Suriye devrimine Kur’ân penceresinden bakış-V

04:0024/01/2025, Cuma
G: 24/01/2025, Cuma
Mahmut Ay

10. Cenâb-ı Hak, Hikmetli Kitap’ta inananlara daima birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde olmalarını tavsiye etmiş; böyle oldukları takdirde güçlü, dirençli, başarılı ve muzaffer olacaklarını; aksi durumda güçlerinin zayıflayacağını, düşmanları karşısında zelil olacaklarını bildirmiştir. Şu mealdeki âyet-i kerîmelerde bu hususa dikkat çekilmiştir: “(Ey müminler!) Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sarılın ve sakın bölünüp parçalanmayın.” (Âl-i İmrân 3/103); “Ey iman edenler! Savaş meydanında bir düşman

10.

Cenâb-ı Hak, Hikmetli Kitap’ta inananlara daima birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde olmalarını tavsiye etmiş; böyle oldukları takdirde güçlü, dirençli, başarılı ve muzaffer olacaklarını; aksi durumda güçlerinin zayıflayacağını, düşmanları karşısında zelil olacaklarını bildirmiştir. Şu mealdeki âyet-i kerîmelerde bu hususa dikkat çekilmiştir: “(Ey müminler!) Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sarılın ve sakın bölünüp parçalanmayın.” (Âl-i İmrân 3/103); “Ey iman edenler! Savaş meydanında bir düşman birliğiyle karşılaştığınızda, dayanın ve Allah’ı çokça zikredin ki felaha eresiniz. Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Sakın aranızda ihtilafa düşmeyin; yoksa zayıflarsınız da gücünüz kuvvetiniz elden gider.” (Enfâl 8/46).

Suriyeli mücahit devrimciler, zafer ve fetihle neticelenen son operasyonda birlik ve beraberlik içinde hareket etmişlerdir. Aslında muhalif Suriyelilerin direniş/cihat grupları, irili ufaklı olmak üzere pek çok sayıdadır. Devrim sürecinde, maalesef kendi aralarında bazı ufak çaplı mücadeleler ve çatışmalar da yaşanmıştır. Ancak bu son operasyonda, gayet doğru bir strateji ile güçlerini birleştirmişler ve hep birlikte kötülere/zalimlere karşı savaşmışlardır. Sonuç da, Hikmetli Kitab’ın öngördüğü şekilde gerçekleşmiştir.

11.

Suriye Devrimi’ni Kur’ân âyetleri ışığında değerlendirmek üzere yazdığımız son makalelerimizde şunu vurgulamaya çalıştık: Yüce Yaratıcı’nın kelâmı olan Kur’ân-ı Hakîm’in fizik ve metafizik aleme, insana ve tabiata, geçmişe ve geleceğe dair verdiği bilgiler, varlık aleminde cari olan hakikatlere birer atıf mesabesindedir. Bu hakikatler, dün geçerli olduğu gibi bugün de geçerlidir. Dolayısıyla muzaffer ve muvaffak olmanın yollarını sünnetullah çerçevesinde arayıp bulanlar, her zaman ve zeminde Hak Teâlâ’nın yardımına nail olurlar. Suriyeli devrimcilerin kısa sürede kolayca kazandıkları bu zafer, aslında bir tesadüf değildir. Hak Teâlâ’nın Hikmetli Kitap’ta bahsetmiş olduğu “sünnetullah (Allah’ın koyduğu yasalar)” çerçevesinde gerçekleşmiştir. Hak ettikleri takdirde Allah Teâlâ’nın inananlara yardım etmesi de sünnetullah dahilindedir. Mücahit direnişçiler, hem sebepler âleminin şartlarına uygun bir şekilde ellerinden geleni yapmaya gayret etmişler hem de Rablerine karşı kulluk vazifelerini yerine getirmeye çalışmışlardır. Bunun neticesinde de, meded-i ilâhîye nail olmuşlardır.

12.

Suriye Devrimi’nin zafer süreci, Kur’ân âyetlerinin ışığında değerlendirilebileceği gibi devrim süreci ve öncesindeki zulüm dönemi de Kur’ân âyetlerinin ışığında yorumlanabilir. Esasen, hakiki tevhid, yaşanan her hadisenin Cenâb-ı Hakk’ın müsaadesiyle gerçekleştiğine, hatta Allah’tan başka hakiki fail ve de hakiki mevcûd/varlık olmadığına inanmaktır. Dolayısıyla kâinatta olup biten her şey, O’nun izni ile ve ezelî planı çerçevesinde gerçekleşmektedir. “Müslümanlar, inkârcılarla ya da münafıklarla girdikleri her mücadeleden dünyevî/maddî şartlar açısından muzaffer çıkarlar.” diye bir kaide yoktur. Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberler dahi, pek çok zulme maruz kalmışlardır. Hz. Peygamber’in (sav) Mekke’deki hayatı zulüm ve baskı altında geçmiştir. Yine O’nun (sav) kumanda ettiği ordu, Uhud’da mağlup olmuştur. Bütün bunlar, ilâhî bir takdir neticesindedir. Kur’ân, bu dünya hayatının bir deneme ve sınamadan ibaret olduğunu bildirmektedir. Yenilgiler, baskı ve zulümler de bazen bu denemenin bir parçası olabilmektedir. Gülerken de ağlarken de, galipken de mağlupken de, yaşadığımız her hadiseyi bilen, gören ve işiten bir Mutlak Kudret’in olduğunu, bütün bu yaşananların O’nun tertîb-i ilâhîsi dâhilinde gerçekleştiğini unutmamak icap eder. Dolayısıyla tevhide inanan bir mümin, yaşadığı her hadisenin Hak Teâlâ’nın takdiriyle meydana geldiğine ve sünnetullahın hayatın her alanında cari olduğuna inanır; meydana gelen her hadiseyi O’nun varlığıyla irtibatlandırarak okur. Her şeyde ve her hadisede O’nun varlığından eser görür ve O’na inanmanın manevî hazzını yaşar. Geçen haftaki yazımızı kendisine tahsis ettiğimiz merhum Sâriye Rifâî hocamızdan, evindeki hususi bir sohbet esnasında söylediği şu hikmetli sözü hatırlatmak isterim: “Elhamdülillah alâ vücûdillah! (Varlığından dolayı Allah’a hamdolsun!)” Sâriye hocamızın ağabeyi Üsâme Rifâî hocamızın da, Suriye’deki zulüm ve katliam devam ederken, umut aşılamak üzere sohbetlerinde şu mealdeki âyet-i kerimeyi çokça zikrettiğini hatırlıyorum: “Ne zaman ki peygamberler (gönderildikleri toplumun iman edeceğinden) umutlarını yitirdiler ve yalanlandıklarını düşündüler; işte o zaman onlara yardımımız yetişti. Böylece dilediklerimiz kurtarıldı. Zira (işin nihayetinde), cezamız suçlu toplumlardan asla geri çevrilmez.” (Yusuf 12/110). Dolayısıyla Kur’ân-ı Hakîm’in, insanoğlunun yaşadığı her bir tecrübe ve süreç için söyleyecek bir sözü, hatırlatacak bir hikmeti vardır.

13.

Kur’ân-ı Hakîm, müminlerin her daim muzaffer olup galip geleceklerini ya da elde ettikleri iktidarın kalıcı olacağını söylemez. Meşru bir iktidarı doğru yollarla elde tutmanın ilkelerine uyulmaz ve doğru bir yönetim usulü benimsenmezse, müminlerin iktidarı ellerinden gidebilir. Dolayısıyla şayet adaletle hükmetmek, hikmetle yönetmek, insanların hürriyet hakkına saygı duymak ve kamunun hakkını yememek gibi Kur’ân’ın tavsiye ettiği temel yönetim ilkelerine riayet etmezlerse, Suriye’deki mevcut yöneticilerin iktidarı da kalıcı olmayacaktır.

14.

Son olarak şu hususun altını çizmek gerekir ki, kendimiz de dâhil olmak üzere var olan her şey ve yaşanan her hadise, hakikatte Cenâb-ı Hakk’ın isimleri ve sıfatlarının tecellilerinden ibarettir. Kur’ân’da, pek çok âyetin özellikle sonunda, Hak Teâlâ’nın bazı isimlerinin zikredilmesindeki hikmet de budur. Yani âyetlerde anlatılanlar, o âyetin sonunda zikredilen esmânın tecelli ve zuhuruna işarettir. Dolayısıyla, öncesi, şimdisi ve sonrasıyla Suriye Devrimi de, hakikat boyutunda, O’nun isim ve sıfatlarının zuhura gelmesinden ibarettir.


#Suriye
#Din
#Mahmut Ay