Paralı askerlere inat ön saflarda savaştılar

Fatma Çelik
04:007/10/2019, Pazartesi
G: 7/10/2019, Pazartesi
Yeni Şafak
Endülüs tarihçisi Prof. Dr. Lütfi Şeyban'ın "Endülüs Alimleri / Bilginin Toplumsal Rolü" isimli kitabı Ketebe Yayınları'ndan çıktı.
Endülüs tarihçisi Prof. Dr. Lütfi Şeyban'ın "Endülüs Alimleri / Bilginin Toplumsal Rolü" isimli kitabı Ketebe Yayınları'ndan çıktı.

Endülüs medeniyeti üzerine kısıtlı bulunan kaynakları araştıran tarihçisi Prof. Dr. Lütfi Şeyban, alimlerin toplumsal hayattaki fonksiyonlarına odaklanarak "Endülüs Alimleri / Bilginin Toplumsal Rolü" isimli bir eser hazırladı. Endülüslü alimleri anlamanın Endülüs toplumunu anlamak olduğunu söyleyen Şeyban, alimlerin tarım ve hayvancılık, botanik, harp teknikleri, tıp ve eczacılık, kimya ve simya, dini ilimler, mimari ve şehircilik, zanaat ve sanat gibi alanlarda faaliyet gösterdiklerini anlattı. Paralı askerlere inat bilginlerin cephelere koşarak ön saflarda savaştığını da belirten Şeyban, “Endülüs’ün tüm Müslümanların ortak tarihi” dedi.

İslam kültür ve medeniyetinin merkezi olan Endülüs, Müslümanların hâkimiyeti altına girdikten sonra birçok alanda gelişme gösterdi. Hatta İspanya topraklarının İslâm medeniyeti ile tanışması bölge için bir milât oldu. Avrupa’nın bugünkü gelişmişliğini Endülüs’e borçluğu olduğunu söylemek dahi yanlış olmaz. Hiç şüphesiz bunda en büyük pay Endülüs’ün yetiştirdiği alimlere ait. ‘Kitap Medeniyeti’ olarak da tavsif edilen Endülüs, ne yazık ki Müslümanlardan sonra ev sahipliği yaptığı toplumlar tarafından yitirildi. Hal böyle olunca bugün kaybolmuş İslam coğrafyası deyince akıllara ilk olarak Endülüs geliyor.

ALANINDA İLK OLMA ÖZELLİĞİ TAŞIYOR

Endülüs üzerine çalışmalar yapan ve Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Lütfi Şeyban, "Endülüs Alimleri / Bilginin Toplumsal Rolü" ismli bir hafıza çalışmasına imza attı. Ketebe Yayınları’ndan çıkan kitap, Endülüs İslam medeniyetinin inşasında ve toplumsal gündelik hayatta bilginlerin rolünü detaylıca ele aldığı için alanında ilk olma özelliği taşıyor. Endülüs tarihi üzerine kısıtlı bulunan kaynakları adeta kazarak uzun bir çalışma sürdüren Şeyban, bilginlerin toplumsal hayattaki fonksiyonlarına odaklanarak okurlarına daha önce pek bilinmeyen kapıları açıyor.

İSMİ HİÇ DUYULMAMIŞ YÜZLERCE ALİM
Yeni kitabı vesilesiyle konuştuğumuz Şeyban,
Endülüs’ün tüm Müslümanların ortak tarihi
olduğuna dikkati çekerek
Endülüslü alimleri anlamanın Endülüs toplumunu anlamak
olduğunu ifade etti. Endülüs’ü adeta çöl ortasında bir vâhâya dönüştüren dinamik tabakayı siyasetçi ve ulemâ ikilisinin oluşturduğunu söyleyen Şeyban, “
Kitapta âlimlerin toplumsal rolleri üzerinde kafa yorarken gördük ki, onların gayretleri, devletin ya da milletin huzuru ve refahının temininde asıl etken durumundadır. Kitabımızda ismi hiç duyulmamış yüzlerce âlim şahsiyetin yine şimdiye kadar pek bilinmeyen devlet ve halk içindeki etkili hizmetlerini anlatmaktayız
” dedi.

Tarım ve hayvancılık, botanik, harp teknikleri, tıp ve eczacılık, kimya ve simya, dini ilimler, mimari ve şehircilik, zanaat ve sanat gibi alanlarda faaliyet gösteren bilgilerin, Endülüs devletinin üç büyük dünya devletinden biri olarak halkını zenginleştirdiği çağlarda, cihadı paralı askerlere tevdi edenlere inat alimlerin cephelere koşarak ön saflarda savaştığını belirten Şeyban, yenisafak.com’un sorularını cevapladı.

Endülüs tarihi üzerine araştırma yapan uzman sayısı ne yazık ki çok az. Son yıllarda ilgi artmış olsa dahi hala hak ettiği değeri görmüyor. Bunun sebebi nedir?

Evet, son birkaç yıla kadar tarihçi olarak yalnızca 2 kişiydik, Mehmet Özdemir ve sonra bendeniz. Fakat son yıllarda yeni yetişen birkaç arkadaşımız daha oldu. Ayrıca tarihçi olmayıp Endülüs’ün ilmi ve edebi hayatını çalışanlar da var ve bu arkadaşların sayıları da az değil. Ülkemiz akademi camiasında rağbet gören tarih ana bilim dalları zaten sınırlıdır. Birkaç yabancı lisan ve yurt dışı tecrübe gerektiren Eskiçağ ve Ortaçağ’a ilgi azdır. Çoğunluk Osmanlı araştırmalarını tercih ediyor. Türkiye’de yalnızca Endülüs alanında değil, üzerinde yaşadığımız toprakları bize vatan kılan Selçuklular üzerine gerçek bilimsel çalışmalar da çok kısıtlı durumda.

Endülüs bizim için ne ifade ediyor?

Ancak bu “dertli” ya da “âh vâh”lı duygusal ilgimizin, hemen tüm toplumsal alanlarda olduğu gibi, bazı egemen çevreler tarafından manipüle edilerek istismar edilmekte olduğuna inanıyorum. Ne demek istiyorum?

MAĞLUP MİLLETLER GALİPLERİ TAKLİT EDERLER

  • İçinde yaşadığımız çağın “medeniyet” algısı ya da baskısı, Türkiye halkı olarak bizleri “çağdaş” dünyanın egemeni durumundaki Batı medeniyetini yüceltmeye yöneltmiştir. Çünkü son üç asırdır Avrupa-Batı karşısında sürekli yenilmiş ya da kaybetmişiz. Tarihi bir gerçektir ki, mağlup milletler gâlipleri taklit ederler.

Çünkü fizyolojik ihtiyaçları ya da hayatta kalma refleksi gereği onlara hayran olurlar. Batı medeniyetine hayranlık, belki “düşman” karşısındaki ezilmişliğimizi bir nebze olsun hafifletmek ve de yeni nesillere istiklal duygusu aşılamak gibi düşüncelerle, aydınlarımızı kendi tarihimize “medeniyet” nazarıyla bakmaya sevk etmiştir. 1850’lerden itibaren başlayan bu süreçte, İslam tarihi içinde iki medeniyet öne çıkmıştır: Klasik çağında Osmanlı ve Emevi çağında Endülüs.

TESELLİ BULUYOR AMA GEREĞİNİ YAPMIYORUZ

Endülüs veya Osmanlı medeniyetinin öne çıkarılan yanları ise, daha çok toplumsal çoğulcu ya da klasik çokkültürlü vasıfları yanında, bir de kendi çağdaşları arasında sahip oldukları maddi güç ve gelişmişlik düzeyleridir.
Oysa bu nitelikler son üç asırdır Batılıların öne çıkan yanlarıyla örtüşmekte olup, modern çoğulculuk veya çokkültürlülük anlayışından çok farklıdır ve de Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi ulus devlet yapılarıyla kesinlikle uyuşmaz.
Biz Müslümanlar veya Türkler, Batılılardan doğrudan ve ters etkilenme yoluyla, hatta onların dolaylı yönlendirmeleri sonucu “medeniyet” olgusuyla ilgilenmeye başlamışız, yoksa kendi toplumsal tarihimizin doğal sâikleri sonucu değil.
Bizi Endülüs ile ilgilenmeye sevk eden neydi?

Demek istediğim o ki, son asırlarda Batı karşısında içine düştüğümüz çaresizlik duygusu bizi Endülüs ile ilgilenmeye sevk etmektedir. Oysa bu böyle olmamalıdır. Olması gereken, Endülüs yalnızca biz Müslümanların tarihinin diğerleri gibi değerli bir parçası olduğu için ilgilenmektir. Bize göre, bizim Endülüs âlimleri türü, hâkim anlayıştan bağımsız araştırmaya müstenit bilimsel çalışmaların sayısı arttıkça, Endülüs’ün bizim için ne ifade ettiği daha iyi anlaşılacaktır. Yani sonuç olarak, “Endülüs bizim için ne ifade ediyor” sorunuzun cevabını burada vermiş olmayalım. Aslında doğrusu, her bir okuyucu kitabımızı okuyunca ne anlıyorsa cevap odur diyelim.

  • Endülüs ile ilgili sizin bir benzetmeniz var: ‘Arı Kovanı’. Neden böyle bir benzetme yapıyorsunuz?
  • Arı kovanı, çünkü bal yapmak için çiçek özlerine ihtiyaçları var Endülüslülerin. 711 yılında İspanya’yı fetheden Emevi İmparatorluğu’nun coğrafyasının büyüklüğüne haritada bakarsanız görürsünüz ki, doğusuyla batısı arasında 10 bin kilometreden fazla mesafe vardır. Başşehir Dımaşk ile Kurtuba arası 5 bin 500 kilometreden fazladır. Yani Vandalusia ya da İspanya’yı Endülüs yapan Müslümanlar, özellikle 756’da Endülüs’te Emevi Devleti oluştuktan sonra neredeyse sıfırdan bir devlet geleneği başlattılar. Savunma, tarım, şehirleşme, ticaret, zanaat, mimari ve sanat.. Bütün bu alanlarda her şeye ihtiyaç vardı, çünkü İspanya’da Roma’nın çöküşünden bu yana neredeyse medeni hayata dair hiç temel kalmamış durumdaydı.
  • Halbuki aynı çağda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) kurmuş olduğu Medine İslam Devleti’nin “gelişmiş” şekli görünümündeki Maşrık İslam yurdu, Emeviler ve sonra Abbasiler’in idaresinde, Ortadünya diye bilinen bugünkü Yakındoğu coğrafyasının en güçlü ve en medeni ülkesi durumundaydı.
    Doğal olarak Endülüslüler ihtiyaçları olan her şeyi buradan kendi ülkelerine taşıdılar. Kitap, ilim, siyaset, zirai ürünler ve teknikler, ticaret teknikleri, harp alet ve teknikleri, mimari teknikleri ve ustaları.
    Bu nakil seferberliğinin nicelik ve niteliğini bu kitabımızdan öğrenmek mümkündür.

ENDÜLÜS HALKI ZORBALARIN İNSAFSIZLIĞINA MARUZ KALDI

Endülüs bilim başta olmak üzere birçok alanda ileriyken Reconquista hareketi sonucu dilsiz bir hale getirildi. Peki biz susturulmaya çalışan hikâyelerimizi yeterince anlatabildik mi?

Her asırda Endülüs aleyhine sürekli genişleyen İspanya Hıristiyan Krallıkları, Roma’dan Katolikleri yöneten Papa’nın tahrik ve teşvikleriyle Reconquista hareketini başlattılar. Yani İspanya’yı ya da Endülüs’ü Müslümanlardan geri alma hareketini. Endülüs’ün yarıdan çoğu 1212’ye kadar, geriye kalan az bir kısmı da 1492’ye kadar düşmanların eline geçti. Bundan sonra Müslüman'ı, Hıristiyanı ve Yahudisiyle Endülüs halkı, ilkel hayat süren zorbaların insafsızlığına maruz kaldılar.

ENDÜLÜS İSLAM KÜLTÜRÜYLE VÜCUT BULDU

Ancak insanlık adına tesellimiz odur ki, Endülüs yurdu kendi insanına kendi çağlarının en tabii insani duyguları yaşatmaya muvaffak oldu. Halk adaletle ve ilmin ışığıyla aydınlandığı için huzur buldu.

Bugünkü Avrupa kültürü ve medeniyeti, ulaştığı sonuçları ve nitelikleri bakımından çok farklı bir noktaya evrilmiş olsa da, gerçekte büyük ölçüde Endülüs-İslam kültürü ve medeniyeti temelinde vücut bulmuş bir varlıktır.

  • Lakin Papalık liderliğinde Avrupa elitinden kendi velinimeti olan Endülüs’e vefalı olmaları beklenirken, çapulcu İspanyol Katolik krallarını Endülüs şehirleri üzerine salarak, Avrupa’nın kıyısında Avrupa çöllerine hayat kaynağı olan Endülüs vâhâsını kanla ve ateşle kurutup yok ettiler. Bu tarihî felâketin hikâyesini Matthew Carr’ın Kan ve İman adlı kitabından, bilimsel kayıtlarını da bizim Mudejares & Sefarades: Endülüslü Müslüman ve Yahudilerin Osmanlı’ya Göçleri (İz Yayıncılık) adlı kitabımızdan okuyabilirsiniz.

ENDÜLÜS TÜM MÜSLÜMANLARIN ORTAK TARİHİ

Siz ‘Endülüs’ün âlimleri’ ile bizim olan ama bilmediğimiz hikâyeleri mi anlatıyorsunuz?
Elbette Endülüs tüm Müslümanların ortak tarihidir, ortak değeridir. Endülüslülerin yazdığı varoluş hikâyesi de, tarihî İslam medeniyetinin müstesna bir parçası olarak, gerçekte medeniyet tarihinde belirleyici olmuş birkaç mühim hikâyeden birisidir.
Bu hikâyenin yazılmasında öncü kesim, hiç şüphesiz siyasileri de yönlendiren âlimlerdir, bilginlerdir. Çünkü Endülüs’ü adeta çöl ortasında bir vâhâya dönüştüren dinamik havâs tabakayı siyasetçi ve ulemâ ikilisi oluşturmaktaydı.
Bunların öncülüğünde yazılan Endülüs destanı, bugün bizler için etkileyici bir şevk ve iftihar kaynağı mesabesindedir.

ALİMLERİ ANLAMAK ENDÜLÜS’Ü ANLAMAKLA EŞDEĞER

Kitapta âlimlerin toplumsal rolleri üzerinde kafa yorarken gördük ki, onların gayretleri devletin ya da milletin huzuru ve refahının temininde asıl etken durumundadır.
Bu açıdan onları anlamak aslında Endülüs toplumunu anlamakla eşdeğer sayılabilir.
Kitabımızda bilinen hikâyeler çok az yer kaplamaktadır. Daha çok, ismi hemen hiç duyulmamış yüzlerce âlim şahsiyetin yine şimdiye kadar pek bilinmeyen devlet ve halk içindeki etkili hizmetlerini anlatmaktayız.
Alanında ilk olma özelliği taşıyan bir kitaba imza attınız. 800 yıl boyunca İslam kültür ve medeniyet tarihine başkentlik yapmış olan Endülüs’ü, yetiştirdiği âlim ve bilginlerle ele alma fikri nasıl çıktı ortaya?
İslam bilginleri ya da âlimlerine yer veren çalışmalar elbette vardı, TDV İslam Ansiklopedisi gibi. Fakat şimdiye kadar yapılan şey daha çok önde gelen âlim zâtları ele almak şeklindeydi.
Biz ise tek tek şahısları ele alan bir biyografi çalışması yerine, devlet-millet hayatında âlimlerin yeri ve katkıları nelerdir sorusunu araştırdık. Çıkan sonuçları toplumsal rol alt başlıkları halinde sıraladık.
Bu tespitten de anlaşılacağı üzere, Endülüs’ü insanlık tarihinde öne çıkaran en belirgin yanı olan bilgi ve bilginlerin toplumsal faaliyetleri üzerine hemen hiç bilimsel çalışma olmadığını fark ettim.

İşte bu gerçeği gördükten sonra, bugün bizler için ideal ya da ibret olarak asıl mühim olanın Endülüslü âlimlerin toplumsal rolleri üzerine çalışmak olduğunu anladım ve gereğini de kısmen yapmış oldum.

  • PARALI ASKERLERE İNAT ÖN SAFLARDA SAVAŞTILAR
  • Endülüs âlimlerin en göze çarpan özellikleri sizce nedir?
  • - Anavatandan çok uzaklarda var olma kaygısıyla kendi alanında dünyanın en iyisi olma çabası..
  • - Dışta her yandan düşman çemberiyle sarılmış ve içte yerel siyasi liderlerin mülk ihtirasının ateşiyle kavrulmuş olmanın verdiği duyguyla, kendi halkına hizmet aşkı.
  • - Mal ve makam hırsıyla devleti zaafa uğratanların çok olduğu bir ortamda, bir bilen olarak dürüstçe ve kendisini siyasilere kullandırtmadan çalışmak.
  • - Endülüs devletinin üç büyük dünya devletinden biri olarak halkını zenginleştirdiği çağlarda, cihadı paralı askerlere tevdi edenlere inat cephelere koşarak ön saflarda mücahit..

Endülüs âlimlerinin bilgi birikimini gelecek kuşaklara aktaracak yeni nesil Endülüs âlimleri var mı?

İslam tarihinde âlim dendiğinde daha çok fakîh kastedilirdi. Tabi ki fıkıh alanı dışında ismi anılan binlerce âlim, aynı zamanda yeteri kadar fıkıh da bilirdi. Fakat bizim anladığımız kadarıyla âlim kavramından yaygın olarak kastedilen, kendi uzmanlık alanını merkeze alarak o merkezden çevreye doğru alanın gerektirdiği bütün ilimlere ve lisanlara yeterince vâkıf olabilen ve aynı zamanda âlim olmanın gerektirdiği ahlaki faziletleri büyük ölçüde şahsında yansıtan kişidir. Bu manada elbette var çok şükür. Yerli âlim az olsa da yabancılardan daha fazladır. Bugün Arap ve Mağrib coğrafyası yanında, Batıda da Endülüs üzerine çalışan değerli isimler vardır.

Çağımızın Endülüs âlimleri diye nitelediğiniz bu isimler, bu seviyeye erişebilmek için temelde T usulü ilmi donanımla iki şeyi başarmış insanlardır. Birincisi dikey donanımdır ki, bu mazinin bilgi ve hikmet birikimidir. Yani âlim kişi kendi uzmanlık alanının bilgi birikimi yanında, insanlığın ortak irfan tecrübesi olan hikmeti de içselleştirmelidir. İkincisi yatay donanımdır ki, bu içinde yaşadığı çağını iyi tanımaktır. Bugün bu madde daha çok sosyal bilimlere ve popüler kültürlere vukûfiyet şeklinde ifade edilmektedir.


Kitabınızın alt başlığı ‘bilginin toplumsal rolü’. Sizin incelediğiniz ve kitabınızda yer verdiğiniz âlimler toplumda neleri değiştirmişler? Yaptıkları en büyük değişim hangi alanda olmuş?

Medeniyet formunda bir toplumsal organizasyonun ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda büyük bir özveriyle çalışmışlar, alana hem de dünya çapında öncülük etmişlerdir. Bu alanlar, tarım ve hayvancılık, botanik, harp teknikleri, tıp ve eczacılık, kimya ve simya, dini ilimler, mimari ve şehircilik, zanaat ve sanat.. Örnekleri görmek için, kitabımızın Abbâs İbn Firnâs ile başlayan "Kaynaklarda yer alan Endülüs âlim ve bilgeleri" adlı kısmına bakılabilir.


#Endülüs
#Endülüs Alimleri / Bilginin Toplumsal Rolü
#Endülüs Alimleri
#Prof. Dr. Lütfi Şeyban
#Endülüs tüm Müslümanların ortak tarihi