Uzman Psikolog Şengül Demirsoy Böcü, kişide metabolik denge bozukluğunun her durumunda stres olduğunu ve yüksek stres de beyinde ciddi hasarların oluşmasına neden olabileceğini söyledi.
Stres hormonlarının, beynin hangi merkezlerini, ne zaman terk edeceğini bilememesi beynin işleyişine zarar verebileceğini belirten Böcü, “Bu hormonlar şayet beyinde olduğundan çok daha uzun süre kalırlarsa bu, hafıza ve öğrenme merkezi olarak bilinen hipokampüsteki hücrelerin zarar görmesi, hatta ölümü demektir. Bu nedenle bozulan metabolik dengenin yeniden kurulması için bireyin çaba harcaması, gayret göstermesi ve bunu nasıl yapacağını, yani stresle baş etmeyi öğrenmesi gereklidir. Sempatik sinir sistemi (SSS), tehlikeli durumlar karşısında, güvenliğimizi sağlamak amacıyla, bedenimizi derhal harekete geçiren mükemmel bir yapıya sahiptir. SSS'nin aktif hale gelmesiyle beraber salgılanan adrenalin, nefes alıp vermemizi ve kalp atış hızımızı arttırarak, kan basıncımızı yükselterek ve kaslarımıza daha çok oksijen göndererek bizi, kaçmaya ya da savaşmaya hazır hale getirecek kadar yüksek enerjiye ulaştırır. Acil durum karşısında, üreme, büyüme, bağışıklık sistemi gibi önemli sistemlerin işlemesini sağlayan hormonların çalışması durdurulur; ciltteki kan akışı yavaşlar. Bundan dolayıdır ki, kronik stres yaşayan bireylerin cinsel sorunlar yaşaması, bağışıklık sisteminin çökerek hastalıklara daha kolay yakalanmaları, çabuk hastalanmaları, hastalık sonrası geç iyileşmeleri, uçuk çıkarmaları, sık sık deri döküntüleri, kaşıntı ve alerji gibi cilt rahatsızlıklarından yakınmaları oldukça doğaldır. Stresi ortadan kaldırmak, yok etmek mümkün olmadığına göre, bu durumda yapılacak en iyi şey stresi iyi yönetmeyi öğrenebilmek, gerekirse bunun için uzmanlardan yardım almaktır" diye konuştu.
İşlek caddelerde ve otoban yakınlarında oturanlar kişilerin kalp krizi geçirme ve intihar girişimlerinde bulunduklarını ifade eden Böcü, “Yapılan araştırmalarda, kronik gürültü ile yani sürekli ve yüksek sesle gürültüye maruz kalarak büyüyen çocuklar (havaalanlarına, işlek cadde ya da otobana yakın evlerde oturan) ve böyle ortamlarda yaşayan yetişkinlerin, kalp krizi geçirme, intihar girişimi, bağışıklık sisteminin çökmesi, mide ülseri, yüksek kan basıncı ve kardiyovasküler ölümler, saldırganlık, işbirliği yapmada güçlükler, öğrenme ya da bellek süreçlerinde bozulmalar arasında önemli bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çocukların daha düşük okuma puanı aldıkları, konuşma dil becerilerinin daha yavaş geliştiği de bilinen bir diğer gerçektir. Ayrıca yüksek çevresel gürültü içeren ortamlarda büyüyen çocuklarda bir süre sonra depresyonun temel nedenlerinden biri olan 'öğrenilmiş çaresizlik' de ortaya çıkmaktadır" şeklinde konuştu.