|
|
Dört yıl önce bir trafik kazasında hayatını kaybeden DYP eski milletvekili Prof. Dr. Tevfik Ertüzün'ün eşi Ceydan Ertüzün, Bilim Araştırma Vakfı çevresine yönelik operasyonda el konulan mallarını geri alabilmek üç yıldır mücadele veriyor. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi emanetinde olan yaklaşık 100 milyar lira değerindeki malları için defalarca mahkemeye başvuran Ertüzün, davanın devam etmekte olduğu gerekçesiyle olumlu yanıt alamadı. Prof. Dr. Cevat Babuna'nın da kızı olan Ertüzün, 1998 yılında adı kemik iliği kampanyasıyla gündeme gelen Oktar Babuna'nın ablası. Bir süredir ABD'nin Washington eyaletinde tedavi gören kardeşine refakat eden Ceyda Ertüzün, dava için zaman zaman Türkiye'ye dönüyor ve müsadere edilen mallarını almak için girişimlerde bulunuyor. Ertüzün, üç yıllık hukuk mücadelesini Yeni Şafak'a anlattı. Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu çok sanıklı davayla olan ilişkiniz ne? Davanın sanıkları arasında mıydınız? - Hayır ben bu davanın hiçbir zaman sanığı olmadım. Operasyon biliyorsunuz 12 Kasım 1999'da yapıldı. Operasyon bünyesinde emniyet mensupları rahmetli eşim Prof Dr. Tevfik Ertüzün'le birlikte oturduğum Bağdat Caddesi'ndeki evimize de geldiler. O gece 48 eve baskın yapılmıştı. Ben gözaltına alınmadım, kızkardeşim ve o gece bana misafir olan bir arkadaşım gözaltına alındı. Arkadaşım Alev Ulaşoğlu vakıfla hiçbir ilgisi olmadığı halde daha sonra davanın da sanığı haline getirildi. Emniyet mensuplarına arama izinleri olup olmadığını sorduk. Arama izinleri yoktu, niçin geldiklerini bile söylemediler. Sabaha kadar kalıp evi didik didik aradılar. Ve kasamız da dahil olmak üzere pekçok özel eşyamızı götürdüler. Tutanak da tutmadılar. Kasam için ancak üç gün sonra Emniyet'te tutanak düzenlediler.
Evime örgüt evi diyorlar
72 saat sonra kasanın kilidini zorla açıp döküm yapmışlar. Bazı hisse senetleri karışmış orada. Çünkü başka evlerden de kasa alıp getirmişlerdi. O günden bu yana mallarımızı iade etmediler. Ben davanın sanığı değilim ama evime örgüt evi, kasaya da örgüt kasası diyorlar. Anlaşılır gibi değil. Mallarımız iade edilmediği gibi bütün hukuki taleplerimiz de reddedildi. Ben bir ara kendi isteğimle DGM savcısına gidip ifade verdim, kendisini olayın benimle ilgili boyutu hakkında bilgilendirdim. Ama iddianameyi hazırlarken evimin örgüt evi olduğunu, eşyalarımın da örgüt eşyası olduğunu ileri sürdü. Haziran ayındaki duruşmada da örgüt malı olduğu gerekçesiyle mallarımın devlete intikalini istedi. Aynı operasyonda mallarına el konulan ve dava devam ettiği sürece mallarını geri alamayan sizin gibi başka kişiler var mı? - Çok detaylı bilgim yok ama her evden pekçok eşya alınıp iade edilmediğini biliyorum. İşin benim için traji-komik bir başka tarafı da evime o gece misafir olarak gelen arkadaşımın anlaşılmaz biçimde davanın sanığı haline getirilmesidir. Bilim Araştırma Vakfı davası kitabında çeşitli siyasilerin ve akademisyenlerin sizin için yazılmış referans mektupları bulunuyor. Bu mektupları kime sundunuz? - Hukuki girişimlerimiz sonuç vermeyince ailemizi ve rahmetli eşimi tanıyan değerli milletvekilleri, bakanlar, profesörler ve bürokratlar DGM'ye bizi tanıtıcı mektuplar yazdılar. Tamamen bunlar referans niteliğinde mektuplardır. Maksat mahkeme heyetinin dikkatini çekip dosyayı daha dikkatli incelemelerini temin etmektir. Daha önce hem burada hem de Ankara'da hukuki girişimlerimiz olmuştu ama bir sonuç alamamıştık. Ben Adalet Bakanlığı başta olmak üzere pekçok yere müracaat ettim. Ben sanık olmadığım halde evime örgüt evi deyip mallarıma el koymak istiyorlar dedim. Bu tamamen hukuka aykırı bir durum. Çünkü sanık olmayan birinin malları müsadere edilemez. Bunları bakanlığa bildirdim. Soruşturma açıldı, ancak yargı bağımsız olduğu için şu anda yapılacak birşey yok dendi. Ancak davanın sanıklarının şikayeti üzerine başlayan ayrı bir soruşturmada mahkeme heyeti davayı bıraktı. Sanırım başka bir heyet bakacak bundan sonra. Bilim Araştırma Vakfı çevresine yönelik operasyondan etkilenen kişiler, başından beri davanın siyasi olduğu tezini işliyorlar. Neye dayanarak söyleniyor bu? - Bilim Araştırma Vakfı'nın Fahri Başkanı Adnan Oktar Bey'in bu konuda açıklamaları var. Mason çevrelerin bu operasyonun düzenlenmesinde etkili olduğunu söylüyor kendisi. BAV davasıyla ilgili kitapta da bu yönde değerlendirmeler var. Ben işin kendimle ilgili boyutunu biliyorum. Mahkemenin beni ilgilendiren kısmıyla ilgili çok yanlı tutumlarına şahit oldum. Bütün taleplerim reddedildi, şahit dinletemedim, sunduğum deliller dikkate alınmadı. Ve üstüne bir de mahkemeye baskı yapmaktan Türk Ceza Kanunu'nun 232. maddesi uyarınca hakkımda soruşturma açıldı. TERÖRİST EVİ BASAR GİBİ EVİMİZ BASILDI
Polisin operasyon gecesi götürdüğü kasada neler vardı? - Rahmetli eşimden kalan tüm maddi birikim vardı. Bir miktar döviz, bir miktar Türk Lirası. Ziynet eşyaları vardı, bunlar bana, anneme ve kızkardeşime aittir. Hepimizin ortak kasasıydı bu. Kıymetli evrak vardı. Çocuklarıma ait Cumhuriyet altınları vardı. Mütevazı ölçülerde bir aile kasasıydı ve sanırım 100 milyar lira değerinde para ve ziynet eşyasını içeriyordu. Bir de işin manevi boyutu var tabiî. Evlerimizi sanki terörist evini basar gibi bu şekilde basmaları ve şahsi mallarımızı alıp götürmeleri onur kırıcı birşey. Yaptığınız araştırmalarda mallarınızın geri iadesini sağlayabilecek nitelikte bir hukuki içtihata rastladınız mı?
- Böyle bir şeye rastlamadıklarını söylüyor hukukçular, bu yüzden davaya misal teşkil edebilecek başka bir olay bulamadık. Sanık olmayan birinin malları müsadere edilemez. İade edilmesi gereken mallarımızı iade etmeyerek mağduriyetimize sebep oluyorlar. Benim 15 ve 17 yaşında iki oğlum var. Çocukları sırf bu yüzden kolejden almak zorunda kaldım. Üç yıllık sorunun giderilmesi bu açından önemli.
|
|