyakatlarına göre değil, "eşlerinin başörtülü olup olmadığına göre" tasnif etmenin ortaya çıkardığı utancı hiç kimse dikkate almıyor. Bu tavırların bu ülkede yaşayan milyonlarca başörtülü hanımı rencide edip etmediğini dikkate almıyor. "Eşiniz başörtülü, öyleyse siz şu makama aday olamazsınız" demenin gerçekte, bir çok hakkı kadınlara, Batı ülkelerinden bile önce verdiği ile övünen bir ülkede, kadınlara yönelik bir aşağılama anlamı taşıdığını kimse dikkate almıyor.

Ve bu utanç verici tavır, Bülent Arınç gibi kişiliği, siyasetin idare-i maslahatları içinde değil, "hukukun üstünlüğü" ilkesi içinde yoğrulmuş bulunan bir simaya çarpıyor. "Bugüne kadar herhangi bir makama talip olmayan" Arınç, Ak Parti milletvekillerinin kararlılığı ile buluşarak, bu ülkede bir utanç olayını değiştirme iradesini sergiliyor.

Bir meydan okuma değil, Arınç'ınki, gösteri tutkusu hiç değil ... Bir onur savunması... "Hayır, annemizden babamızdan, eşimizden, kızımızdan utanmıyoruz." tavrı bu. Bunu yapmasaydı Bülent Arınç, eşinin yüzüne nasıl bakardı? Bunu herkes içine sindirebilir, "siyasetin ince ayarları" içinde hazmedebilir, ama işte biri bir yerde izzet-i nefsine daha fazla baskı yapılmasını içine sindiremeyebiliyor.

Dün Arınç, Meclis başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı'nı Prag'a uğurlarken, "başörtülü" eşi ile birlikte yer aldı havalaanında... Pırıl pırıl bir görüntü... Ne oldu, kıyamet mi koptu? Türkiye'nin imajından bir yaldız mı döküldü? Türkiye'nin "işkence" ile birlikte anılması mı utanç verici olmalı, seçimlerden ezici bir zaferle çıkan partinin başkanını yasaklı tutması mı "imaj katili" olarak görülmeli, başörtülü kadınlarıyla birlikte fotoğraf vermesi mi?

Bu fotoğraflara alışmamız lâzım. Annemizden babamızdan utanmayacak bir şahsiyet olgunluğunu kazanmamız lâzım. Ülkelerin kılık - kıyafetleriyle değil, maddi - manevi değerleriyle özgül ağırlık kazandıklarını görmemiz lâzım.

Tayyip Erdoğan, "Gittiğim her yerde benim durumum örnek gösteriliyor. 'Türkiye'de Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmediğinin, çıkarılan kanunların uygulanmadığının örneği sizsiniz' deniyor" diyor. Evet, asıl bunlardan utanmak gerekiyor.

Viyana Üniversitesinde 100'leri aşkın Türk kız öğrenci okuyor. Başörtüleri sebebiyle kendi yurtlarında okuyamamışlar. Orada, başarıdan başarıya koşuyorlar ve başörtülü olarak kendi ülkelerinde okuyamamanın izahını yapamıyorlar. Ülkelerini suçlamak istemiyorlar, ama durumları da ortada...

Belki de yarın bizim "Avrupalılar ne der?" diye "imaj kaygısı"na sürüklendiğimiz Avrupalı herhangi bir kurum, "Başörtüsü yasağını kaldırın" gibi bir kararı ortaya koyacak. Neden hep ülkemizi dövdürürüz?

Bülent Arınç'ı Meclis Başkanı seçilmesi vesilesiyle kutluyorum. Ama daha çok, bu onurlu jesti dolayısıyla kutluyorum. Bu jestlerin "meydan okuma" intibaı vermeden, en tabii çerçeveler içinde sürmesinin beklendiğini de ilave ederek...


21 Kasım 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED