Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk kadın seri katil profilleme uzmanı olan psikolog Micki Pistorius, “İlham kaynağım dedektiflerin kendileriydi” diyor ve ekliyor: “Bence seri katillerin en göze çarpan özelliği hepsinin ne kadar normal olduğu. Filmlerde ya da dizilerde tasvir edildiği gibi çizgi roman süper kahramanları değiller. Güler yüzlü ya da kötü değiller. Komşunuz, erkek arkadaşınız, erkek kardeşiniz ya da kız kardeşiniz olabilirler. Polis, öğretmen, kamyon şoförü, doktor olabilirler - kimse onların kirli sırlarından şüphelenmez ve psikolojik özellikleri diğer insanlarınki gibi farklılık gösterir.”
2024 yılı haziran ayında Catch me a Killer isimli bir diziyi seyretmeye başladım. Dizi Güney Afrika Cumhuriyeti’nde geçiyor, her bölümde bir seri katilin cinayetlerinin çözümlenmesini anlatıyor ve başroldeki genç kadın psikolog, cinayetlerin çözümlenmesinde polise yardım ediyordu. Dizinin akışı şaşırtıcı biçimde gerçeğe uygun ilerliyordu, yani saçma boşluklar, inanması zor sansasyonel gelişmeler, bölüm sonları yoktu. İlk bölümün ardından biraz araştırınca dizide işlenen tüm vakaların, seri katillerin ve polise yardım eden kadın psikolog dahil bütün detayların gerçekte yaşanmış olaylar üzerine ve bunlara sadık kalarak kurgulandığını öğrendim. Dizideki kadın psikolog ve seri katil profilleme uzmanı Micki Pistorius’a ulaşmam da bu şekilde oldu. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk kadın seri katil profilleme uzmanı olan ve 1990’lı yılların başından itibaren 30’dan fazla seri cinayet vakasının, üstelik tamamen erkek egemen bir sektörde, Güney Afrika Polis Teşkilatında dedektiflerle iş birliği yaparak çözülmesine katkı sunan bu cesur kadınla tanışmak istedim. Benim dizisini seyrettiğim Catch me a Killer aslında Pistorius’un suçlu profilleme sürecini ve deneyimlerini anlattığı kitabı.
Micki Pistorius, Güney Afrika’da doğmuş, dil ve psikoloji eğitimi alarak kendini insanların zihinsel labirentlerini çözmeye adamış bir psikolog. Ancak hikayesi, tek bir meslekle sınırlı değil. Yakın zamanda Mauritius’a taşınan Pistorius, yalnızca bir psikolog değil; aynı zamanda bir yazar, danışman, üniversitelerde ders veren bir akademisyen ve dünya çapında motivasyon konuşmaları yapan bir figür. Çocukluğundan beri dünyayı keşfetmeye olan ilgisi, onu yalnız seyahat eden bir macerapereste dönüştürmüş. İnsanların göremediği detaylara tutkusu ise onu gizli bir tutkunun peşine, arkeolojiye yöneltmiş. “İçe dönük ve maceraperestim. Hâlâ yapacak, görecek ve keşfedecek çok şeyim var” diyor Micki Pistorius. Yeni Şafak Pazar olarak Pistorius ile seri katillerin profilini çıkarmayı, seri katillerde gözlemlediği ortak psikolojik kalıpları, dizilerdeki suçlu profillemenin gerçekleri ne kadar doğrulukla yansıttığını konuştuk.
Gizli ilgi alanım arkeoloji
Küçüklüğümden beri hep yazar olmak istedim. Liseyi bitirdikten sonra dil eğitimi almak için Güney Afrika’daki Pretoria Üniversitesi’ne kaydoldum. Afrikaans, İngilizce ve Fransızca okudum. Psikoloji ve Kriminoloji de derslerim arasındaydı. Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra gazetecilik yaptım ve ardından radyo ve televizyon muhabiri olarak çalıştım. Bazen sert haberlere yer versem de, insanlar hakkında röportaj yapmayı ve makaleler yazmayı tercih ettim. Olayın arkasındaki insanın hikâyesine odaklandım. Yaklaşık 11 yıl gazetecilik yaptıktan sonra psikoloji eğitimime devam etmek için üniversiteye döndüm. Yüksek lisans yılımda bir gün profesörüm bize ödevler için bir konu listesi sundu. Bunlardan biri seri katiller üzerineydi ve özellikle mi seçtim yoksa başka kimse mi istemedi hatırlamıyorum ama bu konuda bir ödev yazdım. O sırada Sigmund Freud’un çocukların psiko-cinsel gelişimine ilişkin psikanaliz teorisi üzerine yüksek lisans tezimi yazıyordum. Freud’un çalışmaları ile seri katillerin suç mahallinde canlandırdıkları bu evrelerdeki saplantıları arasında bir ilişki olduğunu gördüm. Bu benim doktora tezimin konusu oldu. Eğitimim sırasında Pretoria Üniversitesi’nde ders verirken bir gün Güney Afrika Polis Teşkilatı’ndan bir psikolog, psikoloji bölüm başkanını aradı ve psikolojik profil uzmanı için bir aday istedi. Doktora tezimi seri katiller üzerine yaptığım için işi kabul ettim ve 2 Şubat 1994 tarihinde Güney Afrika Polis Teşkilatı’na katıldım. Hemen ertesi gün ilk seri katilimin profilini çıkarmak üzere Cape Town’a gönderildim. İtiraf etmeliyim ki, bir gün bu işi yapacağımı hiç hayal etmemiştim. Suç psikolojisine olan akademik ilgim beni bu işe yöneltti, gerçek suçlarla özellikle ilgilendiğim için değil. Benim gizli ilgi alanım arkeolojidir.
Gazeteciyken her zaman sert haberlerden çok insani arka planla ilgilendim. Hayvanlar suç işlemez, insanlar işler ve suç psikolojisi tamamen suç işleyen insanlarla ilgilidir. Üniversite hocalarım psikolojiye olan sevgimi teşvik etti. Ayrıca eski FBI profil uzmanları Robert Ressler ve Roy Hazelwood tarafından Dundee, İskoçya’da adli profil konusunda eğitildim. İlham kaynağım genellikle dedektiflerin kendileriydi. Biz bir ekiptik ve onların sıkı çalışmaları ve fedakarlıkları bana ilham veriyordu. Katili daha fazla masum insanı öldürmeden önce yakalamak gibi ortak bir amacı paylaşıyorduk. Bugün sosyal medyadaki takipçilerimden büyük ilham alıyorum. Adalet için savaşıyorum ve diğer insanlara da bu mücadeleye katılmaları için ilham vermeyi umuyorum. Normal, sıradan insanlar bir fark yaratabilir.
Güney Afrika Polis Teşkilatı’nda 1994-2000 yılları arasında Albay rütbesiyle Araştırmacı Psikoloji Birimi’nin kurucusu olarak görev yaptım ve seri tecavüzler, takipçiler, devlet büyüklerine ve başkana tehdit mektupları, beyaz yaka suçları, çocuk tacizi ve karmaşık cinayetler başta olmak üzere seri katiller ve diğer ciddi suçluların profilini çıkardım. Bu, olay yerlerine gitmek, otopsilere katılmak, ev aramak, profili oluşturmak ve tutuklamalara katılmanın yanı sıra şüphelilerin sorgulanması ve sorgulama stratejileri geliştirmek için mahkemede devlet savcılarına ve savunma konseyine yardımcı olmayı içeriyordu. Ayrıca birçok davada uzman tanık olarak ifade verdim. SAPS’deki kariyerim boyunca yaklaşık 35 seri katil davasında ve diğer birçok cinsel amaçlı suçta çalıştım. Özel bir araştırma şirketine katıldığımda ise beyaz yaka suçlarının profilini çıkarma üzerine çalıştım.
Cinayet nedeni katilin bilinçaltında gizlidir
Her davanın kendine özgü zorlukları var ama Cape Town’daki Station Strangler (İstasyon Katili) davası ilk olması ve kurbanların çocuk olması nedeniyle özeldi. Bu yıl, tutuklamadan 30 yıl sonra, ne yazık ki vefat eden Yüzbaşı Johan Kotze liderliğindeki İstasyon Katili soruşturma ekibine minnettarım, bana polislik mesleğinin inceliklerini öğrettiler. Ne yazık ki katil Norman Simons geçen yıl şartlı tahliye edildi. Yakın zamanda bu topluluğu ziyaret ettim ve inanın bana, 30 yıl sonra bile bu olayın etkisinden kurtulabilmiş değiller. Seri katil vakalarının araştırılması oldukça zordur çünkü bu vakalar bir yabancının başka bir yabancı üzerinde işlediği cinayetlerdir. Diğer cinayet soruşturmalarında olduğu gibi bariz bir şüpheli yoktur, çünkü cinayet nedeni katilin bilinçaltında gizlidir ve şüpheli topluma karışmış haldedir. Suç mahallerinden gizli motivasyonu çözmek, profilin kilit unsurudur, çünkü katilin kendine özgü fantezisine dayanan gizli motivasyonu çözdüğünüzde, katili kendisinden daha iyi tanırsınız. Seri katiller kendilerini neden cinayet işlemeye mecbur hissettiklerini bilmezler. Genellikle nedenleri bulmaya çalışırlar ama başarısız olurlar. Zorluklar genellikle katili mümkün olduğunca kısa sürede yakalamak, daha fazla masum insanı öldürmesini engellemek oluyor, çünkü çoğu zaman polis güçleri bu tür bir soruşturma için yeterli kaynağa sahip değil. Bu çok sinir bozucu olabiliyor. Ya da dedektifler eğitimsiz oluyor. Seri katillerin soruşturulması konusunda 300’den fazla dedektifi eğittim. Çok iyi bir başarı oranımız vardı. Ayrıca İngiltere, Namibya ve Fransa’da profil uzmanları, dedektifler, savcılar ve psikologları eğittim. Müdahaleci ve duyarsız basın haberleri ve kamuoyunun seri katiller hakkında canavar ya da deli oldukları gibi genel yanlış kanıları da soruşturmaya yardımcı olmuyor.
Bence seri katillerin en göze çarpan özelliği hepsinin ne kadar normal olduğu. Filmlerde ya da dizilerde tasvir edildiği gibi çizgi roman süper kahramanları değiller. Güler yüzlü ya da kötü değiller. Komşunuz, erkek arkadaşınız, erkek kardeşiniz ya da kız kardeşiniz olabilirler. Polis, öğretmen, kamyon şoförü, doktor olabilirler. Kimse onların kirli sırlarından şüphelenmez. Hepsi psikopat değildir, kesinlikle akıl hastası değillerdir ve psikolojik özellikleri diğer insanlarınki gibi farklılık gösterir. Onlar farklı bir tür değildir.
Seri katillerin hepsi çocukken istismara uğramamıştır, ancak hepsi ihmal edilmiştir. Bazıları korkunç şekilde istismar edilmiş, çoğu zorbalığa uğramış, izole edilmiş ve dışlanmıştır. Öğretmenler ve ebeveynler okuldaki zorbalığı ele alabilir çünkü zorbalığa uğrayan kurban bir gün dönüp kendisine zorbalık yapanları öldürebilir. Okul saldırılarında genellikle olan budur. Bir çocuk zorbalığa maruz kaldığında, beyninin empati ve başkalarına karşı şefkat geliştirmek üzere tasarlanmış bölümü zarar görür! Tüm seri katiller çocukken öldürme fantezileri kurmaya başlamıştır, ancak kimse onları dinlememiştir. Fantezilerimizde her şeye kadiriz, bazı insanlar için bu hayatlarında kontrol sahibi oldukları tek yerdir. Dışlanan çocuklar genellikle kendilerini daha iyi hissetmek için hayal kurmaya başvururlar. Birçok seri katil çocukken yalnız ve hayalperesttir. İhmal edilir, görmezden gelinirler. Ebeveynler çocuklarına şefkat göstermeyi ve diğer insanları dikkate almayı öğretebilirler. Çocukları disipline etmeden ve onlara sınırları öğretmeden öfke nöbetleri geçirmelerine izin vermek, kendi bildiklerini yapmalarına göz yummak ve genellikle her kaprislerine boyun eğmek, o çocuklara narsisizmi aşılamaktır. Psikopati, Narsisizm ve Makyavelizm suç davranışının karanlık üçlüsüdür. Küçük çocuklar kendi refahları hakkında yönetici kararlar alabilecek bilişsel yeteneğe sahip değildir, gençler de öyle.
Hiçbir seri katil asla rehabilite edilemez
Seri suçlar önlenmesi için insanların çocuklarını daha fazla sorumlulukla yetiştirmeye başlaması gerek, ancak bu gerçekleşmiyor. Hiçbir seri katil asla rehabilite edilemez ve asla şartlı tahliye edilmemelidir. Çoğunluğu tekrar öldürür ve hatta tekrar öldüreceklerini itiraf ederler. Hapishanede 25 yıl boyunca öldürme fantezileri kurduklarını düşünün. Dışarı çıktıkları anda ne olacağını düşünüyorsunuz? Seri katil olmalarının nedenlerinden biri de dışlanmış olmalarıdır. Dışarı çıktıklarında toplum onları tekrar dışlayacak ve o zaman her şeye kadir gücü tekrar hissetmek için öldürmeye ihtiyaç duyacaklar. Bu onlar için hiç bitmeyen bir döngüdür. Onlar toplum için bir tehlikedir ve öyle kalmaya devam edeceklerdir. Bu konuda oldukça kararlıyım ve onlarla çalışmış her profil uzmanı ya da psikolog buna katılacaktır, ancak ne yazık ki şartlı tahliye kurulları her zaman bize danışmıyor.
Oyuncular çok gerçekçiydi
Dizi, otobiyografim Catch me a Killer’a (Amazon’da mevcut) dayanıyor ve karakterim aktris Charlotte Hope tarafından canlandırılıyor. Kendisi çok iyi bir iş çıkardı! Profil çıkarmayı konu alan diziler arasında bunu oldukça doğru bir şekilde yansıttıklarını düşünüyorum. Son bölümlere doğru rotadan saptılar ve senaristler ‘yaratıcı lisanslama’ ile kendilerini kaptırdılar. Ben gerçek hayatta hiç vurulmadım. En azından televizyon dizilerinde sıkça rastlandığı gibi yapay bir sansasyonelliğe düşmediler. Hayatımı tasvir etme konusunda yüzde 80 oranında doğru olduğunu söyleyebilirim ve izlemesi güzel bir dizi. Dedektifleri ve katilleri oynayan oyuncular çok gerçekçiydi.