Sıcak havalarda da hem okurum hem yazarım

Latife Beyza Turgut
Dilber Dural
04:0016/07/2024, Salı
G: 16/07/2024, Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Yazdıklarıyla kütüphanemizi zenginleştiren yazarlarımıza “Tatiller sizin için okuma mı, yazma mı dönemidir? Bu yaz tatilinde bavulunuzda neler var?” sorularını sorduk. Arif Ay, “Benim için yaz da kış gibi okuma ve yazmanın birlikte sürdürüldüğü iki mevsimdir” ifadelerini kulanırken “Mevsimlerin gölgesinde ilerleyen bir okuma düzenim var” diyen Fatma Barbarosoğlu, yaz günlerini daha ziyade öykü ve deneme okuyarak geçiriyor. İhsan Deniz ise “Yaz günleri bir ağaca sırtını yaslayarak coşkuyla akan bir romanın içinde kaybolmanın tadına doyum olmaz!” diyor.

Okullar kapanmış, akademik takvim sonlanmış, kültür-sanat işleri merkez şehirlerden güzel ülkemizin kıyılarına kaymış… Yaz mevsimin ikinci ayı Temmuz’dayız. Yaz sıcağıyla ilk karşılaşma şoku ve sıcağın verdiği rehavet üzerimizden gitti. Bu ay belki de yılın ilk günlerinden beri “Bu kitaba yazın başlarım” diye ayırdığımız kitapların ve yeni yazılarla hemhâl olmanın ayı. Bu ay yazdıklarıyla kütüphanemizi güzelleştiren on yazarımıza “Tatiller sizin için okuma mı yazma mı dönemidir? Bu yaz tatilinde bavulunuzda neler var?” sorularını yönelttik. Fatma Barbarosoğlu, İhsan Deniz, Ali Haydar Haksal, Arif Ay, Cihan Aktaş, Güray Süngü, Naime Erkovan, Feridun Andaç, Kaan Murat Yanık ve Güzide Ertürk bize yaz tatilindeki okuma ve yazma alışkanlıklarını anlattılar. İsimlerini zikrettikleri birbirinden güzel kitapların bu yaz okuma listelerimizi epey zenginleştireceğini peşinen söylemek yanlış olmaz.


İhsan Deniz

Ağaç altında okumanın tadı başka

“Tatiller sizin için okuma mı, yazma mı dönemidir?” sorusuna Çorum ağzıyla: “Hemi okurum hemi de yazarım!” diyerek cevap veriyor İhsan Deniz. “Esasen benim için ‘dönem’ adı verilebilecek bir zaman dilimi söz konusu değildir. Okuma ve yazma eylemi iç içe geçmiş, birbirini doğuran, besleyen ve kışkırtan süreçleri ihtiva eder şiir dünyamda. Hatırlıyorum; yaz günleri bir ağaca sırtını yaslayarak coşkuyla akan bir romanın içinde kaybolmanın tadına doyum olmaz!” diye belirtiyor. Bavulunun okuma bölümünde kimi eski, kimi yeni tarihli birkaç kitabı şöyle sıralıyor: Mehmet Kahraman’ın, kendisine yeni ulaşan Leyla ve Mecnun Romanı başlıklı çalışması; genç şair Muharrem Kaplan’ın Karlı Madra adlı şiir kitabı; Ebubekir Eroğlu’nun, yıllar önce okuduğu ve bugünlerde 50. yıl baskısının yapıldığını işittiği Kuşluk Saatleri başlıklı şairin ilk kitabı; İbn Hişam’ın Muhammed Yazıcı tercümesi Hz. Peygamber’in Hayatı başlıklı siyer kitabı; Cem Yavuz’un Paul Celan’dan nefis tercümesiyle Türkçeye kazandırdığı Sesler, İşitin Bizi de’si; Osman Bayraktar’ın tahlil çalışması Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat’i. Yine Cem Yavuz’un poetik yaklaşımlarını paylaşırken, müzik ve resim sanatına da göndermelerde bulunduğu Hür Tractatus’u ve nihayet Cem Yavuz’un son şiir kitabı Solukdönüm. Yazdıkları ve yazmayı arzuladıklarına gelince: Bavulun bu bölümünde bir kitap ve iki şiir söz konusu. Deniz’in eşine ithaf ettiği Asuben adlı şiir kitabının yazımı ağır da olsa sürüyor. Kutu başlıklı bir şiir.. Bitmek üzere.. Yazarın baskı tarihi 2022 olan Kuşların Adasına başlıklı kitabının devam şiiri olacak. Deniz, “‘High Hopes’ çıkışlı, David Gilmour’ın bel ağrısının işin içine karıştığı ve balık suyu tedavisini önerdiğim bir bağımsız ve bağlantısız şiir ise henüz üç-beş mısra ile başlangıç aşamasında. Bu şiiri yazmanın keyfine de diyecek yok doğrusu!” ifadesinde bulunuyor.


Arif Ay

Tatil zamanı kazanmak ve değerlendirmek için

Arif Ay, sorularımızı yanıtlamadan önemli bir noktaya değiniyor ve bizler için “tatil”i açıklıyor: “Tatil Arapça kökenli bir sözcük: Durma, işi durdurma, hareketsiz veya başıboş olmak anlamlarına gelen atalet kökünden türetilmişmiştir. Olumsuzlukla yüklü anlamlar içermektedir. Dolayısıyla İki günü birbirine denk olan ziyandadır ilkesine aykırı olduğu için de İslami hayatla örtüştüğü söylenemez. Tatil uygulaması modern yaşamla hayatımıza girmiştir. Eskiden tatil değil de sıla-i rahim vardı. İnsanlar senenin belli günlerinde ya da bayramlarda başka şehirlerde, köy ve kasabalarda yaşayan yakınlarını, akrabalarını ziyaret eder, özlem giderirlerdi. Yapılacak bir iş varsa yardım ederlerdi. 1930’larda tatil yasası çıkarıldı: Tatil çalışma yaşamında, yasa gereğince çalışmaya ara verilen süre. Hafta tatili, bayram tatili, öğle tatili gibi… Okul, meclis, adliye gibi kurumların yasa gereğince çalışmasının durdurulduğu ya da kapalı tutulduğu dönem ve eğlenmek, dinlenmek amacıyla, çalışmadan geçirilen süre olarak tanımlandı. Günümüzde tatil, genellikle, her şey dahil lüks otellerde, tatil beldelerinde yiyip içme israfı ve plajlarda güneş altında yanma, gürültü ve görgüsüzlük halidir. Kısacası dinlenmeye değil, yorulmaya ayrılmış bir zaman dilimidir. Oysa asıl dinlenme, yapılan bir işi bırakıp, başka bir işe başlamaktır. Yani, zaman öldürme değil, zaman kazanma ve zaman değerlendirmedir dinlenme.”


BENİM VALİZİM ÇALIŞMA MASAM

“Benim için yaz da kış gibi okuma ve yazmanın birlikte sürdürüldüğü iki mevsimdir” diyen Ay, tatilciler içinse genellikle yazmadan çok okumanın öncelikli olduğunu anlatıyor. “Tabii bu eskiden böyleydi, şimdilerde her şeyin yerini telefon aldı. Okumak yerine telefonla meşgul oluyor insanlar. Valize konan kitaplar çoğu zaman kapağı açılmadan geri getiriliyor” diyor. Kendisinin ise tatil düşünmediği için valizinin de boş olarak bir köşede durduğundan bahsediyor. “Benim valizim çalışma masam” diyen Ay bize bu masada acilen okunması için ayrılmış kitaplardan bir kaçının adını veriyor: Osmanlı’da Bilim, çev. Kübra Oğuz (İş Bankası Kültür Yayınları); Mehmet Akif, Alim Kahraman (Büyüyen Ay Yayınları); Kuşlar Kitabı, Ali Nazıma Bey (Büyüyen Ay Yayınları); Sait Halim Paşa, Ergun Yıldırım (İnsan Yayınları); İslamofobi, İbrahim Kalın/John L. Esposito (İnsan Yayınları); Yeni Türk Edebiyatında Toplumsal Kaygı, Sevim Zehra Can Kaya (Muhit Kitap); Edebiyat Devrimi, Hale Sert (İletişim Yayınları); / Labirent-Batı ve Hakimleri, Uygarlıkların Batışı, Amin Maalouf (YKY); Başımıza Gelenler, Mehmet Arif Bey (Kapı Yayınları)


Fatma Barbarosoğlu

Mevsimlerin kitabı kitapların mevsimi var

“Mevsimlerin gölgesinde ilerleyen bir okuma düzenim var” diyen Fatma Barbarosoğlu, bu rutini bizimle paylaşıyor: “Sonbahar şiir, deneme anı; kış sosyoloji ve felsefe; İlk bahar, metafizik metinler; yaz günleri daha ziyade öykü ve denemenin peşinde soluyor ve soluk alıp veriyor vaktim. Ve her gün akşam ile yatsı arası klasik metinler…” Son birkaç yıldır her mevsime, Calvino’nun Markovaldo ya da Kentte Mevsimler kitabındaki parçalar ile girdiğini anlatıyor. Üniversite yıllarında ise iki arkadaş yaz mevsimini Huzur ile başlatırlarmış. “E., tam bir Nuran hayranıydı. Sanki Nuran ile bir vakit geçirmişçesine anlatırdı, Sultan Hamam’da dolaşırken gördüğümüz bir eteğe bakarken ‘Bu pilise eteği Nuran sever’ derdi mesela. Gülerdik” diyor Barbarosoğlu. 30’lu yaşların ortasında Huzur yerini başka bir Tanpınar eserine bırakmış. “Zamanı idrak etme bahsine geçmiştim ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü durup durup yolumu kesecekti” diyen Barbarosoğlu, geçen yaz Tanpınar’ın Aydaki Kadın’ı okumuş. Bizimle bu kitaba dair bir tespitini paylaşıyor: “Aydaki Kadın’dan önce V.Woolf’un Mrs Dalloway’ini dinlemiştim. Tanpınar’ın notlarından istifade ile ölümünden sonra tamamlanmış olan ‘son romanı’ Aydaki Kadın’da Mrs Dalloway’i neredeyse sahne sahne gördüm.” “Arkamda bıraktığım yılların sayısının yaşanacak yıllardan fazla olmaya başladığından bu yana, kendimi eski tatlara bırakmayı daha çok sever oldum. Hayatıma sesli kitap bahsi karışınca tekrarların çok başka türlü bir lezzeti oldu” açıklamasını yapan Barbarosoğlu, bu hali şöyle tanımlıyor: “Bu biraz şey gibi...Yeni birisiyle tanışmanın yükünü kaldıramayacağını anlayınca o bildiğin eski dostun ikliminden dışarı çıkmaktan korkma hali.”


YÜRÜMEK HAKKINDAKİ KİTAPLARI ÇOK SEVDİM

Rutin ve ritim bahsine gelince… Pandemi Günleri’nden sonra hayatına karışan bir “tuhaflık”ı da bizimle paylaşıyor: “O evde kalınan günlerde yürümek üzerine yazılmış kitapları çok sevdim. Yürümek yerine yürümeye dair kitaplar okumak kara mizah gibi. Neredeyse her yaz yürümeye dair bir kitap okuyorum. 2024 yazı için karşıma Erling Kagge’in Yürümek/Adım Adım kitabı çıktı.” Barbarosoğlu, “Şimdi bu kadar eskinin bahçesinde dolaşınca kendimi yeniden mahrum bıraktığım gibi bir yanılgının ortaya çıkmasını istemem” diyor ve 2024 yazına üstadı Mustafa Kutlu’nun Başkanın Adamları kitabı ile girdiğini söylüyor ve ekliyor: “Festivalciler ve şenlikçiler ayrışması tam da mevsimine uygun bir giriş oldu.” Emine Batar’ın Uzakların Yankısı ile Mukadder Gemici’nin Unutulmuş Hikayeler’i ise geçtiğimiz ayın kitaplarıymış. Ek olarak her an elinin altında olan kitapları da bizimle paylaşıyor: “Mesela İsmail Kara’nın Resimli Cumhuriyet Din Kitabı’nı gün ile dünü buluşturmak için gündem ile eş zamanlı okuyorum. Ve elbette her mevsim Byung- Chul Han. Anlatının Krizi ve Sürünün İçinde: Dijital Dünyaya Bakışlar yaz mevsimine eşlik ediyor.”


Kaan Murat Yanık

Sıcak günlerde novella okurum

“Yaz tatili benim için okuma dönemidir. Bilhassa yazın sıcak günlerinde novella türü okumaya tercih ederim” diyen Kaan Murat Yanık, bavulundaki kitapları şöyle sıralıyor: Jaguar Kitap’tan Richard Ford’un Kanada isimli eseri, Werner Herzog’dan Buzda Yürüyüş-Münih Paris ve Ketebe Yayınları’ndan” Beş Varlık İklimi.


Cihan Aktaş

Hem okur hem yazarım tatilim yok

Kendisini “Hem okur hem yazarım. O anlamda tatilim yok” diye anlatan Cihan Aktaş, temmuz ve ağustosun büyük kısmında işleri hafiflediği ve ortalık tenhalaştığı için rahat rahat romanını yayına hazırlayacağı için içini bir sevinç kapladığını ifade ediyor. “Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmem pek. Masabaşı çalışmasını kolaylaştırmak için de yürüyüşlere çıkarım. Akşam saatlerinde okur veya film izlerim. Yazarken dinleniyorum. Bitmiş bir romanı yayına hazırlamak zaten zevklidir” diyen Aktaş, romanın ismini ilk kez bizimle paylaşıyor: Kamerun’da Bir Mevsim.

Ağustos’un ikinci yarısını rahmetli babasının köyünde geçireceğinden bahseden Aktaş, “Şimdiden düzenli yazdığım yazılar konusunda bir aksama olmasın diye o tarihe kadar daha yoğun çalışmam gerekiyor. Masa başından uzakta çalışmak meşakkatli geliyor bana. Dolayısıyla okuyacağım kitapları da bir kenara ayırıyorum” diyor. Masasının yanı başındaki yaz için ayırdığı kitapların bulunduğu sehpaya bakıyor ve bu yazın talihlilerini bizim için sıralıyor: “Sırayla, Nermin Tenekeci’den Gülmedi Bahtım Yine, Rukiye Saran’dan Beli Bükük ile Mezar Taşı, Müştehir Karakaya’dan Araf Şiirleri, Zeynep Arkan’dan Gözleri Olan Hiçbir Şeyi, Galip Çağ’dan Kale Arkası, Belya Düz’den Saçlarına Çöken Her Beyazın Neşeli Bir Siyahı Vardır, Ahmet Bozkurt’tan Ku’yu, Nilar Gök’ten Azgın Var, Büşra Çelik’ten Düşlerimde Elma Kesiği, Sakine Akça’dan Delioba, Bülent Şahin’den Öğretmen Ali Şeriati ve Sonrası, Susan Buck-Morss’dan Yıl Bir-Felsefi Bir Döküm, Deleuze-Guattari’den Anti-Ödipus-Kapitalizm ve Şizofreni 1 ve Jon Fosse’den Melankoli.


Ali Haydar Haksal

Eserden esere koşuyorum desem yeridir

“Yazı ve düşünce hayatımda okuma sürecimde zamanlar ve dönemler elbette var. Kimi zaman hızlanır kimi zaman duruma göre değişkenlikler gösterir. Her zaman için kimi dönemlerde planlarıma göre farklılıklar oluşturabilir. Bu dönemde ise Filistin ve Orta Doğu’da yaşanan olaylar nedeniyle tarihi ve sosyolojik konulara ağırlık vermem söz konusu. Hem içeriden hem dışarıdan olan bakışların, sosyolojik gelişimlerin, değişimlerin neden ve sonuçları önem kazanmaktadır” diyen Ali Haydar Haksal, Orta Doğulu Hristiyan yazar ve düşünürlerden Edward W. Said’in Türkçeye çevrilmiş hemen bütün eserlerini daha önce okuduğunu söylüyor. Şu yakın zamanda ise Emin Maaluf’un bütün eserlerini, M. Talha Çiçek’in Cemal Paşa Suriye’de, Necmettin Alkan’ın Ortadoğu’da Casus Savaşları Nili, Lütfü Akdoğan’ın İmparatorluğu Yıkan Kadın Sara kitabını okumuş. Okuma listesinde bir de Yahudi bir bilim insanının emekliliği üzerine Hayfa Üniversitesi’nde yapılan bir sempozyumun tebliğleri topladığı Jön Türkler’in Filistin’i ve Sultan Abdülhamid’in halledilişinin 100. yılı, İttihat ve Terakki’nin iktidarı ele alışıyla ilgili eser var. Şu an elinin altındaki eser ise Halide Edip Adıvar’ın Mor Salkımlı Ev’i. “Bunlardan yola çıkarak çalışmalar yapıyorum. Yedi İklim dergisinde makaleler olarak yayımlanıyor peyderpey. Okunacak başka eserler de var. Eserden esere koşuyorum desem yeridir. Diğer yandan İhsan Süreyya Sırma’nın Pervari’den Paris’e, Necip Evlice’nin hazırladığı Nuri Pakdil’e yazılmış olan mektuplardan oluşan Koca Adam okuduklarım. İhsan Deniz’in şiirlerini yeniden okuyorum” diyor Haksal. Uzun bir süredir epeyce bir kısmını yayımladığı Belkıs ile Süleyman romanının diğer bölümleri üzerine çalışıyor. Buna bağlı Şemseddin Sivasi’nin Süleymaniyye, Ahmed Suzi Hayatı ve Şiirlerini okumuş. Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili’de elinin altındaki diğer bir kaynak. “Öykü ve şiir çalışmalarımı sürdürüyorum. Onları şimdilik yayımlamıyorum, bekletiyorum. Achille Mbembe’nin Düşmanlık Politikaları ile John Berger’in Görünüre Dair Küçük

Bir Teori’ye Doğru Adımlar gibi. Bu yoğunlaşmalar mevsimlerden ve dönemlerden çok belli bir süreci içeriyor. Yayımlanmakta olan Doğu Işığı seri eserlerimin III. Cildi yayımlandı, V. Ciltte ise Sicilya İtalya dolayımındaki okumalarım ve yazma sürecim de devam ediyor” diyen Haksal “Hasılı boş zamanım yok diyebilirim” açıklamasında bulunuyor.


Güzide Ertürk

Bavuluma koyacağım kitapları da özenle seçiyorum

“Mecburiyetlerin ve yoğunluğun bir nebze olsun azaldığı günlerde, serin bir gölge bulup gelişi güzel okumalar yaparsam kendimi şanslı sayarım” diyen Güzide Ertürk, cümlelerini içten bir şiirsellikle şöyle tamamlıyor: “Sayfalar arasında keyfince dolaşmak bir okuyucunun görebileceği en güzel rüyadır. Fakat yaz aylarının tekinsizliği biraz aldatıcıdır. Dikkat edilmezse güneşin kavurucu sıcakları altında, günlerin uzunluğu sanki hiç bitmeyecek, sonsuza dek sürecekmiş gibi gelir.” Yaz sıcağının rehavetine kapılmamak adına kendisine öncesinde bir program hazırladığından bahseden Ertürk, “Üç ay, üç solukta bittiği için ‘Yazmam gereken neler var?’ ve ‘ne okuyacağım?’ sorularını geçiştirmeden kendime iyi bir program hazırlarım. Önceliklerimin neler olduğunu bulup ince hesaplamalar yaparak hızla geçip giden günleri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırım. Mesela bu yıl, haziran ve temmuz aylarını okumaya ayırdım ama ağustosta mutlaka yazmalıyım” diyor.


KİTAPÇI RAFLARINI GÖZDEN GEÇİRECEĞİM

Bavuluna yerleştireceği kitapları özenle seçtiğinden bahseden Ertürk, “Ülkeler arası yolculuk yapanlar ne demek istediğimi anlayacaktır” diyor ve ekliyor: “Bavuluma ne koyacağım sorusunu da geçiştiremem çünkü valizim yirmi üç kilodan fazla gelirse, öncelikle kitaplarımı çıkarmam gerekiyor. Bu işin şakası yok. Haziran ayında Seattle’dan İstanbul’a uçuş yapmadan önce valizimi kontrol eden görevli, bavulumu acele edip birkaç saniye içinde boşaltmazsam beni sıranın en arkasına geçireceğini söyledi. Bir nevi tehdit etti. Tabii ki ilk önce kitapları çıkarıp en güvenli yere, sırt çantama yerleştirdim. Yılların verdiği tecrübeyle bunun en kısa çözüm yolu olduğunu biliyorum.” Bu yaz bavulunda Alberto Barrera Tyszka’nın Babam Giderken romanı, Karin Tidbeck’in Zeplin kitabı, Adam Philips’in yazma sanatı üzerine kaleme aldığı makaleleri var. Ertürk, bir yandan da İstanbul’un kitapçılarını gezerek raflarda gözden kaçırdıklarının peşine düşecekmiş. Ayrıca edebiyat dergileri, her sene ‘bu yıl mutlaka okuyacağım’ deyip de bir türlü başlayamadığı romanlar ve yeni çıkan öykü kitaplarının okunmak için sabırla beklediklerinden bahseden Ertürk, “Bugün değilse yarın mutlaka. Yazın değilse, kış mevsiminin karlı günlerinde…

Naime Erkovan

Yıl boyunca kitap okumanın hayalini kurdum

Yaz tatillerinin her zaman okuma yapmak için güzel bir fırsat olmasını beklediğini ama hiç bir zaman umduğu gibi olmadığından yakınan Naime Erkovan, “Yıl boyunca yoğun çalışıp tatilde sadece kitap okumanın hayalini hep kurdum, hep bozuldu planım çünkü hep kitaplarımı yazmak zorunda kaldım başka vakit bulmam imkânsız olduğu için. Böyle olmasına rağmen hatta hep böyle olacağını bilmeme rağmen umut etmekten ve başka türlü bir yaz hayal etmekten hiç vazgeçmedim” ifadelerini kullanıyor. Ayrıca elinde tuttuğu kitap dosyasını yazdan önce yayınevine teslim etme hayalini de gerçekleşmediğinden bahseden Erkovan, “Çoğu kez kitap yazanların bilmediği bir dilde konuşur. Akar gider gözümüzün önünde ve biz ona bakıp elbette işimizitamamlayamazken aleyhimize işlediğini bir türlü idrak edemeyiz. Dosyamı yazdan önce yayınevime göndermek için hayal kurarken zaman anlamadığım bir şekilde uçup gitti. Mart ayı hangi ara haziran olmuştu, bilemedim” diyor.


YANIMA TEK BİR KİTAP ALDIM

Erkovan, elindeki kitap dosyasını teslim edemediği için bir sonraki hayali olan “bu yaz hiçbir yazşey yapmamak” hayali de imkânsız olmuş. “Kitabımla yollarımızı bir türlü ayıramadığımız gibi, birkaç projeyi de geri çeviremedim. Fakat bilinçaltım hiçbir şey yapmama işini ciddiye almış görünüyor çünkü İstanbul’dan ayrılırken hiçbir kitabı yanıma alma konusunda bir heyecan belirtisi göstermedi. Buna rağmen eski alışkanlıkla bir tane kitap aldım sadece yanıma” diyen Erkovan’ın çantasında Ray Bradbury’nin Sonbahar Ülkesi varmış. Erkovan bu tek kitap için bile pek ümitvar konuşmuyor ve “Sanırım yoğun çalışmanın yorgunluğu, yazmaktan daha çok sevdiğim okuma eylemini bile önemsiz gösterecek. Oysa Bradbury’nin bugüne kadar okuduğum hiçbir kitabı beni hayal kırıklığına uğratmadı ve ben hep ‘Ne güzel yazmış,’ demekten kendimi alamadım. Büyük ihtimalle balkona çıkıp rüzgârın uğultusunu dinleyeceğim saatlerce. Ve dağların ufukta bir hayal gibi yükseldiği geniş araziye bakarak geçmişi ve geleceği kurcalayacağım. Yarı yorgun, yarı dinlenmiş bir hâlde yazı bitirip yepyeni bir edebiyat dönemine başlayacağım. Aynı şey olacak yine ve ben, yaşadığım sürece bir sonraki tatilde yapacaklarımın hayalini kuracağım yıl boyu. Çünkü yaşayan insan, daima hayal kuran insandır” ifadelerini kullanıyor.


Güray Süngü

Bu yazı Ezra Pound okuyarak geçirmeyi planladım

Güray Süngü, yaz boyu işe devam edeceklerden. “Aslında sadece yaz geldi, çalıştıkları iş gereği yazın mesaileri olmayan arkadaşlarımız olmakla birlikte çoğumuz yazları da çalışmaya devam ediyoruz. Sadece akşamları seminerler, konferanslar, okur yazar buluşmaları gibi etkinlikler olmayacak” diyen Süngü, öte yandan yazın tatili dışarıda bırakırsak kendine has özellikleri nedeniyle çalışma, yazma ve okuma eylemlerine kendine has bir etkisi olduğunu da belirtiyor. “Günlerin uzunluğu bazen zamanı bereketli kılıyor ama aydınlık ve güneş bazen insanın içine dönmesine imkân vermiyor, hayatı dışarıda yaşamaya sebep oluyor. Ben düzeni ve disiplini seviyorum, bu yüzden yazlarım kışlarıma çok benziyor. Buna karşın yazları, kışın olduğu kadar düzenli yazabildiğimi söyleyemem” diyor. Bu yaz yapacağı düzenli işler haricinde Süngü’nün okurlarına bir de müjdesi var. Bu yaz için bir planlarından biri de yazıp bitirdiği yeni romanının eksiği gediği ile ilgilenip, ince işçiliğini tamamlayarak nihayete erdirmek.


İMZALI KİTAPLARI OKUYACAĞIM

Bu yazı Ezra Pound okuyarak geçirmeyi planladığını söyleyen Süngü, okumak için masasına koyduğu kitapları bizlere şöyle anlatıyor: “Ketebe’den çok özenli şekilde yayımlanmış Pound kitaplarını karşıma aldım, bakışıyoruz şimdilik, ama bir haftaya kalmaz mücadelemiz başlar herhalde. Bir süredir tekrar okumalar yapmıştım, yirmili yaşlarda okuduğum klasikleri kırklı yaşlarda tekrar okumanın gereğini yerine getirerek. Dostoyevski ve Tolstoy okuyorum, Karamazov ve Anna Karanina’dan yine Karamazov galip çıktı bende, muhtemelen yaz bitmeden bu iki büyük ismin birer büyük romanını da devirmiş olurum. Birisi Budala olur ama diğerine henüz karar vermedim. Biraz da günümüzden okunacak kitaplar var. Aralarda da onlara vakit ayıracağım. Bana imzalı gönderilmiş çok hoş kitaplar var benden bir kuşak genç yazar arkadaşlarımdan. Onları okuyup, bugünün edebiyatından da geri kalmamaya çalışacağım. Sonra kış gelecek. Sonra yine yaz gelecek. Okumaya ve yazmaya devam edeceğim ömrüm oldukça.”


Feridun Andaç

Yaz okuması diye bir dönem ayrımım yok

“Yazıp eden biri olarak böylesi ‘dönem’ ayrımı yapanlardan değilimdir. Ama gene de bir yere gitmek, orada her şeyden uzaklaşarak okuyup yazmayı seçenlerdenim.Bu da asla güneşlenmek/denize girmek değildir” ifadesinde bulunan Feridun Andaç, özellikle birkaç yıldır “gezi”/ “yolculuk” seçimlerinde antik kentlere yakın olmayı amaçladığını anlatıyor. Bu yaz planı Afyodisyas, Laodikeia ve Sagalassos yakınlarında adeta “kamp” kurmak. Zira yazarımız şuan “Zoilos’un Öyküsü” üzerine çalışıyor. Soruyu “Yazarın yazma mevsimi nedir?” diye değiştirdiğimiz de ise Andaç, “Kış ve güz mevsimidir benim için asıl ‘tatil’ gibi algılayıp giderek okuyup yazdığım mevsimler. Yığınlardan kaçarım, doğaya ve arkaik mekanlara dönerim yüzümü. Oralarda bulurum insanın/insanlığın öyküsünü. Eğer ki bir dil yaratmak istiyorsanız, sürüyü takip etmeyin derim. O nedenle ‘yaz okuması’nın ilk çağrıştırdığı bu olduğu için uzak dururum böylesi ayrımlardan” cevabını veriyor bize.

Çıktığı her yolculukta yazı araç gereçlerinin ve çalışma/bakışı okuma kitapları ile defterlerinin yanında olduğunu anlatan Andaç, bu günlerde mitolojik okumalar yapıyor. Bize okuduklarından kısaca bahsetmesini istediğimizde “Bu günlerde üzerinde çalıştığım kitaplar, seçtiğim bazı yazar/kitap okumalarım var bunlardan kısaca söz edebilirim. Başta Marguerite Yourcenar var elbette. Christa Wolf’un yapıtları. Gündeş okumalarım hep yanımda: Jenny Erpenbeck; Kairos’tan sonra Gölün Sırrı, ardından Gidiyor Gitti Gitmiş romanlarını okuttu bana. Şimdi ise Bütün Günlerin Akşamı ile yol arkadaşım. Ötede Clarice Lispector var, adeta bir keşif yolculuğu yol zamanlarında okurken” diyor.


#yaz ayı
#tatil
#okumak
#yazmak
#kitap