Seni anlayan yoksa kalabalıkta yalnızsın

Latife Beyza Turgut
Latife Beyza Turgut
04:0029/12/2024, dimanche
G: 29/12/2024, dimanche
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Türk Dil Kurumu, yaklaşık bir milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 yılının kelimesi ve kavramı” olarak “kalabalık yalnızlık” kavramının seçildiğini açıkladı. Prof. Dr. Kemal Sayar, “Sizi anlayan bir kişi yoksa, derdinizi dinleyecek, size değerlilik ve önem duygusu atfedecek bir kişi yoksa insanların ortasında da yalnızsınızdır” diyor ve en fazla yalnızlığı yaşlıların, ergenlik çağında olanların ve engelli bireylerin yaşadığına dikkat çekiyor. Feridun Andaç ise küresel kapitalizmin inşa ettiği “palyatif toplum” gerçeğinin böylesi bir “acı”lı durumu var ettiğini ifade ederek bu yalnızlığın izlerini edebi metinlerle örneklendiriyor. Prof. Dr. Mertol Tulum da bu yalnızlık hissinin farklı kelimelerle Türkçe'de daha iyi ifade edilebileceğini belirterek buna örnek kavramların altını çiziyor.

Dilin, insanın zihin yapısı ve toplumsal ilişkiler üzerinde derin etkileri olduğu uzun yıllardan beri biliniyor. Bir toplumun kültürel değerlerini ve geleneklerini taşıyan bir araç olarak dil, o kültürün değişimlerini, başkalaşımlarını da görmemize imkân sağlıyor. Güncel hayatta karşılık bulamayan kelimeler toplum tarafından unutulmaya yüz tutarken, hayatımıza yeni yeni giren kelimeler kitle kültürünün etkisiyle kısa sürede dilimize pelesenk olabiliyor. Dilimizdeki, dolayısıyla toplumumuzdaki değişimleri takip etmek adına Türk Dil Kurumu geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yılda bir halk oylaması düzenledi. TDK ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi işbirliğiyle alanında uzman isimlerden oluşan Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenen yedi kelime ve kavram, Türk Dil Kurumu internet sitesinde halk oylamasına sunuldu. Bu yıl oylamaya değer bulunan kelimeler “kalabalık yalnızlık”, “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zeka” ve “dijital yorgunluk” olarak belirlendi. Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 yılının kelimesi ve kavramı” olarak ise “kalabalık yalnızlık” kavramı seçildi.

Yeni Şafak Pazar olarak, 2024 yılının son pazar ekini hazırlarken sizler için “kalabalık yalnızlık” kavramını araştırmaya koyulduk. Yalnızlık, daha çok bireysel bir durum mu, yoksa toplumsal bir olgu mu, bu yılın kelimesi/kavramı olarak sizce neden bu kavram seçildi, kalabalık yalnızlığın toplumsal hayattaki yansımalarını nasıl okumalıyız gibi soruları psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, yazar ve eleştirmen Feridun Andaç ve Prof. Dr. Mertol Tulum’a yönelttik.


Prof. Dr. Mertol Tulum:

Daha iyi bir kelime seçilerek anlatılabilirdi

“Bir dilin her kelimesi ve kelime kümesi o dilin belli üretim kalıplarına göre biçimlenir ve buna göre de belli bir anlam yükü taşır” diyen Prof. Dr. Mertol Tulum, yılın kavramı seçilen “kalabalık yalnızlık”ı dil bilgisi açısından şöyle açıklıyor: “Bu birleşikte kalabalık, Arapça ‘yeğinlik, üstünlük’ anlamındaki galebe kelimesinin Türkçe’de halklılaştırılmış biçimi olan kalaba’ya -lık eki getirilerek yapılmış bir kelimedir, kullanışa göre de dilimizde anlamca hem addır, hem sıfat: Lâf kalabalığı, kalabalık içinde kaybolmak, kalabalığa karışmak; kalabalık aile, kalabalık bir seyirci topluluğu gibi. Yalnızlık’a gelince; bu kelimede ‘tek başına olan, yanında kimse bulunmayan’ anlamında kökten Türkçe bir sıfat olan yalnız’a aynı -lık eki getirilerek yalın anlamlı bir ad, bir durum (=hal) adı üretilmiştir. Yeni üretim kalabalık yalnızlık’a gelelim şimdi: Bir birleşikte ortaya çıkacak anlam onun kurucu kelimelerinin anlamlarının katılımıyla olması gerekliğine bağlı bulunduğuna göre kalabalık yalnızlık’ta kalabalık anlamca ad mıdır, sıfat mıdır? Şöyle de sorabiliriz: Ad olabilir mi? Olamazsa, demek ki sıfatsa, o zaman yalın bir ad olan, bir insanın içinde bulunduğu durumu, hâli bildiren yalnızlık, ‘yeğinlik, büyüklük, çokluk, aşırılık’ türünden nitelik bildiren kalabalık ile nasıl bir anlam bağı ile bağlanabilir? Şöyle olmuyor mu: yeğin/yoğun/aşırı/büyük yalnızlık. Yüklenmek istenmiş olan anlamın bu olduğunu sanmıyorum, ya da ben öyle anlamıyorum. Konu bir çağda yaşanan bir insan/insanlık hâlinin, yeğinlik içinde yokluk, ya da kalabalık içinde ilişki yoksunluğunun kavramlaştırılması ise, bunun belki daha iyi seçilmiş kelimelerle, ama öncelikle daha anlaşılır bir birleştirme kalıbı ile kurulması beklenirdi: Ana kavram yalnızlık olduğuna göre, örnek olarak: kalabalıkta yalnızlık; kalabalık içinde yalnızlık; kalabalık, ama yalnızlık, kalabalığa boğulmuş/gömülmüş yalnızlık gibi.”


Edebiyattan örneklerle yalnızlık duygusu

“Toplum içinde her zaman yoğun yaşanmış bir insan hâli olan yalnızlık, eski edebiyatımızda gurbet, uzlet, tenhâyî, vahdet, vahşet gibi kelimelerle hemen her yazarın, her edebiyat erinin diline düşmüş, kalemine takılmıştır”diyen Tulum, bu dünyadaki yaşanmışlıkların en gerçek olanını yaşayan ve duyanların sesiyle yansıtılan çok sayıda örneği bulunduğunu anlatıyor ve bizimle şu örnekleri paylaşıyor:

Yalınızlık hastaya gurbette yoldaş andırır (Karamanlı Nizâmî)

Hoş gören âkil fenâ tavrını şöhret gözlemez / Künc-i uzlet isteyen kendiyi meşhûr istemez “Yokluk yolunca yaşamayı değerli sayan akıllı kimse şöhret gözlemez / Yalnızlık köşesi isteyen tanınmış olmak istemez” (Avni [Fatih] Dîvânı)

Egerçi âşinâ-perverlik eyler âdemi dil-şâd / Ve-lâkin zevk-i kesretden füzûndur zevk-i tenhâyî

“Gerçi dostluk ilişkisinden insan hoşlanır/Ne var ki yalnızlığın verdiği zevk kalabalıktan duyulan zevkten fazladır (Tokatlı Kânî)


Prof. Dr. Kemal Sayar:
Kemal Sayar

İnşa ettiğimiz şehirler yalnızlığı tırmandırıyor

Prof. Dr. Kemal Sayar, yalnızlığı “İhtiyaç duyduğumuz o çok özel yakınlığın kaybı” olarak tanımlıyor. Ortega y Gasset’in “İnsan kökten yalnızlıktır” sözünü bizimle paylaşıyor ve “Yine de hepimiz yalnızlığı hayatımızın bir döneminde somut bir gerçeklik olarak yanı başımızda tecrübe ediyoruz. Tek başına olmaktan, kalabalıktan kaçıp kurtulmaktan farklı olarak bazen insanların arasında onunla dolaşıyor, onu soluyor ve onu yaşıyoruz” açıklamasını yapıyor. İnsanın sadece insanlar yok diye yalnız olmadığını, bazen insanlar varken de yalnız kalındığını hatırlatan Sayar, “Sizi anlayan bir kişi yoksa, derdinizi dinleyecek, size değerlilik ve önem duygusu atfedecek bir kişi yoksa insanların ortasında da yalnızsınızdır. Hallâc-ı Mansur’a atfedilen bir söz var ‘Cehennem acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir’ diyor. Yalnızlar seslerini kolay kolay duyuramazlar, içlerindeki o çöl sıcağı gibi kavurucu acıyı, dilsiz dudaksız gezdirirler” diyor. Şükrederek, halen bir toplumsal ağ içinde yaşadığımızı hatırlatan Sayar, “Köyden kente göç büyük oranda tamamlanmış olsa dahi, halen bir önceki kuşak tarafından dayanışma kültürünün sürdürülmesi sayesinde, kentlerimiz mutlak manada yalnızlaşmış bireylerin dramında boğulmaktan birkaç soluk daha uzakta çok şükür. Batıdakilere nispetle kentlerimizde toplumsal ağların daha sıkı örülmüş olması, insanların birbirlerini arayıp hal hatır sormaları, başta yakın aile çevresinin maddi-manevi desteği ve yakın gözetimi sayesinde şükür hala bir toplumsal ağ içinde yaşıyoruz” diyor.

Yaşlılar, ergenler ve engelliler daha yalnız

Yaşlılar, ergenler ve engellilerin yalnızlaşmaya daha eğilimli gruplar olarak karşımıza çıkabildiğinin altını çizen Sayar, “Yalnızlığın kendisi bir alarm durumudur. Yalnızın bir insana, bir insanın sıcak yakınlığına susuzluğu vardır. Susuzluk hissettiğimiz zaman suya yöneliriz. Mevlana’nın çok güzel bir sözü var, ‘Nasıl susamış bir dudak suyu ararsa, su da susuzluğunu dindireceği bir dudak arar’ diyor. Yalnızlığın yarattığı yoksunluk ağrısı, aynı fizyolojik ağrı gibi, beyinde ağrıyla ilgili merkezleri aktive ediyor. Bir tür ruh ağrısı yaşıyoruz. Ve bize ‘git insan bul, çünkü sen insan olarak insanı arayan bir varlıksın’ diyor. Hepimiz sosyal varlıklarız, insana ihtiyaç duyuyoruz. İnsanla var oluyoruz. ‘Ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge/Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı’ Kapımızı bir sabah rüzgarı çalsın istiyoruz, bir insan sesi bizi onaylasın, bizi dinlesin, bize bu dünyada varlığımızın bir işe yaradığını hissettirsin” açıklamasını yapıyor.


Beton kuleler içinde yalnızlık

Teknolojik gelişmeler, sosyal medya gibi etkenlerin yanında inşa ettiğimiz şehirlerinde de bizdeki kalabalık yalnızlığı beslediğini ifade eden Sayar, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Nasıl bir şehir istediğimiz sorusu, nasıl kimseler olmak istediğimiz, ne gibi toplumsal ilişkiler arayışı içinde olduğumuz sorularından ayrı düşünülemez. Bizim inşa ettiğimiz şehirler ve şehirleşme biçimi yalnızlığı tırmandırıyor. Beton kuleler inşa ediyoruz, o beton kulelerde insanların birbirlerine selim bir temas etme imkânı bulunmuyor. Apartmanlar, insan yüzleriyle muhatap olma, hasbihal etme imkânını minimize ederken, gürültü ve binaların yapısal-fonksiyonel sorunları durumunda karşılaşma riskini maksimize eden bir mekân psikolojisi dayatıyor mukimlerine. Sadece çıkar çatışması halinde yüzleşebiliyor insanlar. Biz yeşil alanlarımızı kaybettikçe, insanların birbirlerine rast geleceği, bakışacağı, selamlaşacağı, yan yana bir bankta oturup sohbete başlayacağı yerleri de kaybediyoruz. Her boşluğa biz apartman diktiğimizde insanların nefes alacağı bir yer bırakmadığımız gibi birbirleriyle karşılaşma bilişme imkânlarını da yok ediyoruz. Nasıl ki ailelerden topluma bir ahlak yayılırsa, mahallelerden de şehre bir ahlak yayılır. Aile bağlarıyla birlikte her türlü sosyal bağın çözüldüğü, katı olan her şeyin buharlaştığı kentli modern yaşam, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, yalnızlaşma riski taşıyan mevcut hassas gruplara ek olarak çok daha kırılgan kitleler yaratıyor.”


Feridun Andaç:
Feridun Andaç

Toplumsal koşullar yalnızlığı var eder

“Seçilmiş yalnızlıklar vardır, bir de bırakılmışlıklar; yani birbaşınalıkla varlığını sürdürme derdinde olanlar. Ne biçimde yaşanılırsa yaşansın, yalnızlığı var eden gene de toplumsal koşullardır” ifadesinde bulunan Feridun Andaç, günümüz Türkiyesi’nde kentlileşme olgusu, açık toplum olma gerçekliği her iki kavramı da gündemleştirmiştir açıklamasını yapıyor. Andaç, “Bir yanda göçlerin getirdiği yığınlaşma hali, ötede ise bir sürükleniş içindeki kaygılı toplum… Henüz birey olamama halindeki insanının ‘tekilleşme’ durumu, ister istemez uyumsuzlukla lüzumsuzluğu iç içe geliştirir. Kendini var edebileceği toplumsal koşulların dışına düşün çoğunluk bir yanda o kalabalığın ‘özne’siyken, ötede ise dışlanmışlığın yapayalnızlığında iletişimsizliğe sürüklenmektedir. İşte bu noktada can simidi gibi sosyal/dijital mecranın tutsağı olma hali onu iyice yalnızlaştırdığı gibi, bir güruh içinde tekilleşmesini de inşa eder” diyor.

Aylak Adam da yalnız bir kahraman

Küresel kapitalizmin inşa ettiği “palyatif toplum” gerçeğinin böylesi bir “acı”lı durumu da var ettiğini üzülerek ifade eden Andaç, toplumların değişim dönüşüm dönemlerinde ortaya çıkar edebî yapıtlara baktığımızda bunun derin izlerini bulabileceğimizi söylüyor: “Örneğin; Sait Faik’in ‘flanör’ insan tipolojisinin simgesi ‘lüzumsuz adam’ı anlatması, Yusuf Atılgan’ın ‘aylak adam’ı, Oğuz Atay’ın ‘tutunamayanlar’ın psikolojisini yansıtması da bu sürecin ürünleridir. Her iki durumda koşulların gücüyle belirlenendir. Giderek kaygılı bir toplum olmanın yansımaları içerir giderek kalabalıklaşan yalnızlık durumu. Geleneksel değerlerin çözülmesi, aile kurumunun çöküntüsü, yaygınlaşan mesleksizleşme, gelecek kaygısı, topraktan ve üretimden koparılan yığınların kentlerde adeta ‘hiçleşme gettosu’ yaratmasının getirdiği umutsuzluk… Tüm bunların içerdiği bir gerçekliktir sonuçta karşımıza çıkan bu kavramlar…”


#yalnızlık
#Mertol Tulum
#Kemal Sayar
#Feridun Andaç