T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Hayırlı ekonominin fiyatları

Bir kelam-ı kibar ile başlayalım: "Eskiden insanlar her şeyin değerini bilir, hiçbir şeyin fiyatını bilmezlerdi. Şimdi her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar." Eskiden hiçbir şeyin fiyatının bilinmemesi şöyle anlaşılabilir: Fiyatlar o kadar yavaş değişirdi ki, bilmek için özel bir çabaya ihtiyaç yoktu. Toplumlar ekonomik alanı din, hukuk ve siyaset ile adeta sarmalayarak, bağımsız hareket etmesine izin vermiyorlardı. Oysa şimdi ekonomik alan büyük ölçüde kendi kurallarına göre işlerken, toplumun diğer alanlarını da kendi mantığına boyun eğmeye zorlamaktadır. Kapitalizmin zaferi, ekonominin toplum üzerinde egemenlik kurması olarak anlaşılmalıdır.

Fiyatlar serbest belirlenir mi?

Fiyatların geçmişten bugüne nasıl oluştuğuna dair görüşleri üç grupta toplayabiliriz:

1. Fiyatların piyasa sistemi içinde serbestçe oluştuğunu varsayan klasik ve neoklasik iktisat teorisinin sadece kapitalist piyasa ekonomisine uygulanabileceğini, dolayısıyla 'geleneksel' veya Batılı-olmayan toplumların ekonomilerini açıklamada kullanılamayacağını ileri sürenler. (Karl Polanyi, vd).

2. Geleneksel diye yaftalanan toplumların birçoğunda da ileri ölçüde piyasa mübadelesi bulunduğunu, dolayısıyla bu bağlamda geleneksel-modern ayırımının yapaylığını ileri sürenler (Fernand Braudel, vd.).

3. Modern ekonomilerde piyasa serbestisinin yanısıra, önemli ölçüde kurallı (yani piyasa-dışı, anlaşmalı) düzenlemeler olduğunu, dolayısıyla Polanyi'nin görüşlerinin sadece geleneksel toplumlar için değil, modern toplumlar için de geçerli olduğunu ileri süren kurumcu iktisatçılar (Goldberg, Williamson, vd.).

Polanyi, yirminci yüzyıl ortalarında yaşayan bir Ruso idi. Geleneksel ilişki tarzlarına sempatisi, o toplumlardaki 'gelişmiş' mübadele yapılarını görmesini engelliyordu. Mübadele 'bölücüydü' ve geleneksel toplumlar kendilerini piyasa mübadelesinin bölücülüğünden korumaya çalışıyorlardı. Bunun uygun yöntemlerinden biri "ticaret limanları"nın kurulmasıydı. Limanlar, iki toplum arasındaki ticarette denetim noktalarıydı. Yabancılarla sürdürülen piyasa ilişkilerini toplumun geriye kalan kısmından soyutlama işlevini görüyor, bir bakıma iki toplum arasında bir tampon bölge meydana getiriyorlardı.

Kendi kendini düzenleyen piyasa

Braudel'e göreyse, gerçek hayatta bütün mübadele türleri hem ekonomik, hem toplumsaldır. Polanyi'nin sadece modern kapitalist tarihe malettiği "kendi kendini düzenleyen piyasa" neredeyse teolojik bir tanımlamadır. Belirli bir bölgedeki fiyatlar beraberce dalgalanmaya başladıkları zaman, piyasa ekonomisi ortaya çıkmış demektir. Böyle bir sistem 19. yüzyılda değil, çook önceden mevcuttu. "Fiyatlar kadîm çağlardan beri dalgalanıyordu; 12. yüzyıla doğru Avrupa'nın her yanında beraberce dalgalanıyorlardı."

Kurumculara göre, Braudel geçmişteki ekonomik sistemler bakımından haklı olabilir; ama günümüzün en önemli piyasaları (Braudel'in kapitalizm tahlilinin de açıkça gösterdiği gibi) serbestîden uzak bir işleyiş içindedir. Polanyi'ye göre, ticaret limanlarının mühim bir özelliği, düzenleyici bir idarenin emri altında işliyor olmalarıydı: Alışverişi resmî kanallara kısıtlayan ve erişebilirliği sınırlayan (herkesin iş yapmasını engelleyen), işlemlerin onaylanmış bir yer ve biçimde yapılmasını şart koşan ve bütün tarafları bir hükmî otoriteye tâbi kılan bir idare. Bu idare, her türlü anlaşmazlıkları yerinde çözmeye muktedirdir. Kurumcu iktisatçılara göre, sözkonusu özellikler modern toplumun en gelişmiş ve karmaşık piyasa kurumları olan hisse senedi ve emtia borsalarında da geçerlidir. Yani, modern piyasa ekonomilerinde gayr-ı şahsî mübadelenin egemenliği su götürür. Ekonomik faaliyetin büyük bölümü uzun vadeli, karmaşık, muhtemelen çokyanlı akdî ilişkiler içinde meydana gelmektedir. Davranışlar, çeşitli derecelerde, piyasa güçlerinden saklanmaktadır.

Modern şirketin 20. yüzyıldaki yükselişiyle beraber, ekonomik mübadelenin temel niteliğinde bir dönüşüm oldu. Mübadelenin büyük bölümü, görünmeyen elin anonim dünyasından planlama ve koordinasyonun somut düzlemine kaydı. Ronald Coase'dan Galbraith'e kadar birçok iktisatçının vurguladığı gibi, modern şirket "piyasa mekanizmasının bastırıldığı mübadele alanı"dır. (Bkz. M. Özel: İktisat Risaleleri, İz Yay, 10. bölüm.)

Adil fiyat, piyasa fiyatıdır

Kadîm ve ortaçağlar boyunca neredeyse bütün toplum sistemlerinde "adil fiyat" tavramıyla karşılaşmaktayız. Dinî veya hükmî bir otorite tarafından onaylanmış olduğu için, bu fiyatın piyasa dışından empoze edildiği düşüncesine kapılabiliriz. Oysa, piyasa dışındaki bir otoritenin, adil fiyatın ne olması gerektiğini bilmesi mümkün değildir.

Avrupa ortaçağlarının adil fiyat anlayışına nüfuz edebilmek için Albertus Magnus, Thomas Aquinas ve Duns Scotus gibi 13. yüzyıl bilginlerinin fikirlerine başvurmak zorundayız. Magnus'a göre, adil fiyat "satış zamanında piyasanın takdirine göre oluşan mal bedeli"dir. Talebesi Aquinas da aynı görüştedir: Adil fiyat, cari piyasa fiyatıdır. Şu şartla ki, muameleye her hangi bir hile karışmamış olmalıdır.

Aziz Thomas Aquinas bir 'fetva'sında adil fiyata dair şöyle bir misal vermektedir: Tacirin biri kıtlık çekilen bir ülkeye buğday getirir. Peşinden başkalarının da aynı yere buğday getirmekte olduğunu biliyordur. Acaba bu tacir malını cari (o an için yüksek) fiyattan mı satmalıdır? Yoksa ilave buğdayın gelmekte olduğunu haber verip böylece fiyatların düşmesini temin etmeli, ondan sonra mı satmalıdır? El cevab: Adalet kurallarını ihlal etmeden, buğdayını cari (yüksek) fiyattan satabilir. Ancak, alıcıları haberdar etmekle daha faziletli davranmış olur. (İslam'da buna fetva ile takva arasındaki fark diyoruz.)

Kaba bir genelleme yapacak olursak, geçmişten günümüze toplum sistemlerini ekonomik bakımdan iki gruba ayırabiliriz: Fiyat sistemine müdahale edenler ve etmeyenler. Müdahalecileri de kendi aralarında iki altgruba ayırabiliriz: Kapitalizm(ler) ve imparatorluk sistemleri. İmparatorluklar fiyat sistemine alıcılar (tüketici halk) lehine müdahildirler; (isyanından çekindikleri) halkın özellikle temel yiyecek maddelerini ucuz temin etmesine çalışırlar. Kapitalist devlet ise fiyat sistemine satıcılar (sermaye sınıfı) lehine müdahildir. Bunu sistemleştirebilmek için, bütün cemaat yapılarını parçalamak, onların yerine atomlaşmış bireylerden örülü bir 'ulus' koymak zorundaydı. Kapitalist devlet, kapitalist piyasanın olmazsa olmaz şartıdır. (Verimlilik, infak, sabır ve şükür meselelerini konuşmaya gene sıra gelmedi. Haftaya.)

Stok yapan tekelci lanetlenmiştir

Hz. Peygamber, pazara (rekabetçi fiyattan) mal getirenin rızıklandırılmış, malları stok eden tekelcinin ise lanetlenmiş olduğunu bildirmiştir. Bu tutum sonradan, rekabeti azaltan (fiyatı yükselten) üç tip piyasa davranışına karşı Müslüman otoritelerce geliştirilen yasaklamalara dayanak oluşturmuştur:

1. Mallar pazara ulaşmadan üreticinin elinden kapılıp sonra pazar yerinde daha yüksek fiyata satılmamalıdır.
2. Aynı pazarda mallar toptan ucuza satın alınıp sonra çok yüksek fiyatla ahaliye satılmamalıdır.
3. Yüksek fiyat beklentisiyle mal stok edilmemelidir.

Müslüman toplumların yöneticileri için temel mesele piyasalara gelişigüzel müdahale etmek değil, fiyat istikrarının sağlanmasına yardımcı olabilecek tedbirler almaktı. İbn Teymiye, birçok fakih gibi, normal zamanlarda devletin piyasaya müdahalesini reddetmekte, kıtlık zamanlarındaysa, ahalinin yiyecek ihtiyacının temini için piyasaya müdahil olmayı hoş karşılamaktadır. Normal zamanlarda devletin veya loncaların fiyat mekanizmasına müdahalesi, ona göre hem etkisiz, hem verimsizdir.

FETVA İLE TAKVA'NIN FARKI!

Aziz Thomas Aquinas bir 'fetva'sında adil fiyata dair şöyle bir misal vermektedir: Peşinden başkalarının da aynı yere buğday getirmekte olduğunu bilen bir tacir, kıtlık çekilen bir ülkeye buğday getirince malını cari (o an için yüksek) fiyattan mı satmalıdır? Yoksa ilave buğdayın gelmekte olduğunu haber verip, fiyatlar düştükten sonra mı satmalıdır? El cevab: Adalet kurallarını ihlal etmeden, buğdayını cari (yüksek) fiyattan satabilir. Ancak, alıcıları haberdar etmekle daha faziletli davranmış olur. (İslam'da buna fetva ile takva arasındaki fark diyoruz.)


2 Aralık 2001
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED