|
|
Kişi savunmasız bırakılabilir mi?
Devlet, kişiyi kendine karşı savunmasız bırakabilir mi? Bu soruyu, kimin kime hizmet edeceği sorusu çevresinde irdelemeye çalışalım. Kimin kime hizmet edeceği statülerin belirlenmesiyle ortaya çıkartılır. Her şeyin düzenli olarak yürüdüğü, statülerin önceden belirlenmiş olduğu bir toplum düzeninde kimin kime hizmet edeceği hususunda tereddüt ortaya çıkmaz. Aslında ve son tahlilde, işlerin belirlenmiş bir dizgeye göre yürütüldüğü toplum düzeninde, bir bakıma herkes herkesin hizmetindedir. Özel kişiler arasında akitle belirlenmiş olan karşılıklı ilişkilerdeki kesinlik ve kimin kime hizmet vereceğine ilişkin belirlemeler, idareyle yurttaş arasında da aynıyla geçerli olmak gerekir. Özel kişiler arasında, kimin kime hizmet vereceğine ilişkin olarak belirlenmiş olan akitte her iki taraf da birbirine karşı yükümlülükler altına girer. Yükümlülüğünde eksik ve yanlış bulunan, yükümlülüğünü layıkıyla yerine getirmeyen tarafa karşı, bundan dolayı mağdur olanın dava ve talep hakkı doğar. Kişi ile idare arasındaki ilişkilerde de durumun böyle olması beklenir ve böyle olması gerekir. Durum, hukuk devleti niteliğini taşıyan devletlerde evleviyetle geçerlidir. Yurttaşın devlete karşı yükümlülükleri varsa, devletin de yurttaşına karşı yükümlülükleri ve borçları vardı. Devlet, kendini kutsal ilân edip yurttaşı üzerinde tahakküm edici mekanizmalar kurup geliştiremez. Devlet, yurttaşının başta hayatı olmak üzere, sağlık, güvenlik, akıl sağlığı, ırz ve namusunun korunması; kısacası yurttaşının kılına zarar gelmemesi için tedbirini alır ve örgütünü ona göre kurup işletir. Bu tür güvenceler arasında, yurttaşın, birbirine karşı olduğu gibi idareye karşı da dava açma hakkı bulunur. İdare, hele yurttaşı hakkında aldığı kararlardan dolayı, ona hukuk yolarını açık tutmak zorunluluğu altında bulunur. Sivil veya askerî kesim ayrımı yapılmaksızın, idarenin ister kendi ajanları hakkında, isterse herhangi bir yurttaş hakkında aldığı karar hukuk yollarına açık tutulmuyorsa orada, hukukî bir yönetimin ve bir hukuk düzeninin mevcut bulunduğuna ilişkin kuşkular uyanır ve böyle idareler hukuk açısından şaibeli bir nitelik ihraz etmiş olur. Bir ülkede yurttaş, bizzat kendi devletinin ve kendi idaresinin şerrinden korktuğu için yargı yollarına müracaat etmekten kaçınıyorsa, orda insanın haklarının teminat altında bulunup bulunmadığını sorgulamak gerekir. İdarenin kararı yargı denetiminin dışında bırakılmışsa durumun vahameti daha da artar. Çünkü bu halde, hukuk adına, insan hakları adına gayrımeşru işlemlerin yapıldığına ve bu gayrımeşru işlemlere idarenin sahip çıktığına ilişkin bir tablo ortaya çıkar. Bir ülkenin anayasası bizzat kendini dokunulmaz saymış ve değiştirilmezliğini öngörmüş; buna mukabil kişiyi savunmasız bırakmışsa, orada idarî, içtimaî ve ferdî düzlemde ve nihayet tümüyle hukuk alanında meydana gelen çürümenin, kokuşmanın, paçavralaşmanın vukuuna mani olunamaz. İnsanın da, idarenin de kendini düzeltmesinin önü tıkanmış olur.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |