Hamburgeri ve pizzayı elle yemenin tamamen normal karşılandığı bir dünyada, patlıcanlı kebabı dürüp elle yememiz neden yadırganıyor? Görgüsüzlük gerçekten elle yemek mi, yoksa her yemekte çatal bıçak kullanmakta ısrar etmek mi? Geleneksel olanı küçümseyip moderni yüceltmek, aslında kendi kültürümüze yabancılaşmanın bir göstergesi değil mi?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabımda elle yemenin faydaları üzerine bir video paylaştım. Video kısa sürede büyük ilgi gördü ve altına yüzlerce yorum yapıldı. Bazıları, gelebilecek tepkilere rağmen cesurca davranıp bu kültürel mirasımızı hatırlattığım için teşekkür ederken, bazıları ise elle yemenin kabalık ve ilkellik olduğunu söyleyerek eleştirdi. Hatta hakaret edenler ve kişisel saldırılarda bulunanlar bile oldu. Toplum adeta ikiye bölündü. Peki elle yemek, gerçekten görgüsüzlük mü? Yoksa elle yenilebilecek yemeklerde çatal bıçak kullanmakta diretmek mi asıl görgüsüzlük? Sağlık ve hijyen açısından hangi yöntem daha avantajlı? Yemeğin doğasına ve inceliklerine hâkim bilirkişiler bu konuda ne düşünüyor? Bu yazıda, modern algıların dayattığı normlardan sıyrılarak meseleyi gerçekler üzerinden değerlendireceğiz.
Pizza elle yenirken patlıcanlı kebap neden yadırganıyor?
Elle yemek, insanlık tarihinin en eski yeme biçimidir ve Anadolu’nun binlerce yıllık medeniyetinden bize kalan önemli bir mirastır. Çoğumuz çocukluk sofralarımızdan bu alışkanlığa aşinayız. Hangimiz menemeni ekmekle sıyırmadık ki? Ya da salatanın suyuna ekmek banmadık? Balığı, kanadı, lahmacunu ya da pideyi nasıl yedik şimdiye kadar? Ekmeksiz yemeğin düşünülmediği Anadolu sofralarında çatal bıçak kullanılsa bile sofradaki güvece, kuru fasulyeye ya da dolmanın suyuna bandırılan ekmeğin verdiği hazzı başka hangi lezzette bulabildik?
Görgüsüzlük: Neyi neyle yiyeceğini bilmemektir
Yemeğin doğasına ve inceliklerine hâkim olanlar, bazı yemeklere çatal bıçak değdirmenin lezzeti bozduğunu savunur. Çünkü bazı lezzetler, dayatmaların ötesine geçer ve yalnızca elle yenildiğinde gerçek tadını verir. Mesela çıtır çıtır bir baklavayı çatal bıçakla yemeye çalışmak başka bir şeydir, eline alıp bir lokmada yemenin keyfi ise bambaşkadır. Çiğ köfteyi marula sarıp elle yemenin lezzeti tarif edilmez; başka türlüsü zaten düşünülemez. Yeri gelir, açık ekmeğin içine dolma koyar, suyuna ekmeğini bana bana yersin; yeri gelir, bazlamayı kaşık niyetine elinde büker, pilavı onunla yersin. Elle yemek bizim medeniyetimizde bir kültürdür.
Elle yemeyi savunmak, çatala, kaşığa ya da bıçağa karşı olmayı gerektirmez. Her yemeğin kendine özgü bir usulü ve adabı vardır. Kimisi elle yenir, kimisi kaşıkla, kimisi çatalla… Görgü ve adab-ı muaşeret, her yemeği çatal bıçakla yemekten ziyade, hangi yemeği neyle yemenin uygun olduğunu bilmeyi gerektirir. Bazı yemekler yalnızca elle yenir ve bu usule riayet edilmesi gerekir; aksi, görgüsüzlük olur.
Elle yemenin de bir adabı vardır
Tabii ki elle yemek yemenin de kendine özgü bir adabı vardır. Doğallık ve nezaket arasında ince bir denge gerektirir. Bu noktada “üç parmak kuralı” devreye girer: baş parmak, işaret parmağı ve orta parmak kullanılarak yemek nazik bir şekilde yenir. El, yere paralel tutulur ve hijyen kurallarına azami derecede dikkat edilir. Temizliğin, zarafetin ve saygının bir yansıması olarak kabul edilen bu zarif yöntem, Selçuklu ve Osmanlı sofralarında büyük bir özenle uygulanmıştır.
1827 tarihli bir yemek kitabında, Maria Eliza Rundell, Müslümanların el yıkama alışkanlıklarının önemine vurgu yapar ve elle yemek yemenin yemeklere ayrı bir lezzet kattığını dile getirir. Şöyle yazar:
“Güzel yaşamayı bilen kişi, yemeklerin elle yendiği zaman çok daha lezzetli olduğunu bilir. Bizler önyargıdan ötürü kendi geleneklerimizin ve tarzlarımızın üstünlüğünden emin ve kibirli bir şekilde diğer ülkelere gideriz; dikkatimizi çeken ilk şey alt tabakadan insanlar olduğu için, genellikle onların tarzını ülkenin tarzı zannederiz. Kibarlarımızdan biri uzak bölgelerimizden birine gidip bir köylünün basit bir yemekle dolu, büyük bir ağaç ya da boynuzdan kaşığı, sonuna kadar açık ağzına gözlerini kapatarak tıkıştırdığını görseydi herhalde bir daha kaşıkla yemek yiyemez, ince parmakların insanların daha zarif yemek yiyebilmesi için yaratıldığını iddia ederdi.”
Bilimsel çalışmalar da elle yemenin faydalarını destekliyor. Stevens Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, elle yemek yendiğinde çatal bıçak kullanımına kıyasla daha fazla tat aldığımızı ve yemeği daha çok arzuladığımızı gösteriyor. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir başka çalışma ise, temiz ellerle yemek yemenin doğal bakterilerin ağız yoluyla bağırsaklara ulaşmasını sağladığını ortaya koyuyor. Bu bakteriler bağırsak florasını destekleyerek sindirimi kolaylaştırıyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Oxford Üniversitesi’nden Profesör Charles Spence, elle yemek yemenin yemek deneyimini geliştirdiğini ve çatal bıçak kullanımının yemeği mekanikleştirdiğini söylüyor:
“Ellerinizle yemek yemek, gıdanın dokusunu ve tadını iyileştirmenin yanı sıra bir dizi sağlık yararı sunar. Dünyanın en popüler yemeklerinin çoğu elle yenir; öyleyse neden diğer yiyecekler de elle yenmesin? Ellerimizle yemek yemek, yediklerimize daha dikkatli olmamıza yardımcı olur ve yemek deneyimimizi bilinçli bir şekilde geliştirir.”
Son Söz
Aynı tabaktan yemek ve elle, kültürümüzün bir parçasıdır. Yiyen yer, yemeyen yemez; herkesin tercihi ayrıdır. Elbette misafirlik gibi durumlarda elle yemeyiz, bu ayrı bir durumdur. Ancak, günlük hayatta elle yenmesi mümkün olan yiyecekleri bu şekilde tüketiriz. En önemlisi, Efendimiz (sav)’ in sünnet-i seniyyesine riayet etmek için yeriz. Medeniyetimiz gereği hangi yemeğin elle, hangisinin çatal kaşıkla yeneceğini de iyi biliriz Evelllah. Afiyet şifa ile…
***
- Tıb ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa söylenmesindedir. Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey alma! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. (İbn Sina)