Türkiye hem kendini hem de coğrafyasını yeniden inşa ediyor

04:0018/07/2019, Perşembe
G: 18/07/2019, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

15 Temmuz’u anlamak Türkiye’nin ve coğrafyanın geleceği hakkında tatmin edici bir fikre sahip olmaya imkân verecektir. FETÖ’yü ortaya çıkaran faktörler üzerinde durulurken çok dar bir açıdan bakılıyor.Sapkın bir yapı, sapkın bir kişi ve tarih, toplum, din bağlamında ortaya çıkan zaaflar gibi birtakım genellemelerle süreç tanımlanıyor. Bunun oldukça yetersiz hatta yanıltıcı bir bakış olduğunu görmek gerekiyor. İkinci olarak Türkiye’de uygulanan katı siyasetin FETÖ gibi dini istismar eden örgütlerin

15 Temmuz’u anlamak Türkiye’nin ve coğrafyanın geleceği hakkında tatmin edici bir fikre sahip olmaya imkân verecektir. FETÖ’yü ortaya çıkaran faktörler üzerinde durulurken çok dar bir açıdan bakılıyor.


Sapkın bir yapı, sapkın bir kişi ve tarih, toplum, din bağlamında ortaya çıkan zaaflar gibi birtakım genellemelerle süreç tanımlanıyor. Bunun oldukça yetersiz hatta yanıltıcı bir bakış olduğunu görmek gerekiyor. İkinci olarak Türkiye’de uygulanan katı siyasetin FETÖ gibi dini istismar eden örgütlerin önünü açtığına dair bir görüş de süreci izah için dile getiriliyor. Bu görüşleri benimsediğimizde varacağımız sonuçlar yaşadığımız dönemin uluslararası gerilimleriyle herhangi bir şekilde ilişki kurmamıza yardım etmeyecektir. Hâlbuki Türkiye kendi coğrafyasında söz sahibi olmak istediği andan itibaren sürekli olarak müdahale ve saldırılara muhatap oluyor. Emperyalizmin Türkiye’ye saldırı ve müdahalelerinde sadece din görünümlü bir grubun kullandığını söylemek Türkiye gerçekliğinden uzaklaşmak anlamına gelir. Gezi Parkı Kalkışmasında FETÖ önemli bir rol oynasa da sürece kitlesel şekilde katılım göstermemişti. Bu kalkışmanın temel motivasyonunu farklı ideolojiler belirlemişti. Türkiye’ye çok ağır saldırı vardı ve kendilerini antiemperyalist olarak tanımlayan gruplar da bu saldırlar içinde yar alarak emperyalizme hizmet etmişti. Eğer hedeflerine ulaşmış olsalardı FETÖ meselesini başka bir bağlamda konuşacaktık. Bu da dinî gruplar dışında kalan örgütlü yapıların da etkili bir şekilde kullanıldığını gösterir.

Hem dinî gruplar hem siyasî oluşumlar hem de ideolojik farklılıklar emperyalizm için bir müdahale aracına dönüştürebiliyor. Dışarısı ile bağ kurmak için herhâlde sıradan bir kişi olmak yeterli değildir. Sermaye grupları, dinî ve ideolojik yapılar ve kurumlar dışarı ile bağ kurmanın en önemli mekanizmalarıdır. Bireysel bağlılıkları da bu çerçevenin içinde görmek gerekir.

Eğer Türkiye, kendi coğrafyasında söz sahibi olma iradesini göstermeseydi 2013’ten bu tarafa yaşadığımız olağanüstü hadiseler söz konusu dahi olmazdı. Bu da geleceği anlamak açısından önemli bir ipucudur. Erdoğan’ın 15 Temmuz konuşmaları Türkiye’nin coğrafyada söz sahibi olma isteğinde bir zayıflamanın yaşanmayacağını gösteriyor. O hâlde bu kararlılığın anlamı üzerinde çift yönlü olarak durmak geriyor. Hem Türkiye’nin kararlılığı hem de emperyalizmin müdahaleleri devam edecek. AB ve ABD’nin 15 Temmuz’da Türkiye’ye ambargo uygulamaktan bahsetmesi, tarihin en önemli kırılma anlarından birinin yaşanmakta olduğunu gösteriyor. Bunun bir benzerini en son 1974’te yaşamıştık. Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Doğu Afrika ve Irak-Suriye’nin kuzeyinde yaşananları bu çerçevede ele almak gerekir.

Türkiye ve coğrafyamız sözcüklerini yan yana kullanmamız tesadüfî değildir. Türkiye, kendisiyle beraber yakın coğrafyamızda bir değişim sürecini harekete geçirdi. Enver Paşa ve dönemi hakkında çok şey söylenildi. Fakat bunların önemli bir kısmı haksız yaklaşımlardan ibarettir. Her bir dönemi kendi içinde anlamak ve sonra benzerlikler ya da farklılıklar üzerinde durmak gerekir. Coğrafyamızın Türkiye merkezli bir hareketlilik içinde olması aynı zamanda bir zaafa da işaret eder. Türkiye’nin kararlılığı kalcı değişimlerin önünü açacaktır. Türkiye, Türk ve İslam coğrafyasının da çok merkezliliğine önem veriyor. Bunların BAE, Suudî Arabistan ve Mısır’ın kolayca müdahale edebileceği merkezler olmaktan çıkması gerekiyor. Bahsi geçen aracı ülkelerin güçlü bir iradeye sahip olduğunu söyleyemeyiz. Zayıf merkezler üzerinde uygulanan baskılar kısa zamanda sonuç verebiliyor. Ne yazık ki bu durum Türkiye için de geçerlidir.

Fransız İhtilali’nden sonra yeni fikirler ve kavramlar önce Avrupa’yı sonra da bütün dünyayı değiştirdi. Türkiye’nin değişimi de en az bu ihtilal kadar önemlidir. Yirminci yüzyılın başlarında Türkiye, antiemperyalist mücadele için örneklik teşkil etmişti. Bu dönemin de kendi fikirlerini ve kavramlarını üreteceğini düşünmek romantik bir yaklaşıma işaret etmez. 15 Temmuz programlarında görülen coşku ve heyecanı önemsemek gerekir.

Tarihî bir dönemi yaşadığımız konusunda şüpheye mahal yok.

#15 Temmuz
#FETÖ
#Fransız İhtilali
#Türkiye
#Değişim