T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M

Marmaratörler'in romanı...

İstanbul'un bir zamanlar gözde mekanlarından olan tarihî Marmara Kahvesi, Mehmet Niyazi Özdemir tarafından yazılan bir romanda canlandırıldı.

Mehmet Niyazi Özdemir, Dahiler ve Deliler isimli romanında İstanbul'un kültür ve fikir hayatında önemli bir yeri olan tarihî Marmara Kahvesi ve müdavimlerini anlatıyor. İstanbul Üniversitesi'nin tam karşısında, Ordu Caddesi üzerinden, Laleli'den Beyazıt Meydanı'na çıkarken, sağ tarafta iki-üç katlı, üniversiteye, Beyazıt Meydanı'na bakan geniş bir bahçesi olan Marmara Kahvesi'nden kimler gelip geçmedi ki?

Hırslı bir işadamı tarafından yıkılarak yok edilen kahvenin yerinde Rumenler'e, Bulgarlar'a, Ruslar'a mal satılan bir çarşı bulunuyor bugün. Tarihî kahvehane ANAP'tan Belediye Başkanı seçilen Tahir Aktaş tarafından yıkılarak çarşı yapıldı. Müdavimlerin en fazla kızdığı da, yıkımın kendi aralarından çıkan bir Marmaratör tarafından yapılmasıydı.

Marmaratörler: Dahiler ve Deliler

Marmaratör, kahve müdavimlerine verilen bir isim. Marmaratörler arasında Prof. Mükrimin Halil Yinanç, Prof. Erol Güngör, Sezai Karakoç, Ali Saip Atademir, Mehmet Genç, Münir Özkul'un dayısı Prof. İzzettin Şadan, Prof. Nuri Karahöyükoğlu, Hilmi Oflaz, Mehmet Niyazi Özdemir, Mersinli işadamı Özer Revanoğlu, şair Sedat Umran, Prof. Muharrem Ergin, Prof. İbrahim Kafesoğlu, tarihçi Ziya Nur Aksun, 27 Mayısçı subaylardan Dündar Taşer, romancı Üstün İnanç, Ali İhsan Yurt, şair A. Rahim Balcıoğlu var. Kahveye uğrayan ünlü isimler arasında Necip Fazıl, Nihal Atsız, Osman Yüksel Serdengeçti, Cerrahi şeyhi Muzaffer Ozak, Faruk Sümer, Nevzat Yalçıntaş da var. Marmaratörler, kahvenin bulunduğu Beyazıt semtinden başka bir semte gittiklerinde kendilerini adeta gurbette hissediyorlar. Marmara sakinleri birbirlerini lakapla anmayı çok seviyorlar. Boyunun uzunluğu nedeniyle Niyazi'ye Zürafa, saçlarının şeklinden ötürü Reşat'a ise, Kirpi Reşat lakabı takılıyor. Tavşan Salih, Mu Mehmet, Hayvan Yüksel, Fil Erdoğan, Dinozor Hüsrev, Hırt Mustafa, Filozof Cemal bazı lakaplı müdavimlerden..

Mehmet Niyazi Ötüken Yayınları'ndan çıkan romanını Marmara Kahvesi'ne takılan belli başlı tipler etrafında kurgulamış. İşte Dahiler ve Deliler. Kendisi de Marmaratör olan yazar Niyazi Özdemir de, kendi romanının kahramanları, Das Davacılar arasında yer alıyor. Kitapta, 1960'lı yıllarda Milli Türk Talebe Birliği, Milli Türk Talebe Federasyonu olarak bölünen üniversite gençliğinin birbirlerine karşı nasıl örgütlendiklerine ilişkin ipuçları var. Dahiler ve Deliler'in içiçe yaşadığı, bazen birbirine karıştığı Marmara Kahvesi artık yok.

Erol Güngör hep kahverengi elbise giyerdi

Erol Güngör de kumraldı; ne hikmetse genellikle kahverengi elbise giyerdi. Orta boylu; mütenasip bir yüzü vardı; alnı hafif açıktı; saçlarını arkaya tarardı. Her köşe başında rastlanan bir tip değildi; az konuşur, daha çok dinlerdi. Çokları onu hindistancevizine benzetirdi; dışı sert, içi özlü idi. Uzaktan bakan onu soğuk, biraz kendi beğenmiş zanneder; ama yakından tanıyan onun sıcak, samimi bir insan olduğunu hemen anlardı. Asistanlığı döneminde iki yıl Amerika'da kaldığından, dedesinden küçük yaşta Osmanlıca öğrendiğinden ayırım yapmadan, hemen hemen bütün klasikleri, seviyeli eserleri yercesine okuduğundan, hem Batı'yı hem de Türk-İslam dünyasını iyi bilirdi. Berrak, zarif, veciz bir üslubu vardı. Çok genç yaşta yazdığı kitaplarla, makalelerle, yaptığı tercümelerle bütün bilim çevrelerinin dikkatini çekmişti.

Mükrimin Halil'in hazin sonu

Mükrimin Halil, çalışırken adeta dünyadan kopar, kendini tamamiyle önündeki metne verirdi; zaten bu melekesiyle not almanın, fotokopi yapmanın yasaklandığı kitaplardan birisi olan Nusretname'yi ezberleyip, otelde yazarak Fransız Milli Kütüphanesi'nden kaçırmamış mıydı? Sonra İzmir'de Nusretname'nin bir nüshası daha bulununca, tıpatıp aynısı çıkması herkesi şaşırtmamış mıydı? Çalıştığı sırada, anarşik olayların sürüp gittiği üniversitede bir grup genç baskın yaparcasına odasına dolunca, Mükrimin Halil'in ürküp, kalp krizi geçirerek ölmesi kahvedeki dostlarını acıya boğdu.

Yıldırım Önal'a vaaz veren kimdi?

Dahiler ve Deliler'de Necip Fazıl'ın metafizik evladı Hilmi Oflaz'ın ünlü tiyatro oyuncusu Yıldırım Önal ile yaptığı bir tartışmayı Üstün İnanç anlatıyor:

"İzmir'de Devlet Tiyatrosu elemanlarıyla aynı otelde kalıyorduk. Bir akşam lobide Yıldırım Önal'la karşılaştık. Biz Necip Fazıl'ın Abdulhamit Han isimli eserini sahneye koyuyorduk. Önal, bizim tiyatro bilmediğimizi, tiyatro yapmaya kalkmakla halkı tiyatrodan soğuttuğumuzu söyleyince, ben de Hilmi'yi çağırıp onunla tanıştırdım. Dedim ki 'bu bizim malzemecimizdir, asıl mesleği işportacılıktır. Konuşun bakalım,bizde tiyatro bilgisi var mı yok mu?' Önal, Hilmi'yi küçümser bir tavırla, 'Tiyatro nedir' diye sordu. O malum tavrını takınıp, hecelerin üzerine basa basa 'Tiyatro kelimesinin etimolojik manası' başlığıyla söze girdi, tiyatronun Eski Yunan'ın hangi şehrinde, hangi akasya ağacının altında, hangi aktörler tarafından, kimin piyesini oynamakla başladığını belirterek giriş yaptı ve okyanusa dalar gibi, Eski Yunan'a daldı.

Eski Yunan'ın son yüzyılına geldiğinde saat sabahın üçü olmuştu. Önal, kızarmış gözlerini oğuşturarak "Saat dokuzdan beri dinliyorum. Çok yorgun olmasam daha saatlerce dinleyebilirim. Çok özür diliyorum, ben sizi hiç tanımıyormuşum, sizde tiyatro, edebiyat, tarih, her şey var" dedi.

Muzaffer Ozak Hoca papaza ne dedi?

"Camın önünde birleştirilmiş iki masada Muzaffer Ozak Hoca Amerika'ya yaptığı seyahatten söz ediyor, müritleri ve muhipleri can kulağıyla dinliyorlardı.

"..New York'ta bir klisede verdiğim konferans bittikten sonra, sorular başladı. Bir papaz, 'Ben Türkiye'ye gelsem, bir camide konferans vermek veya vaaz etmek istesem, izin verir misiniz? diye sordu. Aklı sıra beni sıkıştırmak isteyen papaza şu cevabı verdim, 'Biz Hz. İsa'ya hak peygamber olarak inanıyoruz; dolayısıyla onun adına yapılan mabetlerde bizim konuşma hakkımız var. Papaz efendi de Hz. Muhammed hak peygamberdir desin, bütün camilerimizin kapıları ona ardına kadar açılır.'

Bu cevabı çok ilginç bulan dinleyenleri Ozak Hoca'nın sohbetlerine doyamazlardı. İri yarı bir insan olan Ozak Hoca, son derece dikkatli ve ince ruhluydu; kimseyi incitmemeye özen gösterir, anlattıklarını renklendirmek için fıkralarla süslerdi. Kendisi pek gülmez, ama çevresindekileri sık sık kahkaha tufanına boğardı.."

DÜNDAR TAŞER-EROL GÜNGÖR-ZİYA NUR

Merhum MHP lideri Alparslan Türkeş'in yakın arkadaşı, 14'lerden emekli binbaşı Dündar Taşer de Marmara Kahvesi'nin müdavimleri arasındaymış. Türkeş'ten sonra ikinci adam olan Taşer, 1970'li yılların başında kuşkulu bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Kitapta Dündar Taşer için, "herkesle iyi ilişki kurardı; fakat Ziya Nur Aksun ve Erol Güngör ile dostluğu başkaydı. Adeta Şems-Mevlana dostluğunun üçlüsünü andırıyorlardı..

Kıvırcık saçlı, derin bakışlı, keskin zekalı Dündar Taşer darbeye katılmış, sonra yurt dışına sürülmüştü. Günlük olayları, tarihi konuları öyle bir yorumlardı ki, dinleyenlerin hayran olmamaları mümkün değildi. Bu üç insanın bulunduğu masada sohbet derinleşir, doyumsuz bir lezzete kavuşurdu.

Ziya Nur Aksun, uzunca boylu, çok hafif kilolu kumral saçlı beyaz tenli, zeki bakışlı, azıcık ablağa çalan yüzünde belli belirsiz bir gülümseme eksik olmazdı. Devamlı takım elbise, kolalı gömlek giyer, kravat takardı. Geç saatlerde kahveden ayrılır, son vapurla Kadıköy'e geçer; sabah ezanına kadar tarih okur veya yazar, bazı geceler resim yapardı, Sabah namazını kılıp, yatar; öğleye doğru matbaasına gelirdi, akşama kadar orada çalıştıktan sonra kahvenin yolunu tutardı.


Abdullah Muradoğlu

 
Mudurnu'da tatlı telaş
Mudurnu halkının başlıca geçim kaynağı olan Mudurnu Tavukçuluk 7 ay aradan sonra yeniden üretime geçiyor. Belediye Başkanı Karakaşoğlu ve Kaymakam Sağlam bu sürede evine ekmek götüremeyenlerin olduğunu söyledi.
Mavi Akım derine indi
Türkiye'ye Karadeniz yatağından inşa edilen 'Mavi Akım Projesi'nde deniz seviyesinden en derine boru hattı da yerleştirildi. Hedef derinlik ise 2 bin 150 metre.
Dokunmazsam kirlenirim
Eleştirme hakkının kaldırılmasıyla yalan söyleme özgürlüğünün başlayacağını belirten Selçuk, "Bana da sık sık diyorlar ki, 'Suya, sabuna dokunmadan konuş' Suya sabuna dokunmazsam kirlenirim" dedi.
'Kaçak elektrik'e karşı seferberlik başlatıldı
Şanlıurfa TEDAŞ Müdürlüğü, kaçak kullanımını önlemek için din adamı, öğretmen ve muhtarlardan destek istedi.
Hamsi suyu faciası
Araçlardan dökülen suyun yolu kayganlaştırması sebebiyle meydana gelen 3 ayrı kazada 1 kişi öldü, 11 kişi yaralandı.
Düzce Gençlik İl Müdürü açığa alındı
Düzce Gençlik ve Spor İl Müdürü Uğur Başkan ile Şube Müdürü Hasan Hüseyin Kaya, 12 Kasım 1999'da yaşanan depremde yıkılan hizmet binası, lojman ve spor salonunun tekrar yapımı için açılan ihalelerde yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle açığa alındılar. İlde gerçekleştirilen olağan teftiş sırasında, bazı ihale bedellerini çok yüksek bulan müfettişler, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün tüm hesaplarını mercek altına aldılar. Teftiş Kurulu tarafından görevlendirilen müfettişler, Salman Malkoç, Kemal Bağ ve Erkan Altıok, 12 Kasım 1999 depreminde yıkılan ya da hasar gören, spor salonu, hizmet binası ve lojmanların tamiri ya da yeniden yapımı için açılan çok sayıda ihalede usulsüzlük yapıldığını ve devletin yaklaşık 200 milyar lira zarara uğratıldığını belirlediler. İnceleme sırasında kendilerine zorluk çıkaran İl Müdürü Uğur Başkan ile Şube Müdürü Hasan Hüseyin Kaya'yı açığa alan müfettişler, konuyla ilgili soruşturmalarını sürdürüyorlar.
'KENE'DE TUTUKLU SAYISI 11'E ULAŞTI
Devlet hastanelerinden tıbbi malzemelerin çalınması ve bunların medikal şirketler ile ihaleler aracılığıyla yine devlet hastanelerine satılmasına yönelik 'Kene' adı verilen operasyonda tutuklu sanık sayısı 11'e yükseldi.
Operasyonun ilk aşamasında gözaltına alınan ancak savcılığın tutuklanmaları yönündeki talebine rağmen mahkemeden serbest bırakılan 5 kişi hakkında, Savcı Ahmet Mutlu'nun talebiyle gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Mali Şube ekipleri Mithat Akçak, İbrahim Nazari, Buğra Uzunoğlu, İshak Gerz ve S.B.'yi dün yeniden gözaltına aldı. Kene operasyonu kapsamında yeniden adliyeye getirilen zanlılar nöbetçi Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından gıyabi tutuklulukları vicahiye çevrilerek tutuklandılar.
Zanlıların avukatları ile basın mensupları arasında adliye koridorlarında t artışma yaşandı. Zanlı avukatları, müvekkillerinin görüntülenmesini istemediler.

Kanunlar değişse de zihniyet aynı
Anayasa'da yapılan değişikliklere rağmen son günlerde insan hak ve özgürlükleri alanında halka yönelik baskıların arttığını söyleyen Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Av. Ahmet Selamet, "İnsan hak ve özgürlükler daraltılmaya çalışılıyor. Bu müdahaleler ile bırakın hukuk devletini, kanun devleti bile olamama tehlikesi doğmaktadır" dedi. Önceki gün iki ayrı öğrenci grubuna yapılan müdahale ile ilgili açıklama yapan Av. Selamet, "Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde eğitim gören 11 erkek öğrenci derse girmeyip okul önünde durdukları gerekçesiyle 6 saat gözaltında tutuldular. Ayrıca Özgür-Der'in düzenlediği panelde panelin icra edilmemesi gerekçesiyle kanunsuz bir şekilde güvenlik güçleri tarafından engellendiler. Her iki olayda da açıkça hukusuzluk işlenmiştir" diye konuştu.
2 Aralık 2001
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED