|
|
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Hematoloji Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Haluk Koç, çok parlak bir kariyere sahip, kendi dalında Türkiye'nin önde gelen isimlerinden biri. 18 Nisan seçimlerinde CHP baraja takılınca sorumluluk almak gerektiğini düşünerek siyasete girdi. Kendi ifadesiyle "bir aydın duyarlılığı" gösterdi. CHP lideri Deniz Baykal listesinde yer vermemişti. O, listeyi delerek Parti Meclisi'ne girdi. Baykal'ın dikkatini çekti ve MYK'da görev aldı. CHP lideri Baykal, onu sürekli "siyasette yeni yüz ve örnek siyasetçi" olarak gösterdi. Seçim kampanyası başlamadan Anadolu'yu karış karış dolaştı. CHP'yi ve "Anadolu Solu"nu anlattı. Siyasete girince bölüm başkanlığını bıraktı. 3 Kasım seçimlerinden önce üniversitedeki görevinden istifa etti ve Samsun'dan seçilerek Meclis'e girdi. CHP'nin 3 grup başkanvekilinden biri oldu. "Gölge Sağlık Bakanı" olarak da gösterilen Koç, hastalarından bir türlü kopamadı. Hastaları şimdi Meclis'e geliyor, onlarla ilgileniyor. Hastalarıyla ilgili konuşurken gözleri doluyor. Kendi deyimiyle, "onların arasındaki ilişki, hasta-hekim ilişkinin ötesinde bir akrabalık ilişkisi." Röportaj için bulunduğumuz süre içerisinde biz de buna tanıklık ediyoruz...
İlginç bir siyasete girişiniz var. CHP Parti Meclisi'ne farklı bir kanattan girdiniz. Bu sizin için daha sonra sıkıntı oldu mu? -Önemli olan siyasete girmeye karar vermekti. 18 Nisan 1999'da CHP'nin baraj altında kalması gerçeğinde bu kararı vermiştim. O kanattan, bu kanattan diye hiç düşünmedim. Zaten benim amacım kavga etmek değil, kendi uzmanlık alanımdaki birikimlerimi siyaset yoluyla topluma aktarmak. En doğru yol olarak sosyal demokrasi, bunun en önemli adresi olarak da CHP'yi gördüm. Partinin en zayıf olduğu, en güçsüz olduğu dönemde bir aydın sorumluluğu taşıyıp, eleştirmek yerine katkıda bulunmak yolunu seçtim ve bu düşüncelerle 30 Eylül Kurultayı'nda PM'ye aday oldum. PM'ye girdikten sonra da Sayın Genel Başkan Deniz Baykal'ın önerisi doğrultusunda MYK'da görev aldım. Büyük bir risk aldınız. Sayın Baykal'ın listesinde yer almadan PM'ye girdiniz... -30 Eylül Kurultayı'nda o şekildeydi. Ancak bu daha önceki siyasi mücadelenin bir tarafında keskin bir şekilde yer almış anlamında değil. Üniversitede görev yapan bir akademisyen için siyasetin o boyutunda bile böyle bir işe girmek cesareti oldukça önemlidir. Birçok kişi ürker, özellikle delegeleri ikna etmede....
Baykal dışlayıcı değil
-Siyaset tam bir kurtlar sofrası gibidir. Buraya girmek çok kolay değildir. Bu aynı zamanda kariyerinize de zarar verebilir. Siz hiç bunlardan kaygı duymadınız mı? Hayır. 18 Nisan seçimlerinden sonra ben bir eziklik yaşadım. Biz bugüne kadar hep eleştirdik. Hep kişileri eleştirdik, ama hiç özeleştiri yapmadık. Özeleştiri yapmak zorundayız. Özeleştiri yapmalıyız ki, eleştiri yapma hakkı kazanalım. "Bizim bu kötü gidişte hiç mi hatamız yok?" bunu düşünmemiz gerekir. Ben ve benim gibi çok sayıda akademisyen arkadaşım bu şekilde 30 Eylül Kurultayı'na gitti. Tıp alanında 30 arkadaşımız vardı, bunlar daha sonra partinin sağlık politikasının oluşturulmasında görev aldılar. CHP'de öyle bir yapı var ki, günün birinde çıkıp parti yönetimine girmek isteyen bir kişinin önünde engel yoktur. -Meclis'e girememiş bir partide siyasete girdiniz. Hiçbir kurumda, gelen kişinin ayaklarının altına kırmızı halı serilmez. "Hoş geldiniz, nerde kaldınız, gözlerimiz yollarda kaldı, biz de sizi bekliyorduk" denmez. Bazı aydın duyarlılıkları vardır; "Ben çok birikimliyim, yeterliyim, oraya gittim ama bana ilgi göstermediler." Bu yanlış. İlgi odağı olabilmelisiniz, ilgi odağı olmadığınız için küsmeyeceksiniz. Kendiniz çalışacaksınız, çabalayacaksınız, kendinizi kanıtlayacaksınız, başarılı olacaksınız. Kimse kimseden üstün değil. Siyasette herkese yer var.
CHP başarılı oldu
-Seçimlerden CHP başarılı çıktı mı? Öncelikle nereden, nereye geldiğimizi iyi görmemiz gerekiyor. Parlamentoda temsil edilmeyen bir parti yüzde 19.45'e çıkıyor. Neden bardağın boş tarafından bakılıyor? Bardağı dolu tarafından da görmek lazım. CHP var olan bir yapıyı kaybetmedi, olmayan bir yapıyı kazandı şeklinde görmek lazım. Geçtiğimiz dönem bir siyasi parti yüzde 22 ile ülkeyi 3 buçuk yıl iktidar olarak yönetti ve Başbakanlık koltuğunu kazandı. Arada çok büyük bir fark var mı? Solda sadece CHP değil, DSP, YTP, ÖDP de seçime girdi. Başarısızlıkla suçlayanlar DSP'nin, YTP'nin alamadığı oyların faturasını neden CHP'ye çıkarıyorlar. CHP sıfır milletvekilinden 178 milletvekiline çıktı, bu kolay değil.
Sağ sol dengesi yapay
-Sol oyların toplamı yüzde 35'lerden yüzde 22'lere düştü. Bunu neye bağlıyorsunuz? Türkiye'de siyaset elma-armut hesabına dönüştürülüyor. Bence bu yanlış. Siyasetin kendi döngüsü var. 1980 öncesi sol-sağ oy kutuplaşmasına göre hesap yaparken dünyadaki değişiklikleri de gözönüne almamız gerekiyor. Bir defa Türkiye 1980 darbesini yaşadı. Türkiye'deki tarihi kurumsal yapılar kapatıldı. Bunlar içinde de en çok zararı CHP gördü. 1980 sonrası siyasetin adeta "tu kaka" olduğu, yasaklandığı bir dönem yaşandı. Hele de sol siyasetin ne kadar tehlikeli olduğu hafızalara kazınmak istendi. Dünyadaki siyaset dinamiği değişti ve Türkiye de bundan etkilendi. Sosyal demokrasi bir kabuk değiştirdi ve 2000'li yıllarda çağdaş bir sosyal demokrasi tanımlanmaya başlandı. Bugün CHP'nin izlediği yol; emeği önemseyen, emek ağırlıklı ama emekle sermaye arasındaki toplumsal uzlaşmayı kabul eden bir anlayıştır. "Artık sınıf kavgası, çatışması yok" diyor CHP.
'İnsanların hastaneye gidecek parası yok'
-Bir de uzmanlık alanınızla ilgili bir soru soralım. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, zorunlu hizmetin kaldırılacağı ve aile hekimliğine geçileceğini açıkladı. Bu projeler Türkiye'deki sağlık sorunlarını çözebilir mi? -Bugün insanlar hastaneye gidecek dolmuş parası bulamıyor. Gerçekten böyle hastalar var. Bu durum çok üzücü. Öncelikle bir dış politika gibi Türkiye'nin bir ulusal sağlık politikası olması lazım. En uzun dönem bakanlık yapan 3 buçuk yılla Sayın Osman Durmuş. Diğerleri daha kısa süre bakanlık yaptılar. Bakanlığa atanan bir kişinin istediği projeleri gerçekleştirmeye orada görev yaptığı süre yetmiyor. Yani politikalarda bir bütünlük yok. Bir yalın gerçek var; Türkiye'de sağlık hizmeti sunanlar da alanlar da mutlu değil. Sayın Bakan aile hekimliğinden neyi kastediyor bunu çok merak ediyorum. Aile hekimini eğer birinci kademe sağlık hizmeti yapan pratisyen hekim ve sağlık personeline koşut olarak ele alıyorsa buna katılıyorum doğru bir politika. Ama aile hekimini evinde oturan belli bir nüfustan sorumlu olan genel sağlık sigortasının bir uygulayıcısı olarak görüyorsa bunun Türkiye gerçeklerine ne kadar uygun olduğu tartışılır. AKP'nin en çok oy aldığı ve sayın bakanın seçim bölgesi Erzurum'u ele alırsak; Erzurum'da görevlendireceğiniz aile hekimleri Erzurum'un hangi köyündeki hangi hastanın birinci kademe ve koruyucu sağlık hizmetlerini gerçekleştirmede katkısı olacak? Zorunlu hizmetin kaldırılacağını ifade ediyor? Zaten biz bu uygulamayı antidemokratik görüyorduk. Sayın bakan da, ben de, şu anda parlamentoda görev yapan birçok hekim arkadaşımız zorunlu hizmet yapmış durumda. Türkiye'nin her coğrafyasında ve her kişiye yeterli, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti verebilmek 6 bin tane sağlık ocağı ve 12 bin tane sağlık evinin norm bir kadro ve standart bir teknik donanımla yapılandırmaktan geçiyor. Sayın bakanımıza başarılar diliyorum. Biz olumlu olan her adımda elimizden gelen desteği vereceğiz. Ben sayın bakanın başarılı olup olmadığını kendi seçim bölgesi olan Erzurum'un sağlık parametrelerini tartışmaya açarak kamuoyuna sunacağım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |