T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şiirin sahnelenmesi

Edip Cansever'in Ben Ruhi Bey Nasılım adını taşıyan uzun şiiri, İstanbul'da sahneye "taşınıyor"muş. Bir şiirin sahneye taşınması nasıl bir şey ola? Hatırladığım kadarıyla o şiirde "Ruhi Bey" hem kendisinin, hem başkalarının (Çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi Yorgo, Hayrünnisa, bir genelev kadını, otel kâtibi, cenaze kaldırıcısı gibi birçok kişinin) açısından anlatılır. Her ne kadar ortada bir "hikâye" varmış gibi görünürse de, ortada olan bence hikâye edilmiş bir şiirdir. Mesele burda değil. Mesele bir şiirin sahne diliyle söylenip söylenemeyeceğinde. Bir şiir şayet sahneye aktarılıyorsa, aktarılabiliyorsa, "sahnedeki şiir" artık, bizim bildiğimiz özgün şiir olmaktan çıkar, başka bir şey, bir sahne oyunu haline dönüşmüş olur.

Adı geçen şiirin sahnelenmesi, bir çok kişinin Ruhi Bey tiplemesini anlatması bakımından elverişli bir "malzeme" olarak görünüyor. Fakat gene de, "sahnedeki şiir", artık "kitaptaki şiir" olmaktan çıkmıştır. Sahne için öngörülen uyarlama, olsa olsa, şiirin hikâye kısmının sahneye aktarılmasıdır. Bu uyarlamanın başarısı değil söylemek istediğim. Uyarlama ne denli başarılı olursa olsun, artık sahnelenen eser şiir değil, fakat o şiirden ilham alarak hazırlanmış yeni bir üründür.

Durum, öykü ve roman uyarlamaları için bile böyledir. Daha ileri giderek bizzat sahne eserleri (piyes) için bile durumun daha farklı olmadığını söyleyebilirim. Nitekim aynı piyesin farklı yönetmenler tarafından sahneye konulması, her defasında o yönetmenin yorumuna göre farklılıklar gösterir. Kaldı ki, halis bir söz sanatı olarak şiirin sahneye aktarılmasında, sözün (kelimenin) söz olarak etkisinin sahneye nasıl taşınabileceği azim bir sorudur. Daha doğrusu, burada, yalın bir imkânsızlık söz konusudur.

B.R.B.N. şiirinin ilk dizeleri, Ruhi Bey'in ağzından şöyle dillendiriliyor: "Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda/Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi/Büyük bahçelerin küçük içinde/Saksılardan birinde/Gördüm de/Uyurken uyandırılmış gibi/Beni bir sardunya büyüttü belki." İmdi, sahneye aktarma deyince, elbette, bu dizelerde dile gelen imgenin sahneye aktarılmasını tasarlıyoruz. Yoksa bu dizelerin sahnede bir aktör tarafından okunmasını değil! Bir imge sahneye nasıl çıkartılabilir? Kaldı ki, sahnelenmekten muradın o şiiri bazı ses ve renk efektleriyle sahnede okuma biçiminde alsak bile, sahnede okunan o şiirin, bizim kitapta okuduğumuz şiirden farklı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Etkisi, başarısı gibi hususlar değil söz konusu olan: sahnedeki eser, özgün eserden daha başarılı ve daha etkili de olabilir, ama artık biri öteki değildir.

Sahnede, hiç bir oyuna başvurulmadan düz olarak okunan bir şiir bile, bizim kitapta okuduğumuz şiir değildir artık. İsterse şairinin ağzından okunmuş olsun. Tıpkı bir besteyi, en iyi bestecinin kendisinin icra etmesinin beklenmesindeki boş umut gibi. O şiirin, bizim içimizdeki tonuyla şairin içindeki tonunun her zaman örtüştüğünü de ileri süremiyoruz. Sahnedeki veya kasetteki şiir artık yeni bir üründür, özgün ürünün kendisi değil: daha başarılı da olsa bizim şiirimizden başka bir şeydir ortada sergilenen.


2 Aralık 2001
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED