Afyon milletvekili Gazi Yiğitbaşı, masonlara “içimizde mason arkadaşlar varsa kendilerini tanıtsınlar da millet ve bizler tanımış olsun biz de müşerref olalım” diyerek madem gizli değilseniz ortaya çıkın çağrısı yapmıştı. Konuşmasını “mason dernekleri her memlekette bir mevzu ile mi meşguldür? Yoksa milletlerin’ birliği, hâkimiyeti, maneviyatı, ahlâkı, ananesi, nizam ve intizamı hulâsa her şeyi üzerinde mi müessir olmaktadırlar” diyerek sürdüren DP Afyon milletvekili Gazi Yiğitbaşı, zararlı oldukları için kapatılan mason localarının, CHP yani mason İnönü tarafından açıldığını hatırlatıyordu. Mensubu olduğu DP iktidarına bu zararlı örgütün “faaliyetlerine nasıl müsaade edilecektir” diye soran Yiğitbaşı, “Partimiz ve hükümetimizin, Halk Partisinin düştüğü hataya düşmemesini temenni ederim” diyordu.
“Her yerde ve herkes tarafından bir kaide-i esâsiye olarak “dinsiz bir millet yaşayamaz, maneviyatı olmayan bir millette ahlâksızlık çoğalır” düsturu kabul edildiği hâlde, biz bu derneği başıboş olarak nasıl bırakırız?” diye soran DP mebusu, “Bunun yakın mazide acı tecrübelerini ve misallerini gördük ve görmekteyiz. ‘Allah yoktur’ diye yetiştirilen bazı gençlerimizin hâli işte meydandadır. Bugün vatan ve millet istiklâli aleyhine ve düşman lehine kötü cereyanlar varsa, tahkikatla sabit olduğuna göre, maalesef Allah’sızlardan ve mâneviyatsızlardan zuhur etmektedir. Tevkif edilenler arasında Allah’a inanmış ve maneviyatına bağlanmış kimselerden tek bir kişi yoktur. Bu hal ve hareketler, “komünistliğin bu memlekete Hazreti Muhammed’in bayrağı altına girecektir” diyenleri tekzip etmektedir. Bilâkis zararlı fikir cereyanları Allah’sızlar ve dinsizlerin bayrağı altında memleketimize sokulmaktadır. Şimdi nasıl muzır fikirleri temizlemek ve takip etmek zorluğunu çekiyorsak, yarın da aynı zorluğu çekmemek için Hükümetimizin bu derneği şimdiden kapaması lâzımdır” diyerek bugün içine düşülen ahlâkî meziyet eksikliğine de dikkat çekmiştir.
İsmi ile müsemma olan Yiğitbaşı sözlerini, TBMM kürsüsünden şöyle haykırmaktaydı: “Arkadaşlar! Bu derneğin ne kadar teşkilâtlı ve sinsi çalıştığına bakınız ki, şu gösterdiğim şahadetnamede umde olarak kabul edilmiş olan “hürriyet, müsavât ve uhuvvet, kuvvet, ittihat ve terakki” kelimeleri, İttihat ve Terakki fırkasına da aynen sokulmuştu. Yahudi masonların da işin içerisine karışarak Arzı Mukaddes denilen Filistin’i ele geçirmek için Abdülhamid’in hal’inde, Trablusgarp’ın elden çıkmasında, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasında siyasi büyük rol aldıkları anlaşılmaktadır. Siyasetle iştigal etmedikleri hakkındaki beyanat asılsızdır. Vatan gazetesi başyazarının bir başmakalesinde, masonların İttihat ve Terakki Fırkasında beraber çalıştıkları ve büyük yardımda bulundukları yazılmıştır. Bunun gibi dernekler siyasi olmadıklarını söylerlerken, gizli siyaset yaparak esas maksatlarını gizlediklerinin delilidir.
Zamirinde fenalık taşımayan her teşekkül ve mensupları iftiharla kendilerini meydana atabilirler, içimizde mason arkadaşlar varsa kendilerini tanıtsınlar da millet ve bizler tanımış ve müşerref olalım. Nice cazip isim, nâm ve programlarla meydana çıkan cemiyetler gördük ve görmekteyiz ki, inceledikçe ve zaman geçtikçe altından çapanoğlu çıkmıştır ve çıkmaktadır. Sulhseverler Cemiyeti, İleri Gençlik Cemiyeti, Zekeriya Serteller zamanında kurulmuş olan İnsan Hakları Koruma Cemiyeti ve saire gibi.
Arkadaşlar! İslâm diniyle ilgili olan tarikatlar zararlı görüldüğünden dolayı nasıl kapatılmış ise, 2 bin senelik Tevrat dinine veya dinsizliğe yahut da yeni bir dine tapan, gizli bir tarikat mahiyeti taşıyan, dindar milletimizin zamanla maneviyatını mahvedecek olan, yukardan beri türlü zararları yüksek huzurunuzda arz edilen mason derneğinin şu saf ve temiz Türk yurdunda yaşaması çok tehlikelidir. 100 - 150 ve daha evvelki senelerdeki dinî, ahlâkî salâbetimizle ve hamiyetimizle, bugünkü durumumuzu ölçersek arada çok fark görürüz. Sebebi, sonradan aramıza sokulan bunun gibi dernek, kanaat ve fikirlerin yaptığı yıkıcı tesirlerdir. Gaye, memleket ve milletimize hüsnü hizmet ise fakir milletimizin kalkınması için yapılacak çok işler, tedavi edilecek sayısız dertleri vardır. Bu dertlerin devası; kökü dışarda olan beynelmilelci gizli derneklerin Atatürk’ün ölümünden sonra ihyasıyla değil, bilâkis kökü içerimizde olan Türk milleti ve Türk köylüsü efendimiz vardır. Onlarla kardeşlik tesis edelim, dert ortaklığı yapalım.
Türk yurdunda Mason Derneği kuran sayın doktor ve arkadaşları beşeriyete hizmet için dünya çapında çalışmak zahmetine katlanmasınlar, gelsinler de şu yakın Ankara Numune Hastanesinde bir yatakta çifte çifte yatan, rahatsızlıktan usanıp kaçan, yer ve yatak bulamadığından açıkta bekleyen zavallı Türk hastalarının, veremlilerinin dertlerine çâre arayıp, kardeşlik ve yardım elini uzatsın da, biz de onları hürmetle karşılayalım. Son sitem olarak, öteden beri millet nazarında zararlı ve dinsiz tanınmış olan bir cemiyetin kapatılmasını ve böyle bir cemiyete birçok Demokrat milletvekillerinin girmiş veya girmek için müracaat etmiş olarak gösteren, asılsız haberler neşreden, Türk milleti nazarında partimizin ve Hükümetimizin kıymetini düşürmek amacını güden muhabir hakkında takibat yapılmasını içişleri Bakanından rica ederim. Mâruzâtım bundan ibarettir. Saygı ile selâmlarım.”
2013 yılında zehirlenerek kanser yapılıp öldürülen Aytunç Altındal, Gerçek Hayat dergisine 2007’de verdiği mülakatında, “Biliyorsunuz Masonların bir lafı var. ‘Din adamları bizim kadar ahlaklı değildir. Gerçek ahlakı biz temsil ederiz’ diyorlar. Ben yıllardır Masonların aslında ahlaksızlığı temsil ettiklerini söylüyordum. Son örnek bu oldu. Yıllardır söylüyoruz, ahlakmış, toleransmış, hoşgörüymüş, cart curtmuş, dinlere açıklarmış, hepsi palavra. İşte gördük” diyerek tepkisini dile getirmişti.
Terör örgütü FETÖ liderinin de mensup olduğu Türkiye’nin karanlık cemaati masonlara kimlerin üye olabileceği sorusuna Altındal şu cevabı vermiş: “Onlar karar verir. Kendi aralarında şu müsteşarı Mason yapalım derler. O da bilir zaten müsteşarlığa geldiği zaman teklifler geleceğini. Yani Masonluğa açık olduğunu anlarlar evvela. Bir iki yoklama yaparlar. Ailesine bakarlar. Dönme varsa, kişinin ailesinde mesela Ermeni, Rum veya Yahudi varsa işler kolaylaşır. Yoksa yine de alırlar ama biraz daha zor olur.”
Kaldı ki, Türk İstihbarat Teşkilatı MAH’ın 1960’daki “Masonluk Tehlikesi” adlı raporundaki “Tahsilli, kültürlü, nüfuzlu yani bir kelime ile cemiyetlerin kalburüstü şahsiyetleridir. Hele bunlar bir de dönme olurlarsa idealdir. Kültürlü insanları aldatan, parlak sözleri, fakat ne yazık ki bu ifadeler yalnız bir maskeden ibarettir” ifadeler Altındal’ı yarım asır evvel doğruluyordu.
‘Masonluk insana ne gibi çıkarlar sağlıyor’ suâline, Aytunç Altındal “Bu loca 7 milyon doları nasıl topluyor? Verilen aidatlar belli. Bu aidatlarla 7 milyon dolar toplanır mı? Savcının esas bunları soruşturması lazım. Bir locasınız. Elinizde 7 milyon dolar varmış. Bu 7 milyon dolar belki de 50 milyon dolardır. Kim bilir? Sonra bu para, bir yerlere rüşvet olarak veriliyor mu acaba? Ya da bazı köşe yazarlarına AB üyeliğini, dinler arası diyalogu destekleyin diye para veriliyor mu acaba? Bunlar da soru işareti. Locaların basınla, belli merkezlerle çok yakın ilişkileri var. Birilerine ‘şu adam sizin gazetede köşe yazarı olsun, maaşını biz öderiz’ deniyor mu acaba?” sorularıyla cevap vermiş.
“Bu suiistimal bir dernekte olmuş” sorusuna ise Altındal, masonlarla ilgili tereddütleri izale edecek şu cevabı veriyor: “Az önce söyledim ‘Kelebek Sevenler Derneği’ veya ‘Kertenkele Sevenler Derneği’ olsa devlet bütün gücüyle üstüne gider. Basılır. Derneğe 550 tane rambo polis girer. Evraklar varsa bulurlar, o yetmezse başka şeyler de bulurlar. Fakat Masonların 7 milyon dolarlık bir loca davası var. Bizzat kendileri söylüyorlar bunu. Buna rağmen Cumhuriyet Savcıları oturdukları yerden seyrediyorlar.” ‘Savcıların çekindiği birileri mi var’ sorusuna ise “Heh! Heh! Heh! İşte işin aslına geliyorsun. Güçleri var mı, yok mu görüyorsun. Adam Genelkurmay Başkanlığı’na Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında iddianame yazıyor. Bir Mason locası hakkında takibata geçemiyor. Gücü var mı, yok mu bu Masonların?” diyordu.